Savaşa ve faşizme karşı ZAFER DİRENEN EMEKÇİNİN OLACAK!

 

Savaşın boyutları ve çapı genişliyor. Trump’ın başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerine yaptığı gezinin ardından, Körfez’de işler karıştı. S. Arabistan’ın öncülüğünde 11 ülke Katar’a ambargo uygulamasına geçti. ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü savaşın üssü ve finans kaynağı olan Katar, şimdi IŞİD’e ve Müslüman Kardeşler’e destek vermekle suçlanıyor! Hem de aynı suçu birlikte işledikleri ortakları tarafından…

Sıranın kendine gelmekte olduğunu fark eden AKP hükümeti, Katar’a arka çıkmakta gecikmedi. Katar’la işbirliği anlaşmasını apar-topar meclisten geçirdi. Katar’a gıda yardımından asker göndermeye kadar pek çok destekle yanında saf tuttu.

Katar’a asıl destek İran’dan geldi. Gıda yardımı uçaklarını göndererek ambargoyu deldi. Aynı günlerde İran’da IŞİD bombaları patlamaya başladı. Humeyni’nin mezarı ve İran meclisi gibi sembolik yerlerde patlayan bombalar, savaşı İran’ın içine taşıyan ciddi bir ataktı. Ve bu İran’da ilk kez oluyordu.

ABD’nin Ortadoğu savaşında hedefe çaktığı asıl ülke İran’dır. Suriye savaşı dolaylı olarak İran’a açılmış bir savaştı. Ancak bu savaşta İran bölgedeki gücünü daha da arttırdı. Belli ki ABD, en sembolik yerlerden vurarak İran’a gözdağı veriyor. Fakat Irak ve Suriye’de bile kaldırdığı taşları ayağına düşeren ABD’nin İran gibi çetin bir cevizle başetme olanağı yok. Zaten saldırıların ardından İran açıkta S. Arabistan’ı hedef gösterdi ve karşılıksız bırakmayacağını duyurdu.

* * *

Trump sonrası ABD’nin yeniden yükselttiği savaş politikasının her yerden dikişleri atıyor. Almanya ile başlayan gerginlik AB ülkeleriyle ilişkilerini de doğrudan etkiliyor. Trump, önce NATO’yu oluşturan ülkeleri “ABD’nin paraziti” olarak nitelemişti. Ardından G-7 toplantısında, Almanya’yı hem NATO’da üstüne düşeni yapmamakla, hem de ABD’de fazla araba satarak otomotiv endüstrisini baltalamakla suçladı.

Bu suçlamalar üzerine Merkel “ABD ve Britanya’ya artık güvenemeyiz” diyerek sadece ABD’yi değil, İngiltere’yi de karşısına aldı. Zaten İngiltere Brexit ile AB’den ayrılmıştı. “Avrupa kaderini artık eline almalı!” diyen Merkel, AB’nin ayrı bir odak oluşturmasını istiyordu. Fransa’da seçimleri yeni kazanmış olan Macron da, ilk yurtdışı gezisini Almanya’ya yaparak bu çağrıya yanıt verdi. ABD-İngiltere eksenine Almanya-Fransa ile karşılık vermiş oldular.

Merkel bununla da kalmayıp, “Şangay İşbirliği Örgütü”nün iki büyük ülkesi Hindistan ve Çin’in başbakanları ile ülkesinde görüştü. Almanya’nın Rusya ile de sıkı ilişkileri bulunuyor. Böylece emperyalist savaşta ABD-AB bloku çatırdamaya Rusya-Çin bloku ise güçlenmeye başladı.

Trump geldiğinden bu yana ABD’de işler hiç iyi gitmiyor. Elbette ABD’nin politikaları, başkana göre değişmiyor. Ancak Trump’ın patavatsızlıkları ABD’nin imajını iyice zedeliyor. Onun için Trump’ın başkanlığının uzun sürmeyeceği daha fazla konuşulur oldu. Ve Amerikan mahkemeleri, Trump hakkında “anayasayı ihlal”den dava açtı. Gerekçe olarak da adaylığı döneminde şirketleriyle ilişkisini kesmemiş olması gösterildi. Bu dava ile Trump’ı görevden almanın yolu açılabilir. Başka ülkelerin içini karıştıran, savaşları çıkartan ABD, şimdi kendi içinde sorunlar yaşar hale geldi.

* * *

ABD’nin savaş arabasına binen AKP ve Erdoğan ise, ayakta kalabilmek için her yolu deniyor. 16 Nisan referandumundan sonra ABD ile ilişkileri düzeltmek için Trump’la görüşmeye koşa koşa gittiler. Ancak toplam 25 dakika süren görüşmede elleri boş kaldı. “Rakka operasyonunu YPG ile değil bizimle yap” diye yalvar-yakar olmalarına rağmen, ABD operasyonu YPG ile yapacağını ilan etti, hatta YPG’ye ağır silahlar veren anlaşmayı ziyaretten hemen önce imzaladı.

Muhalefetin “ABD’ye gitme” çağrısına rağmen, herkese efelenen Erdoğan, salt Trump’la bir resim verebilmek için Beyaz Saray’a koştu. Dahası, basın toplantısında, sözde çeviri hatasıyla, IŞİD’i desteklediklerinden dolayı özür bile diledi. Türkçesinde laf kalabalığı ile geçiştirilen konu, İngilizce olarak tüm dünyaya “Türkiye’nin özrü” şeklinde duyuruldu.

Buralardaki yenilgiyi, Erdoğan’ı protestoya gelen gruba vahşice saldırarak gözlerden gizlemeye çalıştılar. Erdoğan’ın korumaları, protestocu gruba saldırınca, ABD polisi de korumalara copla karşılık verdi. Bu, korumaların ABD’de ilk vakası değildi. Buna rağmen Türkiye, korumaları coplandığı için ABD’ye nota verdi. ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu ise, korumaların saldırısından dolayı Türkiye’yi oy birliği ile kınadı.

* * *

Emperyalistler karşısında el pençe AKP, işçi ve emekçilere saldırıda sınır tanımıyor. KHK ile işinden atılan kamu emekçilerinin direnişine vahşice saldırdılar. Açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı tutukladılar, onlara destek veren analar dahil olmak üzere herkesi gaza boğup yerlerde sürüklediler. İşkenceyi artık polis otolarında, sokakta yapmaya başladılar.

OHAL’in asıl olarak işçi ve emekçilere karşı yapıldığı, her olayda kendini gösteriyor. Cam işçilerinin grevi de ertelendi. Buna karşın işçiler fabrikada kalıp iş bırakma eylemi başlattılar. İşçiler bir saatle başlayan iş bırakmanın her gün artarak fiile greve dönüşmesinden yanayken, sendika geriden aldı. Ancak bu eylemler bile patrona geri adım attırdı. Ekonomik olarak bazı kazanımlarla sözleşme imzalandı.

Kıdem tazminatını gaspetme yönündeki girişime de tepkiler artınca, yeniden görüşmek üzere geri çektiler. Benzer bir durum zeytinlikleri yok etme projesinde yaşandı. Maden ve sanayi şirketleri adına zeytinliklere göz koyan hükümet, her yerden yükselen tepkiler üzerine, meclise getirdiği teklifi komisyona geri gönderdi.

Bu örnekler, artan işkence ve saldırganlığa rağmen direnişlerin bitmediğini ve geri adım attırmayı başardığını gösteriyor. Çünkü “direnenler her zaman kazanmazlar ama kazananlar hep direnenler olur”.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …