Asgari ücret belinlendi: YİNE AÇLIK, YİNE SEFALET…

Asgari ücret tespit komisyonu 2018 yılı asgari ücreti belirledi. Net 199 TL artışla asgari ücret, 1603 TL oldu. Üstelik “Asgari Geçim Ücreti” (AGİ) buna dahil. AGİ’yi çıkardığımızda 1451 TL kalıyor. AGİ ise, (bugünkü miktarıyla 152 TL) bütçeden karşılanıyor. Yani işçi ve emekçilerin vergilerinden oluşan bütçeden aktarılıyor. Dolayısıyla bu da işçi ve emekçilerin cebinden çıkıyor. İşçilerin parasıyla patronlara kıyak geçiliyor yine. İşçilere ise açlık içinde bir yaşam, sefalet dayatılıyor.

Hükümetin “asgari ücrette yüzde 14,2’lik artış sağladık, işçileri enflasyona ezdirmedik” sözleri, tam bir sahtekarlıktır. Bırakalım 1603 TL’ye bir ailenin geçimini, bekar bir işçi bile geçinemez. Belirlenen miktar, açlık sınırının da altındadır. Devletin kendi kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) saptadığı miktarın bile altında kalmıştır. Çünkü TÜİK’in sunduğu raporda, bir işçinin asgari geçim tutarı, Kasım ayı için 1893 TL olarak saptamıştı.

Ekonominin yüzde 11 büyüdüğünü söyleyen AKP hükümeti, işçiye gelince parasızlıktan, fedekarlıktan dem vuruyor. Ama patronlara destek vermeye devam ediyor. Önceki yıl verdiği 100 TL ve 5 puan SSK primi, 2018 yılında da devam edecek. Öte yandan milyonlarca işçi, resmi olarak açıklanan “açlık sınırı”nın altında yaşamaya çalışacak. Bu reva mıdır?

Sözde asgari ücret, tüm tarafların katıldığı bir “tespit komisyonu” tarafından demokratik bir şekilde belirleniyor! “Asgari ücret tespit komisyonu”nda işçileri temsilen Türk-iş, patron ve hükümet temsilcileri bulunuyor. 5 Türk-iş, 5 hükümet, 5 de patron temsilcisi olmak üzere toplam 15 kişiden oluşuyor. Doğal olarak hükümet ve patronlar aynı safta yeralıyor. Böyle olunca patronlar daha işin başında çoğunluğu ele geçirmiş oluyorlar. İşçiler adına yer alan Türk-iş’in ise, ne kadar işçileri temsil ettiği ortada. Esasında komisyonda işçilerin temsilcisi bulunmuyor. Öyle olsa asgari ücret, hemen her yıl açlık sınırının altında belirlenebilir miydi?

Sonuçta bir “orta oyunu” oynanıyor ve bu oyunda işçi sınıfı sürekli yenilmeye mahkum taraf oluyor.

 

Demagojiler ve gerçekler

Asgari ücretin, neye göre ve nasıl saptanacağı aslında bellidir. Ancak kağıt üzerindeki düzenleme ile, yaşananlar hiç bir zaman uyuşmaz.

Normalde asgari ücret, dört kişilik bir çekirdek ailenin aylık temel geçim giderlerini karşılayacak şekilde belirlenmelidir. Yani yiyecek, giyecek, ulaşım, barınma, yakacak, eğitim, sağlık ve sosyal aktiveler hesaplandığında ortaya çıkan miktar veri kabul edilir.

Devlet adına bu çalışmayı TÜİK yapar. Açlık ve yoksulluk sınırı belirledikten sonra, asgari ücretin ne kadar olması gerektiğini Çalışma Bakanlığı’na iletir. İşçi sendikaları da her yıl açlık ve yoksulluk sınırını araştırır, kamuoyuna açıklarlar. İşçi sendikalarıyla TÜİK’in yaptığı araştırma arasında her zaman fark olur. Çünkü TÜİK hiç bir zaman gerçek rakamları sunmaz, durumu iyi gösteren abartılı rakamlar ortaya koyar.

Asgari ücret belirlemesinde sendikaların araştırmaları baz alınması gerekirken, hükümetler TÜİK’in belirlediği oranı bile çok bulur. Örneğin Türk-iş’in 2017 yılındaki araştırmasına göre açlık sınırı 1.544 TL, yoksulluk sınırı ise 5. 035 TL’dir. Demek ki asgari ücretin en az net 5 bin liranın üzerinde olması gerekir.

Fakat ne sendikaların ne de kendi kurumlarının “yoksulluk sınırı” kabul görür. Bu yıl olduğu gibi çoğu kez açlık sınırının bile altında bir miktar belirlenir. Ne yazık ki, sendikalar da bu oyunun önemli bir parçasıdır.

DİSK bu yıl asgari ücretin net 2300 TL olmasını talep etti. Türk-iş ise, her zamanki gibi TÜİK’in belirlediği rakamı referans aldı, 1893 TL olmasını istedi. Üstelik bu rakamın yeterli olduğuna o kadar emindi ki, kimseye sorma ihtiyacı duymadan “hükümet evet derse hemen imzalarız” dedi. Ama patronlar Türk İş’in önerisini bile fazla buldular. Hükümeti temsil eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Julide Sarıeroğlu ise, daha toplantılar başlamadan “işçi ve işverenden fedakarlık bekliyoruz” dedi. “İşveren” kelimesi, zorunluluktan söylenmişti. Gerçekte “fedakarlık” yine işçilerden isteniyordu. Sanki asgari geçimin fedakarlığı olabilirmiş gibi!..

Başbakan Binali Yıldırım da aynı günlerde; “hükümetimiz yıllardan beri çalışanımıza asla enflasyonun altında bir ücret vermemiştir ve mağdur olmaması için her türlü tedbiri almıştır” diye bir açıklama yaptı. Oysa rakamlar, öyle olmadığını somut olarak ortaya koyuyor.

Resmi rakamlara göre, enflasyon yüzde 12. Tüketici derneklerinin hesaplarına göre ise enflasyon yüzde 15 civarında. 2017 asgari ücret zammı ise yüzde 7,9. Enflasyon yüzde 15’lerde seyrederken yüzde 7,9 zam alan asgari ücretli nasıl oluyor da enflasyon altında ezilmiyor(!)

DİSK’in yaptığı araştırmaya göre, asgari ücret 2017 yılı enflasyonuyla yüzde 4,5 kayba uğradı. Ayrıca milli gelir artışının yüzde 30 gerisinde kaldı. Asgari ücretliler 2004 yılından beri milli gelirden düzenli pay alsalardı, 2017 itibarıyla asgari ücretin brüt 2600 TL civarında olması gerekirdi. Durmadan yükselen döviz kuru da asgari ücretin erimesine yol açtı. 2008 yılının başlarında bir asgari ücretlinin aldığı aylık 414 dolara denk gelirken, 2017 Aralık itibariyle 358 dolara düştü.

Diğer yandan asgari ücretlinin patronlara maliyeti azaldı. 2008 yılı başında 636 dolar olan asgari ücretin patronlara maliyeti, 2017 Aralık’ta 532 dolara düştü. Son yıllarda patronlara verilen istihdam teşvikleri, asgari ücretin patronlar üzerindeki maliyet yükünü azalttı. Buna karşın asgari ücreti yüzde 20 oranında düşürdü.

Hatırlanacağı gibi geçen seçim döneminde asgari ücret düzen partilerinin vaatleri arasındaydı. AKP de bunlara katılmak zorunda kaldı. Asgari ücreti 1404 TL yaptığı an, patronlara 100 TL’sini bütçeden karşılayacağı sözünü verdi. Yani patronların üzerinden 100 TL almış, işçi ve emekçilere yıkmış oldu. Bütçenin yüzde 90’ını işçi ve emekçilerden kesilen vergilerden oluştuğuna göre, işçilerin parasıyla yine patronlara kıyak geçildi.

2018 yılı asgari ücret tartışmaları başladığı günlerde, bütçeden verilen 100 TL’nin kaldırılacağı sözü bile patronları çıldırttı. “Rekabet gücümüz azalır” diyerek feryat figan ettiler. Ve tabi hükümet onların feryadını karşılıksız bırakmadı. Bu yıl da 100 TL’nin bütçeden karşılanacağı yönünde karar verildi.

 

Bu kısır döngü kırılmalı!

Asgari ücretin yüksek veya düşük olması, sadece asgari ücretle çalışanları değil, bütün işçi ve emekçileri ilgilendirir. Çünkü her işe girenin karşısına “asgari ücret şu kadar” cümlesi çıkar. Keza sendikalı işçiler TİS süreçlerinde asgari ücret oranı ile karşılaşır. Aynı şekilde kamu emekçileri, toplu sözleşme dönemlerinde asgari ücret kozuyla daha düşük maaşa zorlanır.

Demek ki, asgari ücretin oranı, tüm işçi ve emekçilerin yaşamını belirlemektedir. Bu yüzden ona “en büyük toplu sözleşme” gözüyle bakılır. Sendikaların da soruna böyle yaklaşması gerekir.

Yukarıda verdiğimiz rakamlar, her yıl alım gücünün düştüğünü, işçi ve emekçilerin daha fazla yoksullaştığını net biçimde ortaya koyuyor. Bu durumda masaya “önce kayıpların kapatılması” talebiyle oturulmalıdır. Asgari ücret zammı, bunun üzerine konuşulmalıdır. Vergi dilimlerinden, döviz kurundan, patronlara verilen teşviklerden, enflasyonun yükselmesinden kaynaklanan kayıplar giderilmeden yapılacak zam, esasında eksiden yapılmış olacaktır.

Ayrıca enflasyonun baz alındığı oranlar kabul edilmemelidir. Gerek asgari ücret, gerekse TİS süreçlerinde  enflasyona göre belirlenen oranlar, hep işçilere kaybettirmiştir. Çünkü enflasyon, genelde hedeflenen oranın üzerine çıkmaktadır. Örneğin 2017 asgari ücret zammı görüşmelerinde enflasyon hedefi temel alındı; fakat enflasyon, belirlenen hedefin çok üzerinde çıktı. Dolayısıyla asgari ücret büyük kayıp yaşadı. Bu yıl da öyle olacaktır. Keza TÜİK’in belirlediği rakamlar değil, sendikaların veya bağımsız kurullar tarafından belirlenen rakamların baz alınması talep edilmelidir. Resmi rakamlarla nasıl oynandığı kimse için sır değildir.

Asgari ücret, işçi ve emekçiler açısından yaşamsal önemdeyken, onları temsil eden sendikalar ne yazık ki, buna uygun bir hazırlık içine girmiyor ve olması gereken duruşu göstermiyorlar. Tabandan örgütlenip sendika yönetim yeri zorlanmadıkça da bu “makus kaderi” yenmek mümkün olmuyor.

İşçi ve emekçilerin her kesimi asgari ücretin yükselmesi için birleşik mücadeleyi yükseltmek zorundalar. Kayıpların giderildiği, vergiden muaf, insanca yaşanacak asgari ücret talebini daha güçlü bir şekilde haykırmak ve bunu eylemlerle desteklemek gerekiyor. Aksi halde sefalet ücretine talimle açlıkla ölüm arasında bir yaşam arasında sıkışıp kalınacaktır.

Her yıl oynanan bu orta oyununu, bu kısır döngüyü kıracak tek güç, işçi ve emekçilerin birleşik örgütlü gücüdür! Bu gücü yaratalım!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …