“TAŞERONA KADRO” YALAN! GERÇEK OLAN; İŞSİZLİK ve HAK GASPI!

 

Taşeron işçilerin kadroya geçirmesini içeren 696  sayılı KHK’nın yayınlandığı günden beri, taşeron işçilerin kaygıları, endişeleri, sorunları azalmak bir yana giderek artıyor. Zira düzenleme yasallaştığından beri, şimdiden onbinlerce işçi işlerini kaybetti.

Belirsizlik, haksızlık ve keyfiyet halen devam ediyor. İşçiler de tepkilerini eylemlerle ortaya koyuyorlar. Neredeyse her gün  “kadro istiyoruz” talebiyle eylem yapan işçilerle karşılaşıyoruz. Karayolları, belediyeler, sağlık kuruluşları, İSKİ vb bütün merkezi ve yerel kuruluşlarda onbinlerce işçinin başvurusunun kabul edilmediği açığa çıktı.

Dergimizin 64. sayımızda, yasa düzenlenirken “taşerona kadro balonu patladı” başlığını atmıştık. Bu düzenlemenin taşeron işçiye kadro getirmeyeceğini, tam tersine onbinlerce işçiyi işsiz bırakacağını, ayrıca kazanılmış hakların gaspedileceğini belirtmiştik. Ortaya çıkan sonuçlar, ne yazık ki bu öngörüleri doğruladı, doğrulamaya devam ediyor.

 

Başvuru rezaletleri

Bugüne kadar taşeron işçilerinin yaşadığı haksızlık ve hukuksuzluk, kadro başvurularında da devam etti.

Karışıklıklar ve keyfiyetler o kadar fazla ki, 20 yaşındaki işçi, emekli olmadığını belgelemek zorunda bırakıldı. KHK ve bakanlığın tebligatına göre, sınavı kazandıktan sonra istenen “davalardan-alacaklardan feragat etme belgesi”, başvuru sırasında alındı. “İşyerinde korkunç bir kaos var. Formların biri gidiyor biri geliyor. Forma fotoğrafın nasıl yapıştırılacağı konusunda bile üç kere karar değiştirildi” diyen bir işçi, tablonun keyfiliğini özetlemektedir.

Tebliğe göre, merkezi idarelerde başvuruların ihaleyi alan birime; yerel yönetimlerde ise, yerel yönetimin kendisine (belediye, il özel idaresi, belediye şirket…) yapılması gerekiyordu. Yani başvuru evrakları, hiç bir şekilde taşeron şirkete verilmeyecek, kamu kuruluşun kendisine verilecekti. Fakat başvuruları toplama işi de taşeronlaştırıldı. Bir çok kamu kuruluşunda işçilerin başvuruları KHK’ya ve bakanlığın tebligatına aykırı biçimde, taşeron şirket görevlileri tarafından toplandı ve kurumlara gönderildi. Hatta evrakların eksik olup olmadığına kamu kuruluşu değil, taşeron şirket karar verdi.

Tebligatın  8. ve 33. Maddesinde, “başvuruların şartlara uyup uymadığını tespit komisyonu karar verir” belirlemesine rağmen, bazı kamu kuruluşları ve başvuruları toplayan taşeron şirketler, işçilerin başvurularını şartlara uyup uymadığına kendileri karar verdiler. Şartlara uymadığı gerekçesiyle başvuruları geri çevirerek, binlerce işçinin başvuru hakkını gaspettiler.

Ayrıca her kurum KHK ve bakanlığın tebligatında belirtilen belgelerin dışında da belgeler istedi. Örneğin mal beyan bildirimi, kamu etik sözleşmesi, akıl sağlığı raporu, FETÖ ile ilişkisinin olmadığına dair belge gibi saçma-sapan belgeler istendi. Hatta kefil bile isteyen oldu.

Tebligata göre, işçilerin başvuru sırasında Güvenlik ve Arşiv Soruşturması Yönetmeliği’nde yer alan formu doldurup vermesi gerekiyordu. Ancak bazı kamu kuruluşları bu formu kendileri yeniden yazıp eklemeler yaptılar. İşçilerden “hakkında bilgi verecek üç şahsın” isim ve bilgilerini istediler.

 

“Dimyat’a pirince giderken

evdeki bulgurdan olmak”

Keyfilikler ve karışıklıklar o kadar çok ki, sıralamakla bitmiyor. Bilinen bir deyimdir; “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak!” Şimdi taşeron işçileri aynı durumla karşı karşıyalar.

Emekliliği gelmiş ama hayat şartlarından dolayı çalışmaya devam eden emeklilerin başvuruları direkt reddedildi. Hükümlü işçilerin de aynı şekilde başvuruları kabul görmedi. Mesela 20 bin karayolu işçisinden 15 bin işçinin başvurusu reddedildi. Sadece İzmir Belediyesi’nden 2500 işçinin başvuruları kabul görmedi. Sağlık çalışanlarından İSKİ çalışanlarına kadar bütün belediye ve kamu kuruluşlarında başvurusu kabul edilmeyen onbinlece işçi var. Daha güvenceli bir işe gireyim derken, onbinlerce işçi işinden oldu, oluyor…

“Hükümet yine bizi kandırdı” diyor işçilerden biri. Evet hükümet yine işçileri kandırdı. Çünkü, başvuru için çalıştığı taşeron şirketle ilişkisinin kesildiğine dair belgeyi imzalaması gerekiyor. Belgeyi imzalayan işçi, kadro başvurusu kabul edilmeyince otomatikman işsiz kalıyor.

İkincisi, kamuda taşeronda çalışırken hakları için dava açmış işçilerden bu davalardan feragat edeceklerine dair yazılı bir beyan istendi. Ayrıca gelecekte dava açmayacağına dair de imzalı belge aldılar. Bazı kamu kuruluşları tüm işçilerden -dava açmamış işçilerden de- bu dilekçeleri aldılar. Bazı işçiler, sırf başvuruları kabul edilsin diye, daha kadroya/şirkete alınmadan önce, davasından/alacağından feragat etmek zorunda kaldı.

Amaç; işçilerden daha başvuru sırasında böyle bir belge alarak işçiyi başvuru sırasında işsiz bırakmak ve haklarını gaspetmekti. AKP hükümetinin dayatmasıyla onbinlerce işçi, hem yıllardır birikmiş alacaklarından oldular, kıdem haklarını kaybettiler, hem de işsiz kaldılar. İşçilerin örgütlü olduğu sendikalar da işçileri yeterince bilgilendirmediler, uyarmadılar.

Keza işçiler sulh sözleşmesi zorbalığıyla da karşılaştılar. Sulh sözleşmesi sınavdan sonra işçi ve idare arasında imzalanması gereken bir evrak. Bu sözleşmeye göre, işçi kadroya/şirkete geçiş karşılığında, geçmişe dönük hak ve alacaklarından feragat edecek. Ancak başvuru sırasında sulh sözleşmesi sadece işçilere imzalattırıldı.

 

Dahası var: Sınav

Taşeron işçilerin karşılaştıkları haksızlık ve hukuksuzluk bitmek bilmiyor.

Kadroya/şirkete geçmek için sınavı da geçmen gerekiyor. Sınava girmeye hak kazanacakları tespit komisyonları belirleyecek. Yazılı-sözlü ve uygulamalı sınav. Sınav kurulu işçiyi “başarılı” veya “başarısız” sayacak. Yazılı sınavda belirlenmiş bir puan var, fakat sözlü ve uygulamalı sınavın belirlenmiş bir kıstası yok. Dolayısıyla burada da keyfiyet ve haksızlık devam edecek.

Sınavda sorulan soruların saçmalığı bir tarafa, sınavın kendisi de saçma. Yıllardır bu kurumlarda çalışan işçiler neden sınava tabi tutuluyor? Bunlar zaten yıllardır bu kuruluşlarda çalışıyorlar. Dolayısıyla amaçlanan, kendisinden olmayan işçileri işten çıkarmak…

Sınavda sorulan “Erdoğan’ın kaç çocuğu, torunu var, yaşları nedir?” “15 Temmuz darbesini kimler yaptı?” “ABD Başkanı Kennedy’nin Marilyn Monroe ile ilişkisini nasıl değerlendiriyorsun?” “Şu sebzelerden hangi yemekler olur” vb. sorularla adeta işçilerle dalga geçiliyor.

Güvenlik soruşturmasının dayatılması da AKP’li olmayan işçilerin işten çıkarılmasından başka bir şey değildir. Yıllardır kamu kuruluşlarında ve belediyelerde çalışan taşeron işçiler “tehlikeli” olmadı da, kadroya/şirkete geçtiği zaman mı tehlikeli olacaklar?

Bütün bu engelleri, keyfilikleri aştıktan sonra, “kadro görünümlü taşeronluk” statüsüne geçilecek! Buna rağmen aynı işyerlerinde çalışan kadrolu işçilerle ne ücrette, ne de sosyal haklarda aynı haklara sahip olunacak!

 

Taşeron sistemi kaldırılmalı

Başvurusu kabul edilmeyen işçiler, kitlesel bir şekilde kısa süreli iş durdurmalar da dahil, eylemler yapmaya devam ediyor. Başvurusu kabul edilmeyen her kurumun işçileri, bir saat, tam gün iş durdurarak, kamu kurumlarının önünde açıklamalar yapıyor, kadro talebinde bulunuyorlar.

Elbette bunlar olumlu, fakat yeterli değil. Parça parça süren eylemleri birleştirmek gerekiyor. Bunlar birleştirilmedikçe, haksızlıklar devam eder, başvurusu kabul edilmeyenler geri alınmaz.

“Koşulsuz şartsız kadro” talebi ile mücadeleyi yürütülmeli! Ama taşeron sistemi kalkmadıkça, hiç bir işçinin iş güvencesi yani kadro güvencesi olmaz. Taşeron sistemini hedefleyen mücadele perspektifiyle mücadele edilmelidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …