1 Mayıs, bu yıl da tüm dünyada ve ülkemizde kitlesel ve yaygın bir şekilde kutlandı.
Küba ve Rusya’daki 1 Mayıs kutlamaları, yine devasa kitleselliği ve canlı gösterileriyle ön plandaydı. Rusya’da ’90 yılından sonra ilk kez Kızıl Meydan, 1 Mayıs gösterilerine açıldı. Ve yine onbinler, orak-çekiçli bayraklarla, Lenin ve Stalin posterleriyle alanlardaydı.
Sadece Rusya ve Küba’da değil, Yunanistan’dan İran’a, Endenozya’dan Çin’e dünyanın dört bir tarafında 1 Mayıs büyük bir coşku ile kutlandı.
Yasaklı ve çatışmalı geçen 1 Mayıs olarak ise, iki ülkenin ismi öne çıktı; Türkiye ve Kolombiya. Uluslararası basın kuruluşları, Türkiye’den, özellikle de Taksim ve Kızılay’dan görüntüleri yayınladılar. AKP hükümetinin o çok övündüğü “ileri demokrasi”nin ne menem bir şey olduğunu, dünya kamuoyuna da göstermiş oldular.
* * *
Elbette Türkiye’den dünyaya yayılan görüntüler, sadece polis vahşeti değildi. Aynı zamanda onca yasağa, engellemelere, saldırılara rağmen, kitlelerin 1 Mayıs’ı kutlamada gösterdiği kararlılık ve bu uğurda verdiği mücadele de vardı. Öyle ki, dünya basınında, geçen yılki Haziran ayaklanmasına atıfta bulunularak, bu senenin de Türkiye’de sıcak geçeceği yer aldı. 1 Mayıs’ta yaşananlar bunun işaretleri olarak değerlendirildi.
Gerçekten de 1 Mayıs günü İstanbul ve Ankara’da yaşananlar, AKP hükümetinin kitlelerden korkusunu ve aczini bir kez daha gözler önüne serdi. İstanbul, “yasak kent”; Taksim, polis işgali altındaki betondan boş bir alandı. Çeşitli illerden İstanbul’a getirilen 39 bin polis, 50 TOMA aracı ve çok geniş bir alanın çelik bariyerlerle çevrilmesine rağmen, onbinlerce kişi Taksim’e çıkabilmek için saatlerce çatıştı.
Devlet, sadece aldığı tedbirler yönünden değil, saldırganlıkta da önceki yıllardan daha pervasızdı. İçlerinde dergimizin okurlarının da bulunduğu onlarca kişi yaralandı, yüzlercesi gözaltına alındı, işkence gördü. CHP milletvekillerine bile saldırdılar, yaraladılar. Hırsızlığı, rüşveti, talanı “dokunulmazlık” zırhı ile kapatmaya çalışanlar, 1 Mayıs sözkonusu olunca “milletvekili dokunulmazlığı”nı hiçe saydılar.
Ankara’da ise “yasaklı alan” Kızılay’dı. Ve Sıhhıye ile Kızılay arasına kocaman bir seyyar “çelik duvar” çekilmişti. Gerektiğinde gözaltına aldıklarını bir “nezarethane” olarak da kullanılacak şekilde düzenlenmiş olan bu duvar, Türk mühendislerine yaptırılmıştı. Hatta Ukrayna’ya da ihraç edileceği söyleniyordu. Ne de olsa Türkiye’nin en gözde ihraç malı “ordu”su, güvenlik araçlarıydı…
Ama “utanç duvarları”na, TOMA’larına, gaz bombalarına rağmen, onbinler “yasaklı” ilan edilen alanlarda 1 Mayıs’ı kutlamak için sokaklara çıktı ve tüm önlemleri boşa çıkarmayı başardı. Yenilen bir kez daha egemenler ve AKP hükümeti oldu.
* * *
AKP, 1 Mayıs’ın hemen ardından “yolsuzluk soruşturması”nı halletmenin telaşına düştü.
Bilindiği gibi, soruşturmayı başlatan polisler ve savcılar görevden alınmıştı. Onların yerine tayin edilen savcılar, iddianameyi “hukuk dışı deliller”e dayanmış olmakla değerlendirip TOKİ dosyasını kapattı. Aralarında işadamı Ali Ağaoğlu ve eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlunun da olduğu 60 kişi hakkında “takipsizlik kararı” verdi.
Hatırlanacaktır, 17 Aralık operasyonunun başladığı günlerde Erdoğan Bayraktar, Bakanlıktan zorla istifa ettirilmesine kızmış ve “ne yaptımsa, Başbakan’ın bilgisi dahilinde yaptım” demişti. Hatta AKP’den de istifa edeceğini söylemişti. Fakat sonradan Başbakan’dan özür diledi ve geri adım attı. Karşılığında, tutuklu olan oğlunu önce tahliye ettirdi, ardından “takipsizlik kararı” ile yargılanmaktan kurtarmış oldu.
Bayraktar da dahil, haklarındaki yolsuzluk suçlamasından dolayı istifa etmek zorunda kalan 4 bakan hakkında uzun süredir bekletilen fezleke, sonunda meclise geldi. Ancak özellikle “Meclis TV”nin yayın yapmadığı Pazartesi günü seçildi. Her ne kadar bu durum, CHP’li vekillerin meclisten yaptıkları yayınlarla işlemez hale getirildiyse de, AKP yolsuzluk fezlekesini halktan gizlemeye çalıştı. Ve ardından mecliste oluşturulacak bir komisyona havale ederek, zamana yayma, unutturma yöntemini devreye soktu.
Diğer yandan yolsuzluk operasyonunu başlatan polis ve savcılar hakkında soruşturma başlattı. Başta savcı Zekeriya Öz olmak üzere cemaatçi bilinen kadrolar sürgün edilmişlerdi. Şimdi meslekten men edilme durumları sözkonusu. Bununla da yetinmeyerek Fettullah Gülen hakkında soruşturma başlattılar.
Ayrıca ABD’den Gülen’i Türkiye’ye iade etmesini istediklerini, bu doğrultuda Obama ile konuşulduğunu Erdoğan bizzat söyledi.
Kısacası Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanırken, yolsuzluk soruşturmasından sıyrılmaya çalışıyor. Sözde hukuku işletiyormuş gibi görünerek aklanmanın yollarını düzlüyor. Ancak ne yaparsa yapsın, üzerine yapışmış olan hırsız ve katil damgasından kurtulamayacak! “Çankaya Köşkü”ne çıkarak dokunulmazlığına sığınma çabası bile kar etmeyecek!
En son 1 Mayıs’ta da görüldüğü gibi, halkın coşkun akan selini durduramayacaklar! Başta Erdoğan olmak üzere tüm halk düşmanları, bu selin altında boğulacak!
Haziran şehitlerinden Ali İsmail Korkmaz’ın söylediği gibi; korksunlar ve titresinler! İşte Haziran direnişinin yıldönümüne bir aydan kısa bir süre kaldı. 1 Mayıs’tan aldığımız moral gücüyle Haziran’a yüklenelim! Şehitlerin resimleriyle başta Taksim olmak üzere, alanları zaptedelim! Yeni Haziranlar yaratalım!