Gazi Direnişi, 1995 yılında Cemevi’ne yakın bir kahvehaneye düzenlenen kontrgerilla saldırısı ile başladı.
Gazi, sınıfsal olarak işçi-emekçi kesimlerin oturduğu, Kürt-Alevi yoğunluğunun bulunduğu, anti-faşist mücadelenin yüksek olduğu İstanbul’un sayılı semtlerden biridir. Devrimci örgütlerin faaliyetlerinin olduğu bu semtte, İhtilalci komünistlerin çalışmaları da mahallenin kuruluş dönemlerine kadar uzanır. Dolayısıyla devletin Gazi’yi hedefe çakması boşuna değildir.
Saldırının duyulmasıyla birlikte başta devrimciler olmak üzere Gazi halkı kısa sürede Cemevi’nin önünde toplanır. İhtilalci komünistler “Katiller Karakolda!” diyerek hedefi gösterirler. Yakın bir tarihte bir simitçi, bu karakolda öldürülmüştür. Halkın polise karşı büyüyen öfkesi, bu saldırıyla birlikte taşar.
Karakolun önüne gelindiğinde, binlerce kişi karakolu taşlamaya başlar. Polis ise korku içinde kitlenin üzerine ateş açmaktadır. Cemevi yöneticileri, kitleyi sakinleştirmeye, yeniden cemevine döndürmeye çalışmaktadır. Bunun üzerine devrimci yapılar bir komite kurarlar ve direnişi daha örgütlü bir şekilde yönetirler.
İstanbul’un emekçi semtleri, yüzlerce-binlerce kişiyle Gazi’ye akar. Bunların içinde “bizsiz olmaz bu işler” diyen Zeynep Poyraz da vardır. Direnişin ikinci günü karakol civarında çatışmada Zeynep Poyraz şehit düşer.
Şehit ve yaralıların artması üzerine, caddelerde barikat kurulmaya başlanır. Halk etrafta ne bulursa getirip barikatları güçlendirir. Komite, taleplerini 4 maddede toplar: 1- Şehitlerimizin cenazeleri bize verilecek, 2- Gözaltındakiler serbest bırakılacak, 3- Sokağa çıkma yasağı kaldırılacak, 4- Asker ve polis Gazi’den çekilecek. Bu dört talep kabul edilene dek direnişin süreceği herkese duyurulur.
Üçüncü günün sabahı, devlet barikatlara saldırır. Evlerden getirdikleri tüpleri silah gibi kullanırlar. Yüzlerce molotofu fırlatırlar. Düşen barikatları ateşe verip bir sonrakine güçlerini yığarlar. Saatlerce süren bu barikat savaşı, diğer bölgelerden gelenlerle birlikte güçlenir ve zaferle sonuçlanır.
Devlet, direnişi kırmak için, Bülent Ecevit’i, Zülfü Livaneli’yi getirir. Ancak kitle, bunları yuhalayarak gönderir. Bunun üzerine asker devreye girer. “Asker halk çocuğu” söylemleri üzerinden demagoji yapmaya başlarlar. Alevi kitlesi üzerindeki Kemalizmin etkisini kullanmak isterler. Ancak devrimciler, “Bu askerler Sivas’ta ‘can’larımız yanarken neredeydi?” diye sorar, yıllardır kirli savaşı yürütenlerin bu askerler olduğunu söylerler. Devletin asker kozunu da böylece boşa düşürürler.
Buna rağmen bir tuğgeneral başkanlığında, devletin Cemevi yöneticileriyle görüşmeleri sürmektedir. Bir süre sonra radyodan Valiliğin, direnişçilerin taleplerini kabul ettiği duyurulur. Tuğgeneral, telefonla komiteye ulaşır, cenazelerin yola çıktığını, barikatların açılmasını söyler. Komite,“cenazeler gelecek, barikatlar sonra açılacak” der. General, bunu da kabul eder. Zafer çığlıkları yükselir bu kez Gazi sokaklarında…
Cenazeler geldiğinde Zeynep’i taşıyan arabayı çevirip üzerine orak-çekiçli bayrağı sererler ve tüm Gazi şehitlerini marşlarla sloganlarla uğurlarlar.
Gazi direnişi devam ettiği sırada, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında protesto gösterileri yapılmaktadır. Bunlardan biri de Ümraniye-1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleşir. Bu gösteride polis, kitlenin üzerine ateş açar. Eylemin örgütleyicilerinden Hakan Çabuk, orada ağır yaralanır ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirir. Hakan, Gazi direnişinde yitirdiğimiz ikinci yoldaşımız olur.
Gazi ve 1 Mayıs mahallelerinde toplam 23 kişi, bu büyük direnişte şehit düşerler.