Seçimler çözüm getirmez KURTULUŞ DEVRİMDE SOSYALİZMDE!

Seçimlere sayılı günler kaldı. Cumhurbaşkanı adayları ve partiler, seçim vaatlerini sıralayarak, kitlelere  yine umut pompalıyorlar. Bunların ne kadar sahte ve içi boş olduğunu, her seçim sonrası görüyoruz. Buna karşın kitleler farklı bir alternatif göremediği koşulda, “kötünün iyisi” diyerek düzen partilerinden birine meylediyor.

Bu seçimlerin özgün yönleri de var kuşkusuz. 16 yıldır süren AKP dönemine oluşan tepki, “AKP gitsin de kim gelirse gelsin” duygusunu kuvvetlendirdi. Muhalefet partileri de kitlelerde artan bu hoşnutsuzluğu sandığa havale etmeye çalışıyor.

Oysa AKP’nin seçim hilelerinden, attıkları oyun çöp olmasından, muhalefetin ise bu duruma boyuneğmesinden bıkan kitleler, büyük oranda sandıktan uzaklaşmıştı. Üstelik 24 Haziran, AKP-MHP ortaklığında dayatılan bir “baskın seçim”di. Yakın zaman önce yeni bir seçim yasasını meclisten geçirip, bugüne dek yaptıkları hileleri, anti-demokratik uygulamaları yasal hale getirmişlerdi. OHAL’i uzatmışlar, seçimlerin OHAL altında yapılacağını ilan etmişlerdi. Ve kendileri için en uygun tarihi seçim günü olarak belirlediler.

Muhalefet partileri “bu koşullarda seçim yapılamaz” demedi, aksine “hodri meydan” çektiler.

Şimdi YSK, milletvekillerine bile devletin olanakları ile seçim propagandası yapmayı yasakladığı halde, AKP Genel Başkanı olan Erdoğan’ı bu yasağın dışında tuttu. Ardından cumhurbaşkanı adayı olmak için “onaylı diploma şartı”nı kaldırdı, böylece Erdoğan’ın diploması tartışmalarını etkisizleştirdi. Başta TRT olmak üzere televizyon kanalları, AKP ve Erdoğan dışında adaylara ya çok az, ya da hiç yer vermedi, vermiyor.

Bunların ötesinde Kürt köylerindeki seçim sandıkları “güvenlik” nedeniyle “korucu”ların bulunduğu merkezlere taşınıyor. YSK’nın açıklamasına göre 144 bin, HDP’ye göre 200 bini aşkın seçmenin taşınması sözkonusu. Ayrıca cumhurbaşkanı adayı olmasına rağmen Selahattin Demirtaş, halen hapiste.

Kısacası bir seçimde olmaması gereken ne varsa hepsi yürürlükte. Muhalefet partileri ise, şikayetlenmek dışında bir şey yapmıyor; her şeyi kabulleniyor, kitleleri de buna zorluyor.

Örneğin HDP, “sandık nereye giderse gitsin, halk arkasından gidecektir” diyor. “Demirtaş’a özgürlük” kampanyasına yüklenmek yerine, “mağduriyet” üzerinden daha fazla oy alacağının hesabını yapıyor. Keza CHP’nin adayı İnce, TRT’ye yağıp gürlüyor; “önünde miting yapacağım” diyor, ama pratiğe geçirmiyor. Erdoğan’ın diplomasını diline doluyor, ama YSK’nın diploma ile ilgili kararı protesto etmek için hiçbir şey yapmıyor.

* * *

AKP ne yaparsa yapsın sineye çeken bir muhalefetle karşı karşıyayız. Kitlelerin seçimlere, parlamentoya olan tepkisini, artan güvensizliğini gidermek için canla-başla çalışıyorlar. Düzenden ve kurumlarından kopuşuna izin vermemeye, yeniden bağlanmalarını sağlamaya çabalıyor, bunun için ellerinden geleni yapıyorlar.

“Devri sabık yaratmayacağız” sözü de bu kapsamdadır. AKP ve Erdoğan’ı yargılamayacakları sözü veriyorlar. Bunu her ne kadar “yargının bağımsızlığı” demagojisiyle yargıya havale etseler de, gerçekte AKP ve Erdoğan’a bu yönde bir güvence verilmekte; daha önemlisi kitlelerin Erdoğan’ı yargılama istemi şimdiden törpülenmektedir.

Asıl korkuları; kitlelerin harekete geçmesi, hesap sormak için ayağa kalkmasıdır. Sokağa çıkan kitleyi durduramayacaklarını ve bunun kendilerine de dokunacağını bildikleri için, kitleleri uysal koyunlar gibi sandığa yönlendiriyorlar.

Bu konuda en büyük yardımcıları reformist partilerdir. Önlerinde “devrimci”, “sosyalist” etiketi olması, onların desteğini daha önemli kılıyor. Son yıllarda başta parlamento olmak üzere düzen kurumlarına yeniden güven aşılanmasında, bu partilerin çok önemli rolü oldu. Şimdi de aynı misyonu yerine getiriyorlar. Kitleyi oy kullanmaya çağırmakla kalmıyor, bir de sandığın bekçisi, kulu-kölesi yapıyorlar. “Sandığa sahip çık” diyerek düzen kurumlarının görevini de kitleye yüklüyorlar.

Üstelik sandığa gitmeyenleri “umutsuzlar” diye yaftalayıp, umudu sandıkta aramayı yücelterek, kavramların içini boşaltıyor, hatta ters-yüz ediyorlar. Bu demagojilerle kitleleri kandırıp düzene en büyük desteği sağlıyorlar.

Seçimlerin, işçi ve emekçilerin hiç bir sorununu çözmediği ve çözemeyeceği, sadece teorik olarak değil, pratikte de kanıtlanmış bir gerçektir. Bu seçimlerde de AKP gitse bile, sömürü ve soygun bitmeyecektir. Zaten seçimi kim kazanırsa kazansın, büyük bir ekonomik krizi ve onun etkilerini kucağında bulacak, bunun faturasını da halka çıkaracaktır.

Onun içindir ki, komünistler ve gerçek devrimciler, sandığın çözüm olmadığını, kurtuluşun devrimde, sosyalizmde olduğunu yineler ve kitleleri sahte umutlara karşı uyarırlar. Dahası, sokakta kazanmadan sandıkta kazanılmadığı, sandığa atılan oyun, sayılan oyla aynı olabilmesi için dahi sokağa çıkmak gerektiği görülmüştür.

Ayrıca Erdoğan’ın seçime kaybetme ihtimaline karşı dillendirdiği “A, B, C planları”, yandaşlarının “gömülü silahları çıkarırız” tehdidi karşısında hazırlıklı olmak gerektiği açıktır. Bunu da “sandık sevdalıları” değil, yine komünistler ve gerçek devrimciler yapacaktır.

* * *

Haziran ayaklanmasının 5. yılındayız. Bu yılki protestolarda “Her şey gider, Gezi kalır” sloganı öne çıktı. Bu “her şey”in içinde hükümetler ve düzen partileri başta geliyordu. Daha genelde ise, bu emperyalist-kapitalist düzen yıkılacak, Gezi kalacaktır.

Umut; düzen partilerinin vaatlerinde değil, Gezi’de somutlanan halkın mücadele gücündedir. Kurtuluş, düzen-içi çözümlerde değil, devrimde, sosyalizmdedir!

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …