Newroz ve mesajları

tarihi-newroz

Newroz yaklaşık bir hafta boyunca başta Kürt illeri olmak üzere, yurdun dört bir yanında kutlandı. Bu yıl yerel seçimler öncesine denk gelen newroz, birçok yerde BDP ve HDP’nin seçim çalışmasının da bir parçası haline geldi. Bu partiler tarafından demokratik özerkliğe geçiş ve bir “referandum” olarak ele alınan seçimlere, kitlesel onay olarak gösterildi.

Newroz kutlamaları Kürt ulusal hareketi tarafından “Özgür önderlik, özgür Kürdistan” şiarıyla başlatıldı. Ve newroz alanlarında “Öcalan’a Özgürlük” talebiyle imza toplanıldı. Newroz arifesinde Öcalan’la ilgili AİHM kararı, Öcalan’ın hukuki durumunu yeniden gündeme taşıdı. Newroz kutlamalarında konuşan Leyla Zana, Öcalan’ın 2015 Newrozu’nda özgür alacağını ifade etti.

Elbette her zaman olduğu gibi en büyük kutlama 21 Mart’ta Diyarbakır’da gerçekleşti. Yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı kutlamada, asıl beklenti, geçen yıl olduğu gibi Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mesajdı. Bu kez farklı olarak KCK Başkanı Cemil Bayık’ın mesajı da görüntülü bir şekilde canlı olarak yayınlandı.

AKP hükümetinin baskıcı-yasakçı uygulamaları ve son olarak ortaya dökülen yolsuzluklarıyla iyice sarsıldığı bir dönemde, Öcalan’ın mesajı daha fazla önem kazandı. “Çözüm süreci” denilen dönem içerisinde hükümetten beklenen adımların atılmaması üzerine PKK liderlerinin son günlerde artan hükümet karşıtı açıklamaları, Öcalan’ın mesajını merak konusu yaptı. Fakat Öcalan, geçen yılın devamı niteliğindeki mesajıyla, bir kez daha AKP hükümetine soluk aldırdı. “Hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen” sürecin devam ettiğini ve etmesi gerektiğini vurguladı. “Darbelerden komplolardan” bahsederek, AKP-Cemaat çatışmasında AKP’den yana bir tutum aldığını yinelemiş oldu.

 

“Çözüm süreci”nde yaşananlarnewroz-amed-2014

Hatırlanacaktır geçen yılki newroz mesajında Öcalan, “silahlı mücadele döneminin bittiği”ni, “silahların bırakılması aşamasına gelindiği” söylemişti. Hükümet ile uzun süredir devam eden diyalogların, müzakere aşamasına geldiği belirtilmiş ve bir “barış planı” oluşturulduğu açıklanmıştı. Buna göre, PKK silahlı eylemlerine son verecek ve gerillalarını Türkiye sınırlarına çıkaracak, hükümet de “anayasal vatandaşlık” tanımını getirecek, KCK tutsaklarını serbest bırakacaktı. PKK buna uygun bir şekilde geri çekildiği halde, hükümet verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı.

Hükümet bu vaatlerini yerine getirseydi de, bunun Kürt halkına barış ve özgürlük getirmeyeceği ortadaydı. Fakat onu da yapmadılar. Zaten asıl amacın PKK’yi tasfiye etmek olduğu, “entergre süreci” olduğunu baştan ilan etmişti. Sözde barış görüşmelerinin yapıldığı dönemde Roboski’de Kürt köylüleri katledildi, Paris’te PKK liderlerinden Sakine Cansız’ın içinde olduğu üç kadın devrimci öldürüldü. Ve geçen süre zarfında bunların sorumlularına dair hiçbir şey yapılmadı. Dahası, Roboski’de bombalamanın Başbakan’ın bilgisi ve onayı ile yapıldığı; keza Paris katlimanı gerçekleştiren katilin MİT tarafından görevlendirildiği ortaya çıktı.

Newrozdan bu yana geçen süre içerisinde, hiçbir talep karşılanmadığı gibi, Kürt halkı üzerindeki baskı ve şiddet devam etti. Kürt halkının her protestosu yine polis copu, gazı ve kurşuları ile bastırıldı. Buna rağmen “bu süre içinde kimsenin ölmediği” yalanını söylemeye devam ettiler. Oysa “kalekol” yapımlarını protesto sırasında öldürülen Medeni Yıldırım başta olmak üzere birçok Kürt genci katledildi. En son newroz gösterileri sırasında bile kafasına gaz fişeği atılan bir çocuk komaya girdi. Ayrıca baskı ve terör sadece Kürt halkıyla da sınırlı değildi. Haziran direnişinden bu yana Berkin Elvan’la birlikte 7 canımız gitti. Yüzlercesi ağır yaralandı, binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Ergenekon adıyla tutuklanan kontrgerillacılar, Hrant Dink’in, Zirve yayınevinin katilleri serbest bırakılırken, KCK davasından yargılananlar “dağa çıkma ihtimali”nden içerde tutulmaya devam edildi. Hasta tutsaklar ölüme terk edildi. vb…

Bütün bunlar yaşanırken Kürt ulusal hareketi, “çözüm süreci”ne helal getirmemek adına, AKP hükümetine karşı yükselen toplumsal muhalefetin dışında durmaya özen gösterdi. Öyle ki, Türkiye tarihindeki en büyük halk ayaklanması olan Haziran direnişine bile mesafeli durdu. Ardından hükümetin ayyuka çıkan yolsuzlukları karşısında hayırhah bir tutum takındı. Hatta “yolsuzluklar bizi ilgilendirmez” türünden açıklamalar yaptı. Her ne kadar sonrasında bu tutumlarından dolayı özeleştirsel bir tavra girseler de, somut durumdaki hatalarını ortadan kaldırmadı. Ve AKP’nin en sıkıştığı dönemlerde sundukları desteklerle, genel olarak kitlelerin tepkisini çekmeyi durduramadı.

 

Newroz mesajının önemi

Gerek bu durum, gerekse AKP’nin giderek güç ve prestij kaybeden konumu, Kürt ulusal hareketinde AKP’ye karşı artan bir eleştirelliği getirdi. Son günlerde KCK adına yapılan açıklamalar, hükümeti hedef almaya başladı. Newroz öncesi KCK Yürütme Konseyi bir deklerasyon yayınladı. “AKP hükümeti çözüm için adım atmamıştır… Bu fırsatı kendi hegemonyasını güçlendirmek için kullanmıştır” şeklinde değerlendirmelerde bulundu. Bu durumun “AKP’yi muhatap olmaktan çıkardığı” söylenerek, “hükümetin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır”, “AKP her bakımdan siyasal işlevini yitirmiştir” gibi tanımlamalar yapıldı. Ve ardından Murat Karayılan, “seçim sonrası adım atılmazsa süreç biter” dedi.

16 Mart’ta yayınlanan KCK deklerasyonu ve ardından yapılan açıklamalar, Öcalan’ın Newroz mesajını daha önemli hale getirdi ve beklentiyi arttırdı. Çünkü Öcalan’ın da benzer açıklamalar yapması, “çözüm süreci”nin bitmesi anlamına geliyordu ki, bu AKP hükümetinin en önemli dayanaklarından birinin yıkılmasına ve düşüşünün daha da hızlanmasına yol açacaktı. Ancak Öcalan’ın Newroz öncesi BDP milletvekilleriyle olan görüşmelerinden, Newroz mesajının da içeriği az-çok belli olmuştu. Öcalan, “yaşanan sıkıntıların ‘Müzakere Çerçeve Yasası’nın çıkmasıyla son bulacağını” ve “hükümetle olan görüşmelerin olumlu bir şekilde sürdüğünü” söylüyordu. Newroz mesajı da bu çerçevede oldu. Zaten MİT’in ve AKP kurmaylarının denetiminden geçen, hatta müdahale edilen bir mesajın farklı olması da beklenemezdi.

Bu durum, KCK ile Öcalan’ın farklı düşündüğü şeklinde yorumlara yol açtı. Fakat KCK Newroz değerlendirmesini yaptığı 23 Mart 2014 tarihli açıklamasında böyle bir farklılığın sözkonusu olmadığını duyurdu. “Bir halkın Önderinin esaret altında tutulması, o halkın esaret altında tutulmasıdır” denilerek, bir kez daha Öcalan’ın özgürlüğüne vurgu yapıldı.

Newroz’dan üç gün önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’in, “Türkiye’nin hiçbir şekilde serbest bırakılmaya imkan vermeyen ömür boyu hapis cezasını” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı bulması, “ömür boyu hapis cezasının ömür boyu sosyal tecrit anlamına gelmediğini” vurgulayarak Türkiye’yi 25 bin sterline mahkum etmesi, Öcalan’ın yakın bir zamanda serbest kalacağına dair umutları arttırdı. Keza aynı günlerde Öcalan’ın avukatları ve bazı KCK tutukluları tahliye edildiler.

* * *

Elbette bütün bu kararlar, kitlelerin artan eylemlilikleri ve AKP’nin sıkışması üzerine geldi. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Kürt halkı taleplerini yine mücadele ile elde edecek. Yasaklı newrozlardan, bugün milyonların katıldığı mitinglerle gerçekleşen newroz kutlamalarına gelinmesi gibi…

Öncesi bir yana, son bir yıldaki gelişmeler bile, bu devletin bırakalım Kürt sorununu çözmeyi, en demokratik talepleri bile tanımayacağını ortaya koydu. Bu durum, “barış”, “çözüm” denilen şeylerin bu devletle masa başında yapılamayacağı, halkın mücadelesiyle sokakta gerçekleşeceğini bir kez daha kanıtladı. “Çözüm süreci” adına AKP’ye verilen destekler, AKP’nin çöküşü durmayacağı gibi, bu devletle yapılan her türlü barış, diyalog görüşmeleri -öncekilerde olduğu gibi- sonuçsuz kalacaktır… Ve son sözü, yine direnen halklar söyleyecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …