Helin Palandöken, 13 Ekim’de “saplantılı aşık” bir erkek tarafından Pendik’te pompalı tüfekle katledildi. Antalya’da bir kadın, tecavüz edildikten sonra yakılarak öldürüldü. Tıpkı iki yıl önceki Özgecan Aslan olayı gibiydi.
Hemen her gün benzer saldırı ve ölüm haberleri eksik olmuyor. “Kıskanç sevgili” ya da “koca”, “namus bekçisi baba-abi-kardeş”, “aşkına karşılık bulamayan erkekler” denilerek, bu cinayetler kanıksatılıyor. Yetkililerden bildik “gerekli yasal düzenlemeleri yapacağız” minvalinde açıklamalar yapılıyor. Daha önce de defalarca söz vermelerine rağmen, bırakalım düzenleme yapmayı, varolan yasaları bile işletmedikleri ya da eskisinden daha beter yasalar çıkardıkları bilinmesine rağmen…
AKP’nin hükümete geldiği 2002’den bu yana, yaşamın her alanında dinci-gerici baskı en çok da kadınlar üzerinde estirildi. Kadın kahkahasından başlamak üzere kıyafetine, hamileliğine, çocuğu nasıl doğuracağından yürüyüşüne kadar müdahale yaptılar. Eğitim sisteminde yaptıkları her düzenleme genel olarak bir gericileştirme hedefiyle yürütülürken, ana okulundaki kız çocuklarına çarşaf giydirmeye kalktılar.
* * *
Kadın cinayetleri artarak sürerken, meclisten müftülük nikahı kanunu geçti ve onaylandı. Yine kadının “namusunu korumak” gibi ulvi bir amaçla, çocuk yaşta tecavüz edip haremlerine kattıklarını resmileştirmek ve meşrulaştırmak istediler. Özgecan Aslan katliamının ardından “tecavüze uğrayan kadının tecavüz edenle evlendirilmek istenmesi”ni gündeme getirdikleri gibi…
“Cinsel istismar” diyerek geçiştirmeye çalıştıkları olaylar, en çok devlet ve din koruması altındaki çocuk esirgeme kurumu, okul, öğrenci yurtları, cami, kuran kursu, vakıf gibi yerlerde açığa çıktı. “Münferit” diye geçiştirdikleri yüzlerce vakanın içinde, sıradan vatandaştan devletin her türden bürokratına kadar yüzlerce kişi var.
Bu duruma karşı ne yapıldı? Ya olayların üzeri kapatıldı, ortaya çıkması durumunda da aileler parayla satın alındı ya da. Olayın mağduru çocuklar ise travmalarla başbaşa bırakıldı. Ahlaksızlığın yürütücüsü tarikatlar ve cemaatler eskisinden de güçlü hale getirildi, her kademeye yerleştirildi. Ki kendisinin “FETÖ tarafından kandırıldığını” söyleyen bir hükümet zamanında yaşanıyor bu.
Toplumu da bu “kader”e ortak edip tepkisiz ve refleksiz bırakıyorlar. Her türlü baskı mekanizmasıyla düşünmez ve sorgulamaz sürü yaratmayı istiyorlar. Çekilen diziler, filmler, evlilik programları kadın bedenini ve beynini sömürürken, itaat etmeyi öğütlüyorlar.
* * *
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015 Cinsiyet Eşitsizliği raporunda Türkiye 150 ülke arasında 130. sırada. AKP zamanında kadına yönelik şiddet yüzde 1400 artmış, 14 binden fazla kadın katledilmiş. 10 kadından 4’ü sevgilisi ya da eşi tarafından şiddet görmüş. Yüzde 36’sı fiziksel, yüzde 12’si cinsel saldırıya uğramış. Son 10 yıl içinde 482 bin 908 kız çocuğu zorla evlendirilirken, çocuğa yönelik cinsel saldırı yüzde 700 artmış. Son 15 yılda çocuklara tecavüz yüzde 434, cinsel istismar yüzde 449 artmış.
Gazetelere yansıyan oranlar bunlar ve bilinmeyenler, açığa çıkmayanlar katıldığında kat be kat artacaktır. Okulda, evde, işyerinde her türlü baskı “reva” kadına. Okuması istenmiyor ve tarikatlar ailelere “kız çocuklarını okula göndermeyin” telkininde bulunuyor. Hatta üniversiteye giden kızlarla ilgili Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde bir öğretim üyesi, “kot pantolonla göndermeyi nasıl namusunuza yediriyorsunuz?” diye sorabiliyor. İşyerlerinde patron-yönetici tacizi, evde eş ya da aile bireylerinin baskısı, her yerde tecavüz ve ölüm vakası…
Elbette bu durum sadece Türkiye ile sınırlı değil. En gelişmişinden en gerisine kadar emperyalist-kapitalist tüm ülkelerde benzer sorunlar yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Hollywood’u sarsan bir dizi tecavüz vakasında emperyalist ülkelerde de kadının yeri bir kez daha görülmüş oldu. “Ilımlı İslam” denilerek dinci-gerici hükümetlerin getirildiği Ortadoğu’da ise ayyuka çıkmış durumda. Diktatörlükle yönetilen Mısır’da fetva yayınlayan El Ehzer Üniversitesi’nin selefi din adamı Mezen Sersevi “baba kızıyla evlenebilir” dedi mesela. Birkaç yıl önce aynı yerde, “koca ölen karısıyla cinsel ilişkiye girebilir” buyurarak insanlıktan çıkmanın ve sapkınlığın boyutunu göstermişti.
Burjuvazi için parayı nasıl kazandıklarının önemi yoktur. Faşizm, sosyal demokrasi, sağ-sol, dinci-gericilik vb… IŞİD gericiliği emperyalist ABD tarafından beslenip palazlandırıldı ve başta Ortadoğu olmak üzere halkların başına bela edildi. IŞİD’in katliamlarının yanında ilk yaptığı kadınlara tecavüzler ve onları köleleştirmek oldu. Teknolojilerinin ve silahlarının gücüyle övünen her emperyalist güç, onları yok etmeyi değil, çıkarları doğrultusunda kullanmayı tercih etti. Yani paranın dini imanı yoktu.
***
Kadının adını sadece 8 Mart’larda ya da Sevgililer Günü’nde anımsamamızı istiyorlar. Bu günleri de bir tüketim çılgınlığına çeviriyorlar. “Cennet anaların ayaklarının altındadır” diyerek kadını eve hapsediyorlar.
Bütün bu saldırı salvosuna rağmen kadınları ve bir bütün olarak toplumu tümden sindiremediler. Özgecan Aslan katledildiğinde kadını erkeğiyle kitleler sokaklara döküldü. İşçi ve emekçi kadınlar can ve kan pahasına 8 Mart’ları, 1 Mayıs’ları yarattılar.
Kadını özgürlüğüne kavuşturacak olan da, katillerden hesap sorduracak olan da, beraber vereceğimiz mücadeledir. “Sizin aşkınız da, kültürünüz de, her türlü gericiliğiniz de yok olacak” diyelim burjuvaziye.