Yolsuzluk, talan ve siyasi baskıyı ortaya döken tapelerin peşpeşe ortaya dökülmesiyle birlikte, iyice telaşlanan Erdoğan, twitterı yasakladı. Haziran ayaklanması sırasında da etkin bir şekilde kullanılan twiter, bütün tepkilere rağmen kapatıldı.
20 Mart’ta gerçekleşen yasağın gerekçesi, Samsun’dan bir twitter kıullanıcısının “müstehcen paylaşımları” şikayet etmesi olarak gösterildi. Yani “özel hayatın ihlali!”
İşin garip tarafı; devlet yasak koyduğu halde, yasağı ilk delenler yine devletin kendi kurumları oldu. Cumhurbaşkanı Gül başta olmak üzere, Melih Gökçek, Bülent Arınç ve birçok devlet yetkilisi yasağı tanımazken, halktan uymasını beklemek tam bir çelişkiydi. Zaten yasağın açıklanmasının ardından 2 milyon tweet atılarak yeni bir rekor kırıldı.
Yasağın ilk gününde kullanıcılar DNS numaralarını değiştirerek girebildiler. Devlet bu kez de 22 Mart’ta DNS’ten erişimi engellemeyi denedi. Fakat teknik olarak bu erişimi engelleyebilmeleri de mümkün olmadı. DNS yasağından sonra da tweetler atılmaya devam etti. Bu yasak da bir kez daha mizah konusu oldu. Yasaklamanın ardından ABD ve AB’den yapılan açıklamalarla Türkiye kınandı. Dünya basınında da geniş bir yer buldu, Tayyip Erdoğan’ın kendisini bitişe doğru götürdüğü şeklinde yorumlandı.
Dünyada twitter’ı yasaklayan iki ülkeden biri Türkiye. Diğeri de Kuzey Kore. Türkiye’nin, ilerisinde olduğunu iddia ettiği Ortadoğu ülkelerinde bile böyle bir yasaklama yok. Suriye’de, Mısır’da yaşananların duyurulmasında internete övgüler düzen AKP hükümeti, söz konusu kendi yolsuzlukları, hırsızlıkları ve tapeleri olunca, tehditler savurmaya, yasaklar koymaya başladı. Google’dan ve facebook’tan da bilgiler istendiği ve bu bilgilerin iki şirket tarafından verilmesinin rededildiği belirtiliyor.
Twitter kullanıcılarının sayısı 2013 rakamlarına göre dünyada 600 milyon civarında. Türkiye’deki kullanıcı sayısı ise, yaklaşık 12 milyon. Twitter digital ortamda kullanılan en etkin haberleşme yöntemi. “Cıvıldama” anlamına gelen ve 2006 yılında geliştirilen twitter, ABD seçimlerinde Obama tarafından yoğun olarak kullanılmasıyla popülaritesini arttırdı.
2011 yılında Türkçe olarak kullanılmaya başlandı. Türkiye’deki asıl popülaritesini, Haziran ayaklanması sürecinde kazandı. Haziran ayaklanması sonrasında AKP hükümeti, ayaklanmanın sebebini sosyal medya olarak nitelendirmişti. Elbette ki “sanal dünya”nın “gerçek dünya”daki herhangi bir gelişmede “sebep” olma ihtimali yoktur. Gerçek dünya kendi nesnel ve öznel dinamikleri içinde hareketini gerçekleştirir; sanal dünya ise bazı durumlarda en fazla kolaylaştırıcı olarak katkıda bulunabilir. Haziran direnişi de, gerçek hayatta yaşanan birikimler üzerinden patlak vermiş, twitter ise, iletişim kolaylığı sağlayarak bu direnişin duyulmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştı. Haziran ayaklanmasını tweet atarak değil, taş atarak, o taşlardan barikatlar kurarak, sapanlarda malzeme yaparak yarattık. Ama devlet, adeta direnişin sorumluluğunu sanal dünyaya yükledi, Facebook ve twitter’dan o dönemde kendi aleyhlerinde paylaşımlarda bulunanlarla ilgili bilgiler istedi. Operasyonlara gerekçe olarak bu paylaşımları gösterdiler ve yüzlerce devrimci-demokratı tutukladılar. Ve 17 Aralık’ta yapılan yolsuzluk ve hırsızlık operasyonundan sonra Meclis’te yoğun mesailer yaparak, genel olarak interneti yasaklayan yasayı çıkarttılar. Yasaya karşı Ocak ve Şubat aylarında kitlesel eylemler yapıldı.
Bu kadar saldırganlaşmalarının sebebini, gün geçtikçe yükselen ve kendilerini sıkıştıran kitle eylemlerinde aramak daha doğru olacaktır. Sosyal paylaşım ise bunun sadece bir biçimi olarak karşımıza çıkıyor.
İnternet her zaman yoktu ve internetten önce de birçok yasaklar, yaptırımlar mevcuttu. İşçiler ve emekçiler her türlü yolsuzluğu, pisliği, yozlaşmayı bir şekilde öğrenmesini bildiler. Devrimciler ve komünistler her türlü yasaklamayı kanları-canları pahasına deldiler. Haberleşmenin ve kendini ifade etmenin en zor olduğu karanlık dönemlerde bile hücreden hücreye haberleşmeyi başarabilenler, dışarıyı içeriye taşıyabilenler, yeraltı nehirlerini yaratanlar karşısında hiçbir yasak duramaz.
Korkuları sadece kasetlerden değil, gördükleri sonlarındandır. Tayyip Erdoğan’ın miting alanlarında savurduğu tehditler ise ancak kitleler karşısında zaman geçtikçe duyulmaz olacak “cıvıldamalar”dır.