Hasan Ferit Gedik sonsuzluğa uğurlandı

Hasan Ferit Gedik cenaze

30 Eylül’de çetelerin saldırısı sonucu katledilen Hasan Ferit Gedik, binlerce işçinin ve emekçinin, devrimcinin omuzlarında toprağa verildi.

Gülsuyu mahallesinde, son iki ayda devrimcilere ve halka yönelik, devlet destekli saldırılar artmış, 10’dan fazla kişi yaralanmıştı. Bu saldırıları protesto için 29 Eylül’de gerçekleşen yürüyüşe çete üyeleri, hedef gözeterek ateş açtılar. Hasan Ferit Gedik burada yaralandı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Onun yaşam savaşı verdiği sırada, hastaneye gizlice “teknik servis elemanı” kılığında giren polisler, Gedik’in “delil” olan giysilerini çaldılar; bu giysiler hala ortada yok!

Şehit düşmesinin ardından cenaze Küçükarmutlu Cemevi’ne getirildi. Hasan Ferit, Gazi Mezarlığı’na gömülmesini istemişti, yoldaşları ve ailesi de, cenazenin önce Gülsuyu’na götürülmesini, şehit düştüğü yerde halkın bağrına basmasını istiyordu. Devlet, bu talebi reddetti, Küçükarmutlu’nun girişine ve çıkışına barikatlar kurdu. Üç gün süren bir irade savaşı yaşandı. Destek ve dayanışma için devrimci-demokrat kişi ve kurumlar, Küçükarmutlu’ya aktı. Kitlenin kararlılığı ve dayanışmanın gücü sonunda kazandı ve 3 Ekim günü, cenaze önce Gülsuyu’na, arkasından Gazi’ye götürüldü.

Günlerce cenazeyi bekleyen Gülsuyu halkı cenazeyi bağrına bastı. Vurulduğu yere kadar sloganlarla götürüldü ve Hasan Ferit, son kez Gülsuyu sokaklarını selamladı. Oradan binlerce kişi, Gazi’ye hareket etti. Mahallenin girişinde kortej oluşturan kitle, kızıl bayraklarla süslenen caddeleri sloganlarla inletti. Gazi Mezarlığı’na kadar süren yürüyüşe, kalaşnikofların tarrakaları eşlik etti.

Hasan Ferit, sloganlarla toprağa verildi. Onun cenazesini üç gün boyunca sahiplenen devrimci kurumlar, Gülsuyu ve Gazi’deki törenlere de katıldılar.

 

Gülsuyu’nda son saldırılar

Cenazenin ardından devlet, çete şeflerine dokunmayan göstermelik operasyonlar düzenledi. Üstelik operasyon bahanesiyle Gülsuyu abluka altına alındı, polis işgali ile devrimciler ve halk taciz edildi.

Çeteler, aynı günlerde saldılarına devam etti. Gülsuyu’nda minibüslerden haraç isteyen çete mensupları, haraç vermeyi reddeden minibüsçü Serhat Gül’ü, polisin yüz metre ilerisinde kurşunladı. Yürüyüş dergisi dağıtan iki devrimciyi silah dipçikleriyle hastanelik ettiler.

Hasan Ferit Gedik’in cenaze törenindeki sahiplenişi ve ortaya çıkan görüntüyü hazmedemeyen devlet, birçok emekçi semtte devrimcilere operasyon gerçekleştirdi. 30’u aşkın devrimci gözaltına alındı, 19 devrimci tutuklanarak hapishaneye gönderildi. Operasyonlarda polis, esnafları da tehdit etti ve işbirlikçilik teklifinde bulundu. Gülsuyu’nda polis işgali sürüyor, GBT ve tehditlerle mahalleyi sindirmeye çalışıyorlar. Buna karşın kitlenin işgale tepkisi ve direnişi büyüyor. Polisin dükkanlara girmemesi için değişik metodlar geliştiriyorlar. Gözaltına alınan birini gördüklerinden müdahale ediyor ve ellerinden almaya çalışıyorlar. Halk devlet terörüne karşı kenetlemiş durumda.

Çeteler, emekçi semtlerinde genel olarak devrimcilere karşı bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanılıyor. Gülsuyu’nda ise, “rantsal dönüşüm” hedefleri, bu saldırıların yoğunlaştıran unsurlarından bir diğeri. Yakın çevresine lüks siteler inşa edilen Gülsuyu’nun tamamını boşaltmak istiyorlar. Yıkıma karşı direnişin büyüklüğü, bu hedefin başarıya ulaşmasını engelliyor. Bu nedenle, bir taraftan yozlaştırarak yaşanmaz hale getiriyorlar, bir taraftan da çete saldırıları, polis işgali ve operasyonlar ile, kitleler üzerinde terörü artırıyorlar. Ancak Gülsuyu’nun emekçi kitlesi, sadece devletin değil, onlarla işbirliği içindeki çetelerin saldırılarına karşı da, kimliklerini, mahallelerini korumakta kararlılar.

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …