AKP’nin seçimleri kazanmasını garanti altına almak amacıyla hazırlanan yasa teklifi, 13 Mart Salı günü meclisten geçirildi.
Seçim ittifakı kurmak başta olmak üzere, pek çok önemli değişiklik içeren 26 maddelik yasa, anayasaya aykırı maddeleri nedeniyle, gündeme geldiği andan itibaren tartışılmaya başlanmıştı.
AKP hükümeti, bugüne kadar girdiği bütün seçimleri kazanmayı başardı. Ancak kazandığı her seçim, seçmen listelerinden sandık tutanaklarındaki usulsüzlüklere, oy sayım tarzından seçim ortamında baskı oluşturulmasına kadar pek çok cepheden tartışıldı. Her seçim öncesinde ya da sırasında, AKP yasa veya uygulama değişikliği gerçekleştirdi.
Bu gerçekler, AKP’nin kazandığı bütün seçimleri, daha baştan şaibeli hale getiriyor elbette. Yeni yasa ise AKP’ye, daha seçimlere girmeden kazanmayı vaadediyor. Bunu iki biçimde yapıyor: Yasanın bazı maddeleri, doğrudan seçim hilelerini yasal hale getirmeyi hedefliyor; bazı maddeler ise, seçim sürecini AKP’nin lehine maniple etmeyi sağlıyor.
Seçim hilelerini “yasalaştıran” maddeler
Yeni seçim yasası, açıktan ve doğrudan yasa ihlali içeren maddeler taşıyor. Ve bu maddeler, seçim sonuçlarını hile ile değiştirecek bir niteliğe sahip.
1- Mühürsüz zarfların artık yasal hale getirilmesi: Mevcut uygulamada sandık kurulu seçim sabahı, seçim başlamadan önce tüm boş pusula ve zarfları tek tek mühürleyerek hazırlıyor. Oy kullanmaya gelenlere bu mühürlü pusula ve zarflar veriliyor. Böylece kapalı bir alanda yalnız başına oy kullanan seçmen üzerinde, parti baskısı oluşması önleniyor. Mühürsüz oy pusulaları ise geçersiz olarak kabul ediliyor.
Yeni yasa ise, sandık kurulu “sehven” (yanlışlıkla) mühür basmadığı koşulda da, oy pusulasının geçerli olarak kabul edilmesini getiriyor. Deniyor ki, “bir ihlal sözkonusu olduğunda da oylar geçerlidir.” Böylece ilk kez “ihlal” bir suç olmaktan çıkartılıp yasal hale getiriliyor. Hatta sandık kurullarının görevlerini “ihlal” etmesi teşvik edilmiş oluyor. Eğer “ihlal” olsa da “geçerli” sayılacaksa, bunu koymaya ne gerek var? Doğrudan “oy pusulası ve zarflarda mühür olmayacak” denebilirdi. Bunu yapmamalarının nedeni, 16 Nisan referandumunda YSK’nın son anda aldığı “mühürsüz oylar da geçerlidir” kararını yasal hale getirmek ve bundan dolayı YSK’nın gelecekte yargılanma ihtimalini de ortadan kaldırmaktır. Bunu başarıp başaramamalarından bağımsız olarak böyle bir amacın güdüldüğü ortadadır.
Geçmiş seçimlerde çok kullanılan seçim hilelerinden birisi, seçmene önceden “evet” mührü basılmış pusulaların dağıtılmasıydı. Buna göre, üzeri mühürlenmiş olan pusulalar AKP tarafından seçim gününden önce seçmene dağıtılıyor; doğal olarak bu pusulaların üzerinde “sandık kurulunun sabah basması gereken” mühür bulunmuyor. Seçmen (sandık kurulunun mührü olmayan) bu pusulayı sandığa atıyor, sandık kurulundan aldığı boş oy pusulasını da bölgesindeki AKP temsilcisine götürüyor; böylece AKP’ye oy verdiğini kanıtlamış oluyordu. Bu kanıt teslim edildiğinde, AKP’den almakta olduğu yardımlar vb. devam ediyordu.
16 Nisan referandumunda, sandık kurulları mühürsüz zarfları müşahitlerin, tanıkların önünde mühürlediler. Belediye seçimlerinde, üzerinde “tercih” yazılı mühürlerin kullanıldığı Esenyurt ilçesinde, üzerinde “Evet” basılmış yüzlerce oy pusulası vardı ve bunların tümü geçerli sayıldı.
Bunlar en bilinen mühürsüz pusula örnekleri.
Şimdi, mühürsüz pusula ve zarf yasal hale getirilerek, seçmene önceden üzerine mühür basılmış pusula dağıtılması ya da ilçe seçim merkezlerinde götürülen oy çuvallarının toptan değiştirilmesi “yasal” hale getirilmiş oluyor.
Yeni yasa, üzerinde sandık kurulu mührü olmayan, ama “YSK filigranı, amblemi ve ilçe seçim kurulu mührü” bulunan zarflar ve pusulaların geçerli sayılmasını kararlaştırıyor. Ve bu işaretlerin bulunmasının, sahteciliği önleyen bir güvence olduğunu belirtiyor.
Oysa sorun, oy pusulalarının basımı aşamasında başlamaktadır. Yasaya göre, seçmen sayısının yüzde 18’i kadar fazla zarf basılması sözkonusudur. Bu fazlalık, basım aşamasında ortaya çıkabilecek hatalara karşı önlemdir. Seçim anında ortaya çıkabilecek hatalara ilişkin ise bir önlem sözkonusu değildir. Çünkü her sandığa, seçmen sayısı kadar oy pusulası gönderilir. Yani bir seçmen, aldığı oy pusulası ile oy kabinine girdikten sonra, herhangi bir gerekçeyle (“yanlış oy bastım”, “pusula yanlışlıkla yırtıldı”, “pusula yanlışlıkla kirlendi” vb. diyerek) yeni bir oy pusulası-zarfı talep edemez. Bu koşulda, oy pusula ve zarflarının fazladan basılması zaten anlamsızdır.
Son iki seçimde ise, seçmen sayısının üçte ikisi kadar fazla oranda oy pusulası ve zarfı basılmıştır. Daha basım aşamasında, bu kadar fazla miktarda basılan pusulaların nerede kullanılacağı sorusu, baştan şaibe oluşturmaktadır.
Daha yasa meclisten geçer geçmez, YSK’nin 500 milyon seçim zarfı basımı için sipariş verdiği ortaya çıktı. Ülkemizde seçmen sayısı 55 milyon. Yapılacak olan seçimde iki çeşit zarf kullanılacak. Ortaya çıkan devasa fark, devasa bir seçim hilesinin göstergesidir.
2- Sandık bölgelerinin değiştirilmesi: Mevcut uygulamada seçmenlerin oy kullanacağı sandık, adreslerine göre belirlenmektedir. Bu durum, kısmi seçmen denetimini de oluşturmaktadır.
Son 15 yılda yapılan seçimlerin tümünde ve giderek artan oranda, adreslere kayıtlı seçmen listelerinde usulsüzlükler tespit edildi. İnsanlar, kendi adreslerinde ya da kendi apartmanlarında oturmayan kişilerin seçmen kaydedildiğine tanık oldu. Bir arsada ya da boş alanda ya da bir apartman dairesinde onlarca “seçmen” kaydı ortaya çıkartıldı, bunlar üzerinden seçmen kayıtları sorgulandı.
Yasa değişikliği ise, aynı binada yaşayan seçmenlerin farklı sandık bölgelerine kaydedilmesini getirdi. Bu değişiklik, seçmenlerin kendi adreslerinde ya da kendi binalarında fazladan yapılmış kayıtları görmesini, tespit etmesini, usulsüzlükleri ortaya çıkarmasını engelleyen bir değişikliktir. Sahte seçmen kaydetmek ve oy kullanmasını sağlamak, bu değişiklik ile çok daha kolay hale gelmiştir.
“e-devlet” sitesinde yeni bir uygulama, bu şaibeyi daha da büyütmektedir. Soyağacı sorgulaması yapan bu uygulamada, 150-200 yaşında dedeler, nineler görünmektedir. Çoktan ölmüş insanlar, halen yaşıyor gibi kayıtlarda yer almaktadır. Bu kişilerin kayıtlarının “sahte seçmen” olarak kullanılmayacağının bir garantisi yoktur.
2010 referandumunda Fethullah Gülen, “mezardaki ölüler bile kalkıp oy kullanmalı” dediğinde, ölmüş insanların seçmen listelerinde yaşıyor göründüğü anlaşıldı. Ve bu sayının birkaç milyon kişiye ulaştığı tahmin ediliyor. Yüzde 5 ile 10 arasında bir seçmen kaydının “ölü seçmen”lerden oluştuğu düşünülüyor. Binde 1’lik bir fark bile seçim sonuçlarında belirgin değişiklikler yapabilirken, yüzde 10 fark yaratacak bir tablo ortaya çıkıyor.
AKP’nin yasa değişikliği ile, bu milyonlarca “ölü seçmen”in ikamet kaydı sorunu da çözülmüş oluyor.
3- Sandıkların birleştirilmesi-taşınması: Yeni yasa, seçim sandıklarının “seçim güvenliği” gerekçesiyle taşınmasını, birleştirilmesini, yer değiştirmesini kolaylaştırıyor. Bu yasa maddesi, asıl olarak Kürt bölgelerinde, HDP’nin güçlü olduğu alanlarda AKP hakimiyeti kurmayı hedefliyor. HDP’nin yüzde 60 ve üzerinde oy aldığı bölgelerde, seçmenin sandığa ulaşmasını zorlaştıracaktır. Ve sadece HDP’ye verilecek oyu azaltmakla kalmayacak, sözkonusu sandıklarda “sahte seçmen” hilesini kolaylaştıracaktır.
Aynı madde, “yatağa bağımlı” seçmenlerin oy kullanabilmesi için “seyyar sandık” kurulmasına olanak tanıyor. Sandık alanı net olarak tanımlanmalıdır. Her tür “seyyarlık”, her tür hileye kapı açar.
Son seçimlerde, internet ortamında, seçim sandığını kendi evine kuran aşiret reislerinin, muhtarların görüntülerini bolca seyretmiştik. Her türlü yasa ve seçim güvenliğine aykırı biçimde sandıkların böylesine yerel “iktidar”ın tekeline bırakılması, yeni yasa ile daha da kolay hale gelmektedir.
Kaldı ki, yeni yasada “oy kullanılacak kabinlerin ölçü ve standartları YSK tarafından belirlenir” ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifade, oy kabinlerinin büyüklüğünün bile keyfi biçimde değiştirilebileceği, oy alanının “gizliliğinin” ihlali anlamına gelmektedir.
4- Seçim alanına güvenlik çağrılması: Mevcut uygulamada, “seçim güvenliği” sözkonusu olduğunda, sandık kurulu başkanının ya da üyelerden birinin “gerekli görmesi halinde” güvenlik güçleri seçim alanına girebiliyordu. Yeni yasa ise güvenlik görevlisi çağırma “hakkı”nı, “muhbir vatandaş”a devrediyor. Bu koşullarda, “vatandaş ihbar etti” bahanesiyle, her sandık başına devletin kolluk güçleri yerleştirilebilir. Özellikle muhalefetin daha güçlü olduğu bölgelerde, sandığın başına dikilecek olan kolluk güçleri, seçmen üzerinde doğrudan bir baskı anlamına gelecektir.
Aynı madde, oy sayma, sandık tutanağı hazırlama aşamalarında polis-jandarma baskısı oluşturmayı da kolaylaştırmaktadır. Son dönemde, muhalefetin “sandık güvenliği” sağlamak hedefiyle “sivil” örgütlenmeler kurması; oy sayımı ve sandık tutanağı oluşturma sürecinde müdahil olması gibi unsurlar, sandık hilelerini azaltmada önemli bir rol oynuyordu. Hileler cep telefonlarıyla kaydediliyor, elektrikler kesilince sandığın üstüne oturuluyor, tutanakların kopyası internet ortamında teşhir ediliyordu.
Yeni yasa ile, “muhbir vatandaş çağırdı” bahanesiyle sandık başlarına yığılacak olan kolluk kuvvetleri, muhalefetin bu türden müdahalelerini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Sandık başındaki muhalif müşahitleri, sayımı ve kaydı seyretmeye hakkı olan seçmenleri sandıktan uzaklaştırmak; itirazlarına polis şiddeti kullanarak engel olmak vb. artık son derece kolay olacaktır.
Buna ek olarak, AKP’nin silahlı milis güçleri, HÖH’ler, SADAT’lar vb.leri de elbette, seçim sürecinde her türden muhalif hareketi bastırmak üzere hazırda bekleyeceklerdir.
Sonuçları AKP’nin lehine etkileyecek maddeler
1- Seçim ittifakı kurmak: Seçim ittifakı konusunda hazırlanan tüm maddeler, AKP ve MHP’nin durumu gözetilerek oluşturulmuş.
Seçim hukuksuzluğunun en önemli unsurlarından olan seçim barajı aynı biçimde korunuyor. Yani yüzde 9 oy alan bir parti meclise giremezken; seçim ittifakı yapan bir parti, yüzde 1 bile oy alsa girebiliyor. Daha somut konuşursak, baraj altında kalacağı kesin olan MHP, ittifak çatısı altında AKP’ye tutunarak meclise girebilecek.
İttifak sadece baraj sorununu ortadan kaldırmıyor; oy sayımında ittifak partilerini öncelikli ve avantajlı hale getiriyor. Örneğin son seçimlerde “AKP-MHP ittifakı olsaydı sonuçlar ne olurdu” diye yapılan simülasyonda, AKP’nin 45 milletvekili fazla kazandığı görülmüştür. Tüm hesaplar, ittifak sisteminin AKP’nin daha fazla milletvekili çıkarması üzerine kurulduğunu göstermektedir.
Oy kullanırken pusulada partinin altında bulunan yuvarlağın tam ortasına mühür basmak gibi bir kural var seçim sisteminde. Bu yuvarlağa değil de başka bir yere, mesela partinin üstüne mühür basıldığında, oy geçersiz sayılıyor. Ancak ittifak partilerinin kazanması için çıkartılmış yasa, bu uygulamayı da hiçe sayıyor. Seçim pusulasında, ittifak çerçevesinin içinde herhangi bir yere mühür basmak, birkaç yere basmak vb. her tür yöntemle kullanılan oy geçerli sayılıyor. AKP hükümeti, geçersiz bütün oyların kendilerine sayılması için böyle bir yöntem kullanıyor.
Birden fazla seçimin aynı anda yapılması sözkonusu olduğunda, mevcut uygulamada her seçim için ayrı renk zarf ve pusula sözkonuyudu. Ve seçmenin doğru zarfa koymadığı durumda, oyları geçersiz sayılıyordu. Yeni yasa ise, tüm seçim pusulalarının aynı zarfa konmasını öngörüyor. Yani AKP, kendi seçmeninin hata yapması ihtimalini böylece ortadan kaldırıyor.
2- Partilere ikinci baraj: Yeni seçim sistemi, partiler için ikinci bir baraj kuruyor. Partinin önündeki ilk engel, yüzde 10 ülke barajı. İkinci baraj ise il bazında kuruluyor. Mesela, tek milletvekili çıkaran bir ilde, herhangi bir parti, diyelim ki 100 bin oy aldığı zaman milletvekili çıkarması gerekiyor. Ancak aynı ilde AKP 50 bin, MHP 51 bin oy aldıysa, yeni yasada “ittifak oyları öncelikli” kabul edildiği için, 100 bin oy alan parti değil, 51 bin oy alan MHP milletvekili çıkartıyor.
3- Sandık kurulu başkanlığı: Yeni yasada sandık kurulu başkanları kamu görevlileri arasından mülki amir tarafından seçileceği belirtilmektedir. “Mülki amir”, AKP’nin atamasıyla göreve gelmiş kamu yöneticisidir. AKP, yıllar boyunca, kendisine tabi olmayan kamu yöneticilerini görevden alarak, kendi yandaşlarını atayarak, zaten oldukça önemli değişiklikler gerçekleştirmişti. Bu atamalar, devletin yönetim mekanizmalarının, yerellerde de AKP’ye ait olmasına olanak sağladı.
Şimdi seçimlerde muhalif partilerin sandık kurullarına müdahil olmasını engellemek, AKP’nin tam hakimiyeti sağlamak amacıyla, sandık kurullarının da AKP’ye sadık kişilerden oluşturulmasını yasalaştırmıştır.
4- Seçilme yaşı 18’e indirildi. 18 yaşında birinin ülkeyi yönetme, siyasi kararlar alma bilgi ve birikimi olması ihtimali yoktur. Bu yanıyla da yapılan yasa değişikliğinin, 18 yaşındaki seçmenin “sempatisi”ni kazanma dışında bir işlevi olmayacaktır.
Seçim güvenliği diye bir şey yoktur
“Genel ve eşit oy hakkı” denilen şey, burjuva sistemde tam bir aldatmacadır. Ünlü anarşist Emma Goldman “Eğer seçimler bir şeyleri değiştirebilecek olsaydı, onu da yasaklarlardı” demişti.
Burjuva seçimler hiçbir dönem “adil” olmamıştır. Her şeyden önce, parası olmayanın “seçilme” hakkının olmaması, devletin olanaklarını kullanan partinin her dönem daha avantajlı olması gibi unsurlar sözkonusudur.
Diğer taraftan, daha “demokratik” görünmek isteyen devletler, seçimlerin “adil”, “güvenli” ve “meşru” olduğu yanılsamasını yaratmak için uğraşırlar. Bu çaba, kitlelerin seçimlerin meşruiyetine inanması, seçim sonuçlarını kabullenmesi içindir. Çünkü düzene ve seçim sistemine olan güvenini kaybeden kitleler, “düzendışı” arayışlara yönelirler. Oysa sistemin bekası, kitlelerin “düzeniçi” kalma isteği ile doğru orantılıdır.
Seçimlerin “meşruiyetini” oluşturmak için bazı temel kurallar vardır. Seçmenin kendisini baskı altında hissetmeden, ikamet adresine en yakın sandıkta oy kullanabilmesi gerekir mesela. Seçim alanında silahlı güçlerin olmaması bir başka unsurdur. Gizli oy-açık sayım ilkesinin hayata geçirilmesi, seçime katılan tarafların ve kitlenin gözünde bu konuda bir şaibe oluşmaması belirleyicidir.
AKP’nin yeni seçim yasası ise, bu temel kuralları bile hiçe sayan bir yasadır. AKP’nin kitleler nezdindeki güç kaybı öylesine belirgindir ki, yönetim meşruiyetini sağlayacak en temel kuralları dahi ihlal edebilmektedir.
Bu yasa ile, seçimlerin meşruiyeti hiç olmadığı kadar tartışmalı hale gelmiştir.
Durum bu kadar çarpıcıyken seçimlere katılmak, AKP’nin oyunun bir parçası olmak, AKP’nin seçimleri kazanmasında payanda haline gelmekten başka bir anlam taşımaz.
Zaten tablo bu kadar net olduğu için, düzen partileri içinde bile “boykot” tartışmaları başlamış durumdadır. Hal böyleyken CHP, yeni yasa ile kaybedeceği çok açık iken, “kazanacağımız bir seçimi neden boykot edelim” açıklaması yapmaktadır. Daha kötüsü, kendisini “solcu” ya da “sosyalist” addeden kimi reformist partiler, “biz de aday çıkartalım” toplantılarına ve açıklamalarına başlamış durumdadır. Sanki seçim konusunda her sorun çözülmüş de “ortak aday kim olacak” tartışmasına sıra gelmiştir!
Çok basit bazı şartları bile ileri sürmeden, mesela “ölü seçmen kayıtlarının düzeltilmesi”, “mühürsüz oy pusulalarının geçersizliğinin garanti altına alınması”, “kolluk güçlerinin sandıktan uzak tutulması” gibi, burjuva seçim kıstaslarının en bariz koşulları bile oluşturulmadan, seçimlere girmeye bu kadar hevesli olmak, düzen-içileşmenin geldiği son kertedir.
Boykot tartışmasını şimdilik bir kenara bırakalım, en pespaye parlamentarizm bile, bu koşullarda seçime girmeyi açıklayamaz. “Sol”cusuyla, “komünist”iyle, bütün reformist partiler ve düzen partileri, AKP seçimleri kazanmayı garantilemişken figüranlık yapmaya hazırlanmaktadır.