Doğanın uyanışından kavganın baharına… UMUT KAVGADA!

 

Mart ayı ile birlikte doğanın uyanışına tanık oluruz. Patlayan her bir tomurcuk, yaşama sevincini ve umudu arttırır. Güneşin ısıtmaya başlayan ışınlarıyla yeniden canlanır ve hareketlenir tüm doğa, insanlar ve toplum…

Onun içindir ki, 21 Mart yani Newroz, “yeni bir gün” olarak kutlanır tüm Ortadoğu halklarında. Kışın soğuk günlerinin geride kalması, baharın muştusudur halklara bayram yaptıran…

Ama bir bayram daha kana boğulmuştur. Emperyalizm ve işbirlikçileri uzun yıllardır Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi. Önce Irak, sonra Suriye her tür vahşetin uygulandığı ülkeler oldu. Ne yazık ki bu suça Türkiye de ortaktır. Uzunca bir süre “yardım-yataklık” yaptıktan sonra, şimdi boylu boyunca içindedir. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamakta, her adımda tökezlemektedir.

Suriye savaşı başladığı andan itibaren kurduğu tüm hayalleri hüsranla biten AKP hükümeti, “yenilen pehlivan” misali güreşe doymuyor. Üç gün içinde “Şam’da Emevi Cami’de namaz kılmak” hayalleri kuruyordu; Halep’teki Süleyman Şah türbesini bir gece yarısı kaçırmak zorunda kaldı. Şimdi “Afrin, İdlib, Menbiç” diye Suriye kentlerini sıralıyor, hatta “Fırat’ın doğusu”na geçerek Kuzey Suriye’yi tümden işgal etme hayalleri kuruyor.

Elbette bu söylemler esas olarak içe dönüktür; kitlelerde milliyetçi-şoven duyguları canlı tutmak içindir. Artan asker cenazelerine tepkileri önlemek, hatta “şehitlik” övgüsüyle halkın savaşa gönüllü hale gelmesini sağlamaktır. Öyle ki, bir mitingte Erdoğan, asker üniforması giymiş küçük bir çocuğu kürsüye çıkarıp, şehit düştüğünde cebindeki bayrağın üstüne serileceği söyledi. Neredeyse her gün bir toplantıya katılarak şoven histeriyi örgütlüyor ve medya aracılığıyla bunu kanıksatmaya çalışıyor. Diğer yandan savaş karşıtı her tür eylem yasaklanmış, bir tweet dahi suç olmuştur. Kitle örgütlerini, sendikaları baskı altında tutarak, iyice işlevsiz kılmak amaçlanmaktadır.

* * *

Bütün bu baskı ve şiddet, savaş çığırtkanlığı boş yere değil. AKP hükümeti kitle desteğini yitiriyor. Uzun bir süredir aşağıya doğru gidişi durduramıyor. En son referandumda yenildiği apaçık ortadadır.

İçteki sıkıntıları dışa yöneltme, bir “düşman” yaratarak savaş  çıkarma, zorda kalan her faşist diktatörün klasik yöntemidir. Ancak onların sonunu da bu savaşlar getirmiştir. Ya da yaşanmakta olan çöküntüyü ötelemiş, fakat durdurmaya yetmemiştir.

Suriye savaşı da AKP hükümetinin kan kaybına çare olmayacaktır. Zaten savaşta bir tıkanma yaşadıkları görülmektedir. Erdoğan’ın “bu yaz sıcak geçecek” sözü, savaşın uzayacağının itirafıdır. Suriye’de yaşayacakları bir yenilgi, -üstünü ne kadar örtmeye çalışsalar da- sonlarını hızlandıracaktır.

AKP ve Erdoğan’ın bir süredir devam eden arayışları bunu durdurabilmek içindir. Yıllardır koalisyon hükümetlerinin kötülüğü üzerinden “tek parti hükümeti”ni savunarak kitlesini kandıran AKP, MHP ile fiili koalisyonunu resmileştirmekte; hatta içine BBP, Hüda-Par gibi partileri katarak “ittifak bloku”nu genişletmektedir.

Seçim hilelerinde “usta”laştıkları ve uzunca bir süredir bu şekilde ayakta kalabildikleri artık kimse için sır değil. Belli ki bu hileler de artık kesmiyor! Mühürsüz oy pusulalarından, sandık başında polis ve askerin durmasına kadar, bugüne dek yaptıkları tüm anti-demokratik uygulamaları yasal hale getirmek istiyorlar. MHP ile birlikte hazırladıkları yeni seçim yasa tasarısı, sandıktan birinci çıkmak için en ince detaylarına kadar düşünülmüş değişikliklerle dolu.

Bunun karşısında muhalefet partilerinin yaptıkları tek şey, anayasa mahkemesine başvurmak! Sanki anayasa mahkemesi kendini fiilen devre dışı bırakmamış; ya da AKP işine gelmeyen mahkeme kararlarını “tanımıyorum” diyerek bildiğini okumamış gibi…

* * *

AKP’nin 16 yıl gibi uzun bir süre tek başına hükümet olabilmesi, bu denli pervasız saldırılar yapabilmesi, esas olarak muhalefetin sefaletinden dolayıdır. Hala düzen-içi muhalefette bu yönde bir değişim yoktur. Son yapılan CHP ve HDP kongreleri, kendi tabanlarında bile hayal kırıklığı yaratmıştır.

Nasıl yaratmasın ki? Seçim hilelerinin ayyuka çıktığı ve AKP’nin bu durumu yasal hale getirmeye hazırlandığı, üstelik OHAL’in hüküm sürdüğü bir dönemde, sanki her şey normalmiş gibi CHP ve HDP 2019 seçimlerine hazırlanmakta; kitleleri yine “sandığa sahip çıkmaya” çağırmaktadır.

Bu koşullarda sandığa gitmek, AKP’ye sunulacak en büyük destektir. Her şekilde AKP’nin kazanacağı belli olan bir oyuna alet olmak ve ona meşruiyet zemini sağlamaktır. AKP’yi durdurmanın tek yolu, seçim oyununu bozmaktır. Muhalefet partileri daha şimdiden başta OHAL’in kaldırılması, anti-demokratik uygulamalara son verilmesi ve seçim güvenliği konusunda bir adım atılmadan seçimlere katılmayacaklarını duyurmalıdır. AKP üzerinde bir basınç kurulmak isteniyorsa, en büyük yaptırım budur.

* * *

Hükümeti ve muhalefetiyle düzen partileri seçime odaklanmışken, kitleler işsizlik ve hayat pahalılığı altında kıvranmaktadır. En son ekmeğin gramajı düşürülerek bir zam daha yapılmıştır.

Milliyetçi-şoven duyguları ayakta tutmak için sürekli “yerli ve milli” olmaktan dem vuran hükümet, ABD’nin tarım tekeli Cargill’e daha fazla pazar açabilmek için 14 Şeker Fabrikasını özelleştirme kararı aldı. Orada çalışan işçilerden şeker pancarı üreticilerine kadar geniş bir kesim, işsiz kalmakla karşı karşıyadır.

Öte yandan “taşerona kadro” yalanı ile kandırılan onbinlerce işçi, haklarından feragat ettikleri gibi, işlerinden de olmuşlardır. İşsizler ordusu katlanarak büyümekte, bu da çaresizliği ve umutsuzluğu arttırmaktadır. İşsizler artık kendilerini yakarak seslerini duyurmaya çalışmaktadır.

Umutsuzluğun panzehiri mücadeledir. “Umutsuzluk ve karamsarlık, yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş insanlara ait bir sorundur.” diyor Lenin. Öyleyse bıkmadan-usanmadan kitlelere “yıkımın nedenleri”ni anlatacağız, “çıkış yolu”nu göstereceğiz ve yeniden mücadelenin içine çekeceğiz.

* * *

Doğanın canlanışı gibi, toplumlar da belli bir birikimin üzerinden silkinir ve ayaklanır. 8 Mart’la başlayan Mart ayı, “kavganın baharı”dır aynı zamanda.

Bizim kavgamız, sınıf kavgasıdır. Ve bu kavgada umutsuzluğa yer yoktur! Umut, ne düzen partilerinde, ne de seçimlerdedir! Umut sadece ve sadece kendi gücümüze güvenerek yükselteceğimiz kavgadadır!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …