Daha önce özerkliğini ilan eden Rojava (Kuzey Suriye) bu yılın ilk günlerinde Yasama Meclisi’ni topladı. Ve meclis, “toplumsal sözleşme” adını verdikleri anayasayı kabul ederek kamuoyuna duyurdu.
7-8 Ocak’ta ilan edilen anayasanın ardından çeşitli toplantılar yapan meclis, alınan kararlar çercevesinde geçici bir hükümet kurdu. 22 Bakanın görev aldığı “geçici hükümet” 4 ay sonra yapılacak seçimler için gerekli hazırlıkları yapmayı üstlendi. Bu süre içinde halkın ekonomik, kültürel ihtiyaçlarının karşılanması için çalışacağını duyurdu. Ve başkentin Kamışlı olduğu ilan etti.
93 maddeden oluşan anayasanın en önemli yönü; özerk yönetimin üç kantona ayrılması (Cizire, Kobane, Efrin) ve resmi dil olarak Kürtçe, Arapça, Süryanice’yi belirlemesidir. Bunun yanı sıra diğer dillerin de güvence altına alındığını belirtmektedir. Ayrıca özerk yönetimlerde yüzde 40 kadın kotası getirilmiştir.
Anayasa, “iktidarın kaynağı halktır, halk iktidarın sahibidir” diye başlıyor (madde 2), ama bu ikinci emperyalist savaş sonrası birçok ülkede kurulan halk iktidarlarından çok farklı. Sadece “özerk yönetim” yönüyle değil, aslolarak sosyalizmi hedefleyen bir iktidar olmayışı yönüyle bu farklılık göze çarpıyor. “Özel mülkiyet hakkı güvence altına alınır… Hiç kimsenin toprağı ve mülkü elinden alınamaz” denilerek (madde 41) özel mülkiyetle, dolayısıyla kapitalizmle sorunları olmadığını ortaya koyuyor.
Elbette anayasada, varolan düzenin ilerisinde birçok demokratik madde bulunuyor. Ancak bunlar kapitalizm sınırlarını aşmıyor.
Diğer yandan bu anayasa ve “geçici hükümet” ile Rojava’da bir aşama daha geçilmiş oldu. Cenevre-2 Konferansı’nın arifesinde atılan bu adımlar, PYD’yi bu konferansa davet etmeyenlere de bir yanıt niteliği taşıyor.