AKP hükümeti, dinci-gerici bir yaşam ve eğitim tarzını hakim kılabilmek için, dur durak bilmeden saldırılarına devam ediyor. Kendi İslamcı anlayışlarına uygun olarak, tüm toplumsal düzeni elden geçirmeye, radikal İslamcı yaşam tarzını ve şeriat anlayışını topluma benimsetmeye uğraşıyor.
Ve bu konuda, hemen her alanda sayısız düzenleme ve yasa yapıyor; fiili durumlar yaratarak uygulamada hakim kılmaya çalışıyor.
“Çocuk gelin” için yasal düzenleme
Aslında “çocuk gelin” kavramı bile, durumu meşrulaştırmayı amaçlayan bir kavram. Çünkü onlar “gelin” değil, “sistematik tecavüz saldırısına maruz kalan çocuklar”dır. Onlara bu saldırıyı düzenleyen kişiler de “kocaları” değil, “çocuk tecavüzcüsü sapık”lardır.
AKP hükümetleri döneminde küçük yaştaki kız çocuklarının evlendirilmesinde büyük bir artış sözkonusudur. Özellikle de, 60 yaş üzerindeki yaşlı erkeklerin, 12-15 yaşlarındaki kız çocuklarıyla evlendirilmesi yaygınlaşmıştır. AKP’li olduğu bilinen “gazeteci” ya da “siyasetçi”ler, televizyon ekranlarında “9 yaşındaki kız çocuklarının evlenmesinin normal olduğunu” savunmaktadırlar büyük bir pervasızlıkla. 18 yaşından küçük birisinin “oy vermesi” bile mümkün değilken, 9 yaşındaki bir çocuğun evlenmesi, çocuk doğurması, kendisini satın alan sapığın her istediğini yerine getirmesi rahatça konuşulabilmektedir.
Şimdi hükümetin de görevi, onların bu durumunu yasalara uygun hale getirmektir.
Geçtiğimiz yıl AKP hükümeti bu kız çocuklarının “bir defalığa mahsus” evlendirilmesi için yasa çıkartmaya çalışmış; ancak tepkiler üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bu defa farklı bir yoldan giderek bunu meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Yeni yasa tasarısına göre, doğum kayıtlarında “sözlü bildirim” yeterli kabul edilecek. Varolan yasalar, doğumun resmi kurumlar tarafından verilmiş belgelerle bildirimini zorunlu kılıyor. Hastane doğumu zaten kayıt altında oluyor; evde yapılan doğumlarda ise, hamilelik sürecini takip eden sağlık kurumunun belgesi esas alınıyor. Şimdi hiçbir belgeye dayanmadan, salt sözlü bildirimin yasa tasarısı olarak getirilmesindeki amaç, erken yaşta zorla evlendirilen ve yine erken yaşta doğum yapan kız çocuklarının gizlenmesidir. Mesela 15 yaşında doğum yapan bir kız çocuğu, yasal yaşa gelinceye kadar çocuğunu kaydettirmeyecek, yasal yaşını tamamladıktan sonra, yeni doğum yapmış gibi çocuğu kaydettirebilecektir. Böylece, küçük bir kız çocuğu ile evlenerek suç işleyen adamın hapse girmesi engellenmektedir.
Ancak bu yasa tasarısına da tepkiler çok yüksek. Buradan da geri adım atmak zorunda kalacaklardır.
Matematik değil, cihat öğretecekler
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi gericileştirme çabasında üç önemli hamle birden gerçekleştirdi.
Birincisi, Evrim Teorisi’ni müfredattan çıkarttı. Evrim Teorisi, sadece biyolojinin değil sosyal bilimlerden uzay bilimlerine kadar, pek çok alanda referans gösterilen bir konu. Yaşama, doğaya, tarihe ve hatta geleceğe dair hiç bir kavram, Evrim dışlanarak açıklanamaz. Tam da bu nedenle, en muhafazakar ülkelerde, hatta şeriatla yönetilen İran’da bile Darwin ve Evrim Teorisi derslerde okutulmaktadır. Dünya genelinde Evrim’i derslerde okutmayan tek ülke Suudi Arabistan’dır, şimdi buna Türkiye eklenmiştir.
İkincisi okullara mescit ve abdesthane yaptırmayı zorunlu hale getirdi. Bu durum “inanç ve ibadet özgürlüğü” ile ilgili bir durum değildir. Kamu kurumlarında ve esnaf içerisinde Cuma namazına gitme konusunda çok ciddi bir toplumsal baskı oluşturulmuştur. Cuma namaz saatinde dükkanlar kapanmaya zorlanmakta, kamu mesailerinde düzenlemeler yapılmaktadır. Okullarda mescit inşası, en başta ders saatlerini vakit namazlarına göre ayarlamayı getirecektir. Ardından namaz kılan öğretmenler ve kılmayanlar ayrımı başlatılacaktır. Daha vahimi, öğrencilerin namaz kılmaya öğretmenleri ile birlikte gitmeye zorlanması, bu durumun ders notlarına da etki eder hale getirilmesidir. Bunun ilkokullara kadar yaygınlaştırılmasında amaç, dini baskıyı her kademede çocukların beynine işlemektir.
Üçüncüsü, ilkokuldan itibaren müfredata “cihat” ve “şeriat hukuku” eğitimi eklendi. Şeriat hukuku denilen şey, başta kadınların kazanılmış hakları olmak üzere, toplumsal yaşamdaki ilerici her unsura dönük bir saldırıdır. Kadını çarşaflayıp eve hapsetmekten, bilim ve sanat çalışmalarını kesin biçimde engellemeye kadar, yaşamın her alanında gericiliğin sembolüdür. Cihat kavramı ise, IŞİD’in Irak ve Suriye’deki kafa kesen görüntüleriyle sembolleşmiş bir kavramdır. Şeriat hukukuna uygun yaşamayanların katledilmesi, en vahşi yöntemlerle cezalandırılması olarak somutlanmıştır.
MEB’in yaptığı son müfredat değişikliği, çocukların çok küçük yaşlardan itibaren, dinci-gerici ideolojik bombardımana maruz bırakılması konusunda, son derece önemli bir saldırıdır. Ancak ne yazık ki, saldırılar bununla sınırlı değildir.
Müfredat değişikliğinin ardından, MEB ile Ensar Vakfı arasında imzalanan anlaşma, bu sistemli politikanın devamı niteliğindedir. Ensar Vakfı, kaçak yurtlarda yüzlerce çocuğun sistemli biçimde tecavüze maruz kalmasıyla bilinen bir kurumdur. Ve AKP hükümeti, ayyuka çıkan bu iddialara rağmen Ensar’a pervasızca sahip çıkmaya devam etmektedir. MEB ile Ensar arasında imzalanan protokol, ülkenin dört bir yanındaki bine yakın halk eğitim merkezinde Ensar Vakfı’nın kurs ve eğitim vermesini sağlayan bir protokoldür. Yani Ensar, artık doğrudan devletin kurumlarını da kendi dinci-şeriatçı eğitim ve faaliyetleri için kullanabilecektir.
Bir başka örnek, İsmail Ağa cemaatine bağlı bir kurumun, 4-6 yaş grubundaki çocuklara “yaz kampı” adı altında şeriat eğitim vermesidir. Yaz aylarında ortalama 3 milyona yakın çocuk, doğrudan Diyanet’in yaz eğitimlerine katılmaktadır. Bu yetmezmiş gibi, cemaatler de kendi şeriatçı-gerici eğitimlerini gerçekleştirmekte, bu konuda devletten destek almaktadır.
Çocukları bu saldırılardan korumalıyız
AKP eliyle yürütülen ya da ön açılan şeriatçı eğitim, çocukları iki yönlü saldırıya maruz bırakıyor.
Birincisi, “çocuk gelin”leri “yasal” kabul eden şeriat hukuku, küçük çocukları cinsel saldırılara açık hale getiriyor. Şeriat eğitimi olan kurumlarda çocuk tecavüzlerinin ve istismarın bu kadar yaygın olmasının asıl nedeni budur. Yaşanan insanlığa aykırı olmakla birlikte “şer’i hukuk”a uygundur, bu nedenle cezasız bırakılmaktadır.
İkincisi, çocuklar daha çok küçük yaşlardan itibaren, gerici ideolojik bombardımana maruz kalıyor. Çocuk beyinlerin gelişimini sağlayacak olan, matematik ve fen bilimleriyle, sanat ve edebiyatla uğraşmaktır. AKP hükümetinin hedefi ise, çağrı yaptığı anda “cihat” için sokaklara dökülecek ve muhalifleri yokedecek kuklalar yaratmaktıdr.
İnsanı insan yapan en önemli unsur olan “düşünmek”, ancak bilimsel eğitimle sağlanabilir. Şeriatçı eğitim ise, düşünmeyen, araştırmayan beyni gelişmemiş insanlar yaratmaktır. Televizyonda dini sorulara cevap veren Nihat Hatipoğlu’nun programlarının “çıplak banyo yapmak günah mıdır”, “oruçluyken botoks yaptırabilir miyim” gibi sorularla dolu olmasının nedeni budur. Kendini bu soru düzeyinin “uzmanı” olarak konumlandıran Nihat Hatipoğlu’nun, YÖK başkanı yapılması da hükümetin ideolojik konumlanışına uygundur. Keza diyanetin, “baba, 9 yaşındaki kız çocuğundan hangi koşullarda tahrik olduğunda günah olur” türü sorulara ilişkin fetvalar yazması da aynı anlayışın devamıdır.
Ancak bu tablonun ortaya koydukları, “insan” olmanın gereklerine uygun değildir. AKP’ye karşı mücadelenin iki doruk noktasının (Gezi direnişi ve adalet yürüyüşü) temel unsuru bu nedenle “laiklik” ve “yaşam tarzına müdahale” olmuştur. Bu mücadele çok daha güçlü, çok daha sonuç alıcı biçimde yürütülmelidir. Çocuklarımızı bu şeriat bombardımanından ve saldırısından kurtarmanın tek yolu da budur.