Yürüyüş’e zorunlu yanıt TARİHİMİZ BÜGÜNÜMÜZDÜR, YARINIMIZDIR

18 Kasım 2012 tarihli Yü̈rü̈yü̈ş dergisinin “Özgü̈r Tutsaklardan” köşesinde, “Sol’la ilişkiler ideolojik mü̈cadele ü̈zerine oturtulmalıdır” başlıklı bir yazı yayınlandı. Fakat “ideolojik mü̈cadele” adına yazılanlar, hapishanelerdeki tü̈m direnişlerin kendileriyle başladığı, bugü̈ne dek gerçekleşen “eylem birlikleri”nin de kendi çabalarıyla yapıldığı savıdır. Hapishanelerde gerçekleşen belli başlı direnişler, “eylem birlikleri” buna örnek gösterilmektedir. Bunlardan biri de ’84 yılında TİKB ile Devrimci Sol’un (DS) birlikte gerçekleştirdiği ölü̈m orucudur. Yazının geneline ilişkin söylenecek şeyler vardır, fakat biz burada kısaca ’84 ÖO hakkında söyledikleri ü̈zerinde duracağız.

Deniyor ki; “1984’te Metris Hapishanesi’nde TİKB’li tutsaklarla birlikte ölü̈m orucu direnişini örgü̈tlemesi tarihi bir mevzi yaratmıştır. Kaldı ki, TİKB’nin hapishane tarihinde doğru dü̈rü̈st geçmişine dönü̈k tek söz edebildiği de ’84 ölü̈m orucudur. O da Dayı’nın, önder kadrolarımızın emeği, çabasıyla hayata geçen bir birliktir.”

İlkin şunu belirtelim: 12 Eylü̈l hapishane direnişleri ’84 ÖO’dan ibaret değildir. ’84’e dek geçen zaman diliminde (ki oldukça uzun bir sü̈redir) birçok hapishanede faşist yaptırımlara karşı direnişler oldu. Bunların içinde zaferler de yenilgiler de vardı, ama bu, bü̈yü̈k direnişler yaşandığı gerçeğini karartmaz. Örneğin neden Yü̈rü̈yü̈ş, İstanbul dışındakileri (Çukurova’yı, Kü̈rdistan’ı mesela) anlatmaz.

Ya da İstanbul’daki Davutpaşa, Hasdal, Alemdar gibi askeri hapishanelerdeki direnişlerden ve buradaki tutumlarından bahsetmez?

TİKB’nin 12 Eylü̈l direnişi, dost-dü̈şman herkesin teslim ettiği, etmek zorunda kaldığı bir direniştir. O direniş, ne ’84 yılıyla, ne de Metris’le ve zindanlarla sınırlıdır. Dışarıda sü̈ren kesintisiz mü̈cadele ile, işkencede-zindanda-mahkemede devam eden, bü̈tü̈nlü̈klü̈ bir direniş çizgisidir. 12 Eylü̈l’ü̈n bü̈tü̈n dönemine ve bü̈tü̈n alanlarına yansıyan bu direniş çizgisini yok saymaya kalkmak, “tarih yazıcılığı”nda gü̈venilirliğini baştan yitirmektir.

‘84’e kadar İstanbul’un birçok farklı hapishanesinde ve tabi ki Metris’te bir dizi direniş yaşandı. Bunların hepsinde ihtilalci komü̈nist tutsaklar yer aldılar, başı çektiler. Sadece Metris’te değil, bulundukları tü̈m hapishanelerde tek başlarına kalma pahasına direndiler. Bunların içinde en öne çıkanı ve zaferle biteni Adana’dır. Hem de yenilen bir hapishane, yılları bulan bü̈yü̈k bir direnişle ayağa kaldırılmıştır. Direniş içinde eylem birliği de yaratılarak, direnişinin genele yayılması sağlanmıştır. Keza Antakya’da eylem birliği yapmak için aylarca uğraşılmış, zaman verilmiş, kimsenin direnişe geçmeyeceği, bunun açıkça ifade edildiği noktada, örgü̈t olarak direnişe geçilmiştir. Mamak’ta içlerinde Sezai Ekinci’nin de bulunduğu 4 devrimci kalmıştır sadece, faşist yaptırımlara uymayan. Davutpaşa’da ihtilalci komü̈nist tutsakların direnişi, hele ki, ölü̈mü̈ne bir “hoş geldin” falakasından zaferle kalkarak, “sök apoletlerini binbaşı” diyen komü̈nistin direnişi dilden dile yayılmıştır. Peki bu hapishanelerde hiç “özgü̈r tutsak” yok muydu? Biz olduğunu biliyoruz.

’84 ÖO’ya gelince; bu konuda TİKB ile DS’nin farklı bakışaçılarına sahip olduğu kimse için sır değildir. Eylemin taleplerinden, yü̈rü̈tü̈lü̈ş ve bitirilişine kadar farklılıklar vardır. Fakat ÖO, faşizme ve teslimiyete karşı bir direniş olduğu için, farklılıklar değil, birlik öne çıkarılmış ve çok zorunlu kalmadığı sü̈rece bu farklılıkların ü̈zerinde durulmamıştır. Ne zaman ki, TİKB’nin bu eylemdeki rolü̈ kü̈çü̈ltü̈lmeye ve tarih çarpıtıcılığı yapılmaya kalkışılmıştır, o zaman “zorunlu açıklama”larda bulunulmuştur.

Bugü̈n de ’84 ÖO’da farklılıklar değil, birlik ve onun yarattığı başarı konuşulmalıdır. Fakat aradan geçen zamana ve TİKB’de yaşanan tasfiyeciliğe yaslanarak, 12 Eylü̈l sü̈recindeki direniş tarihi çarpıtılmaya kalkışılırsa, elbette bunlar yeniden hatırlatılır. Bu çok üzak bir geçmiş de değildir. Tanıklar ve belgeler ortadadır.

Tarih, isteyenin eline bir silgi alıp silebileceği ve yeniden yazabileceği boş bir sayfa değildir çü̈nkü̈. Adı ü̈zerinde “tarih” olduğu için, zamanında kan ve terle yazılmıştır ve onu kimse silemez.

Yü̈rü̈yü̈ş’ü̈n iddiasının aksine, TİKB’nin 12 Eylü̈l direnişine ve hapishanelere dair anlatacağı çok şey vardır. TİKB için ’84 ÖO, bırakalım 12 Eylü̈l’ü̈, zindan direnişinin de sadece bir parçasıdır. 12 Eylü̈l’e ve 12 Eylü̈l’deki hapishane direnişine dair sadece ’84 ÖO’dan bahseden, ondan öncesini yok sayan “Yü̈rü̈yü̈ş” çizgisidir.

TİKB’nin 12 Eylü̈l direnişini, dü̈rü̈st aydınlardan farklı siyasi yapılara kadar birçok devrimci, demokrat anlatmıştır. Hatta dü̈şman bile öfkeden kudurarak da olsa, bu direnişi kabul etmek, önü̈nde eğilmek zorunda kalmıştır. Sadece 12 Eylü̈l dönemi de değil, bugü̈ne dek yaşanmış tü̈m hapishane direnişlerinde, ihtilalci komü̈nist tutsaklar yer almış, kimi yerlerde başı çekmiştir. Hapishanelerde bir direniş geleneği yaratılmışsa, bunda tartışmasız rolleri vardır.
“Özgü̈r tutsak” yazarı, ‘ben merkezcilik’ yaparak, hapishanelerdeki tü̈m direnişleri kendisiyle başlatmakta, kendisinin olmadığı direnişleri yok saymaktadır. 12 Eylü̈l’ü̈n tek hapishane direnişi ’84 ÖO’ymuş gibi davranmakta ve bunda da abartıya kaçmaktadır. Oysa her abartılan şeyde olduğu gibi gerçek değerini bile yitirme tehlikesine yol açmaktadır.

Hiç kimse ve hiçbir kurum-örgü̈t, “ben, ben” diye bağırarak bü̈yü̈yemez. Eylem birliği ve dostluk adına onca laf edip de, tarihe geçmiş eylemleri “ben olmasaydım gerçekleşmezdi” diyerek ve “siperdaşlarını” kü̈çü̈lterek, yeni birlikler kurulamaz. Aksine geçmişteki olumlulukları da batıran ve geleceğe dair umutları kıran bir yaklaşımdır bu.

Ne aradan geçen yıllar, ne de tasfiyecilik, TİKB’nin 12 Eylü̈l dönemindeki direnişi ortadan kaldırabilir. O, tarihsel bir gerçek olarak belleklere kazınmıştır. Ve ihtilalci komü̈nist hareketin devamcıları, bu tarihe sahip çıkarak, ona yeni halkalar ekleyerek, yollarına devam etmektedir. Devrimimizin ileriye doğru gitmesi için, tarihe nesnel yaklaşılmalı, olumluluklarını alarak, eksiklerini aşarak yü̈rü̈nmelidir. Özellikle tarihe mal olmuş eylemler konusunda çok daha hassas yaklaşılmalıdır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …