AKP pervasızca saldırıyor; ADALET YOKSA BARIŞ DA YOK

 

Her zorba rejim gibi, AKP’nin de sonu yaklaştıkça zulmü artıyor. KHK’larla yüzelli bin kamu çalışanını işten atması yetmedi; buna direnenleri copluyor, gazlıyor, hapse atıyor…

İşlerine geri dönmek için açlık grevi yapan Nuriye ve Semih, ölüme terkedilmiş durumda. Önce hapsettiler, şimdi de hastanede iradeleri dışı müdahaleye hazırlanıyorlar. Onların taleplerinin karşılanması için dayanışma eylemi yapan herkese saldırıyorlar.

Halk arasında “zulmün artsın ki, sonun gelsin” diye bir söz vardır. AKP de buna uygun davranıyor. Gün geçmiyor ki, yeni bir saldırı furyası estirmesin…

“Kindar ve dindar” bir nesil yaratmak için eğitim sisteminde yaptığı değişimler yetmemiş ki, şimdi açıkça “cihat”ı müfredata sokuyorlar. “Cihat’ı bilmeyen, matematik bilse ne olur” diyerek, cahil ve kendileri için ölecek bir gençlik istiyorlar. Tecavüz vakalarıyla ünlü Ensar Vakfı’na okullarda faaliyet imkanı vermeleri de, aynı amaca hizmet ediyor.

Müftülere resmi nikah kıyma yetkisinin verilmesi de, şeriat düzenine doğru atılmış bir adımdır. Bu adım, yeni doğan çocukların kaydedilmesi için sözlü bildirimin yeterli sayılması ile tamamlandı. Böylece çocuk yaşta evlilikler, fiilen yasal hale getirilmiş oldu.

Dinci-gericiliğin alabildiğine arttığı, ama bir o kadar da taciz ve tecavüzün, çocuk istismarının, kadın ve işçi cinayetlerinin, uyuşturucu kullanımının zirve yaptığı başka bir dönem olmamıştır. Dincilik arttıkça, ahlaksızlık da tırmanmaktadır.

AKP hükümeti attığı her adımla, bu durumu daha da perçinliyor. Tekbir sesleriyle göreve başlayan valiler var. Tarikat ve cemaatler, her bakanlığı parsellemiş durumda. Gülen Cemaati’nden boşalan yerler, Süleymancılar, Menzilciler vb. ile dolduruluyor.

Sözde FETÖ ile mücadele ediliyor! Duruşmalara ingilizce “kahraman”(hero) yazan bir tişörtle gelen sanığı bahane ederek, 12 Eylül’le özdeşleşmiş “tektip elbise” gündeme getirildi. Elbette onlarla sınırlı olmayan, devrimci tutsakları da içine alan bir uygulama olacak bu. 12 Eylül yıllarında devrimci tutsakların ölümüne direnişiyle püskürtülen bu saldırı, yeni direnişlere davet anlamına geliyor.

* * *

15 Temmuz’un yıldönümü, bir kez daha AKP’nin gövde gösterisine sahne oldu. Günler öncesinden hazırlıklar yapıldı, şehir merkezleri 15 Temmuz afişleri ve pankartlarla dolduruldu, belediye otobüsleri iki gün ücretsiz oldu vb. Ama yine de hedefledikleri oranda kitleyi toplayamadılar. CHP’nin Maltepe mitingini dolduran milyonları nasıl küçülteceğini bilemeyen yandaş medya, 15 Temmuz gösterilerine katılanları ne kadar şişirse de, aradaki fark gözle görülecek orandaydı.

AKP ve Erdoğan, 15 Temmuz’la yeni bir tarih yazma gayretindeler. Onu kendileri için bir “milat” haline getirmeye çalışıyorlar. Bir televizyon programında AKP yetkilisinin “15 Temmuz’dan sonra yeni bir devlet kuruldu, kurucusu da Erdoğan’dır” sözleri boş yere değil. Gelen tepkiler üzerine, “kişisel görüş” olarak geçiştirilse de, gerçek niyetin bu olduğu açık.

Bu sözlerin sarfedildiği günlerde Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı gerçekleşti. Zaten YAŞ’a atıfta bulunarak, “yeni bir devlet”in kurulduğu söyleniyordu. Çünkü bu yılki YAŞ toplantısı, 11 AKP’li bakan ile 4 kuvvet komutanı şeklinde yapıldı. “Daraltılmış Bakanlar Toplantısı” diye adlandırılması yanlış değildir. Daha önce, askerlerin ağırlıkta olduğu, hükümeti temsilen Başbakan ve Savunma Bakanı ile “tarafsız” cumhurbaşkanının katılımıyla sınırlıyken, şimdi siviller ezici çoğunluğu oluşturmuştu.

Ama sorun sadece sayısal üstünlükle de bitmiyor. Ordu içindeki hiyerarşi ve bugüne dek oluşmuş temaüller kaldırılarak AKP’nin uygun bulduğu komutanlar atanıyor. Bunun en açık örneği Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görüldü. Daha önce Donanma Komutanları bu göreve atanırken, bu kez öyle olmadı. Dahası, beş oramiral atlanarak, altıncı sırada yer alan bir koramiral, kuvvet komutanı yapıldı.

AKP rektör atamalarını da, seçim sonuçlarına göre değil, kendine yakınlığına göre yapıyordu. OHAL sonrası üniversitelerde rektör seçimlerini de kaldırmış, doğrudan atama yapmıştı. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu da, 16 Nisan sonrası, tamamen Erdoğan’ın belirleyeceği bir hal aldı. 15 Temmuz sonrası orduda birçok değişimi gerçekleştiren AKP, son YAŞ toplantısı ile bu durumu perçinledi. Daha önce Ergenekon davalarından yargılanan birçok subayı terfi ettirerek “ulusalcı”ların (Rus-Çin yanlıları) ağzına bir parmak bal çalındı. Esasında bu kesitte onlara duyulan bir ihtiyaç sözkonusuydu, böylece “ulusalcı”ların sesi de kesilmiş oldu. Sonuçta AKP orduyu da kendine bağlamada önemli bir mesafe aldı.

* * *

Son dönemde “adalet” en fazla öne çıkan kavram oldu. Önce CHP, şimdi HDP, “adalet” talepli eylemler yapıyorlar. Burjuva sistemde adalet ve onu sağlamakla yükümlü hukuk sistemi, hiçbir zaman adil olmamıştır. Adalet mülkün, yani devletin temelidir. Fakat AKP, devletin tüm kurumlarını olduğu gibi hukuku da kendine göre yonttu, yasaları, içtihatları bir kenara itti. Böyle bir durumda AKP’den ve onun hukuk sisteminden burjuva anlamda bile “adalet” beklenmeyeceği açık.

Adaletin olmadığı yerde barış da yoktur. Hak ve özgürlükleri dün olduğu gibi bugün de kendi mücadelemizle elde edeceğiz.

Bunlara da bakabilirsiniz

Metal’de -yasağa rağmen- grevler sürüyor

Birleşik Metal-İş Sendikası (BMİS) 5 işletmede TİS görüşmelerine 9 Ağustos’ta başlamıştı. Bunlardan 1’i hariç 4’ü …

ASGARİ ÜCRET ve BİZ EMEKLİLER…

17 bin 2 TL olan asgari ücrete yapılacak zam, günümüzde en temel gündem maddelerinden birisi. …

İEB, savaş bütçesine karşı mücadeleye çağırıyor

Mecliste görüşülmekte olan yağma ve savaş bütçesine, işçilere layık görülen sefalet ücretine karşı, İşçi Emekçi …