Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (İLO) en yüksek organı olan 107. Uluslararası Çalışma Konferansı toplantısı 28 Mayıs-8 Haziran 2018 tarihleri arasında Cenevre’de yapıldı. Bu toplantıda Türkiye hak ihlalleri konusunda en kötü 10 ülke arasına girdi. Ayrıca Memur-Sen’in delegeliği İLO tarafından kabul görmedi. Türkiye iki konuda birden hezimet yaşamış oldu.
1919 yılında kurulan ve günümüzde 187 ülkenin üye olduğu İLO, her yıl üyesi olan bileşenlerle düzenli olarak toplanıyor. Katılan delegeler kendi ülkeleri hakkında raporlar sunuyor. Bu raporlar üzerinden işçi hakları ihlallerini raporlaştırıp yayınlanıyor. En kötü 25 ülkeyi İLO “kara liste”ye alıyor.
Türkiye de geçen yıllarda “kara liste”ye giren ülkeler arasındaydı. AKP hükümeti, bozuk sicilini gizlemek için hukuksuz bir şekilde Memur-Sen’i delege olarak İLO toplantısına gönderdi. DİSK, KESK, Türk-İş, Kamu-Sen’in itirazları sonucu Memur-Sen’in delegeliği İLO Tespit Komitesi tarafından kabul edilmedi.
Çalışma Bakanlığı’nın Memur-Sen ısrarı
Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında faaliyet yürüten İLO’da her ülke 4 temsilci ile katılıyor. Bunların ikisi hükümet, biri patron, biri işçi delegesi oluyor. İLO işleyiş ve yasasında her delege eşit haklara sahip denilse de, oluşumu itibariyle işçi sınıfı 3-1 yenik durumda. Hükümet ve patronlar aynı sınıfın, burjuva sınıfının delegeleri çünkü. BM zaten emperyalistlerin hizmetinde olan bir kurum. Ayrıca işçiler adına giden sendika delegeleri de işbirlikçi. Dolayısıyla işçi sınıfını temsil eden kimse yok dersek yanlış olmaz. Yine de hak ihlallerinin raporlaştırılıp kamuoyuna sunulması hükümetler üzerinde bir basınç oluşturuyor.
İLO, ücretli çalışanların tümünü “işçi” kabul ediyor. Yani işçi, memur, sözleşmeli personel, geçici personel statüsünde çalışanların tümü, “işçi” sayılıyor. Böyle olunca en fazla üyeye sahip memur sendikası da olsa İLO’da temsil edilebiliyor. Ancak en fazla üyeye sahip olması yetmiyor, diğer konfederasyonların da onayını alması gerekiyor.
Bugüne dek Türkiye’yi Türk-İş temsil ediyordu. AKP döneminde en fazla üyeye sahip sendika Memur-Sen oldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu da, diğer konfederasyonların onayını almadan, İLO’ya Memur-Sen’i delege olarak atadı. Ama atamayla delegeliği kazanamadı! Kaldı ki, Memur-Sen’in üye sayısı 1 milyon iken, diğer konfederasyonların toplam üye sayısı 1 milyon 700 binin üzerindedir.
AKP’li bakanların Memur-Sen ısrarı bitmiyor. Geçen yıl da dönemin Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Memur-Sen’i İLO’ya delege olarak yollamaya çalışmıştı. Diğer konfederasyonlardan gelen tepkiler üzerine vazgeçmek zorunda kaldı. Bu yıl yine Memur-Sen’de ısrarlarını sürdürdüler.
Bunun üzerine DİSK, KESK, Türk-İş, İLO Genel Müdürlüğü’ne yazılı başvuru yaparak Memur-Sen’in delegeliğinin kabul edilmemesini istedi. Ayrıca bu konfederasyonların bağlı oldukları Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), İLO yetki komitesine başvurarak itiraz edince, Memur-Sen veto yedi. Komite, Memur-Sen’in delegeliğinin İLO anayasasına aykırı olduğunu ve “bağımsız bir sendika olmadığını” belirtti. Ayrıca İLO, gelecek yıl için hükümete, işçileri temsilen, diğer konfederasyonların onayını alan bağımsız bir sendikanın gelmesi uyarısında bulundu.
AKP hükümeti ve Çalışma Bakanlığı İLO’nun bu işleyişini, yasalarını bilmez olurlar mı? Öyleyse Memur-Sen’de ısrar neden?
Bunun iki yönü var: Her alanda yandaş oluşturmaya çalışan AKP hükümeti, yandaşı olan sendikaları İLO delegesi yapmak istiyor. Bir yandan Türk-İş’i ele geçirmeye çalışırken bir yandan da Hak-İş’in en çok üyeye sahip olması için her yolu denedi. Bütün çabalarına rağmen ne Hak-İş en çok üyeye sahip olabildi, ne de Türk-İş’i tamamen yandaşı yapabildi. Geriye en çok üyeye sahip yandaş Memur-Sen kaldı.
İkincisi ve daha önemlisi; Türkiye’de hak gaspları ve işçi cinayetleri o kadar çok ki, bunu gizleyebilecek bir sendika temsilcisi istiyor. Türkiye’deki kötü çalışma koşullarını, hak gasplarını işçi cinayetlerini gizlememeye çalışıyor. Yani gerçekleri çarpıtacak, hatta tam tersini anlatacak yandaş bir sendikayla temsil edilmeye çabalıyor.
Plan buydu. Ama tutmadı, duvara çarptı. Kurnazlık yapayım derken, kötü olan siciline bir yenisini daha kendi elleriyle yazdırmış oldu.
Yandaş sendikalarda anormal üye artışı
AKP dönemiyle birlikte işçi sendikalarında Hak-İş, memur sendikalarında ise Memur-Sen, “yaşamın doğal akışına” aykırı şekilde üye sayılarını arttırdı. Memur-Sen KESK’ten sonra kurulmasına ve mücadele alanında hiç görülmemesine rağmen, kısa sürede “en fazla üyeye sahip konfederasyon” oluverdi.
AKP’nin işbaşına geldiği dönemde Memur-Sen, sendikalı memurlar arasında yüzde 12.4’lük paya sahipti. Ocak 2017 itibarıyla Memur-Sen, sendikalı memurların yüzde 54.4’ünün örgütlü olduğu sendika haline geldi. Yani üye sayısı 15 yılda yaklaşık 10 kat arttı. Böylece her iki sendikalı memurdan biri, Memur-Sen üyesi oldu.
Memurların sendikalaşmasına önderlik eden ve başlangıçta en fazla üyeye sahip olan KESK ise, AKP döneminden sonra hızla gerileyerek üçüncü sıraya düştü. Birinci sırada açık ara ile Memur-Sen, ikinci sırada Türkiye Kamu Sen, üçüncü sırada KESK bulunuyor.
Benzer bir tablo işçi sendikaları için de geçerli.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Ocak 2018 tarihinde açıkladığı son rakamlarda Hak-İş’in büyük bir tırmanışa geçtiği görülüyor. İşçi sendikalarının üye sayılarındaki son durum şöyle: Türk-İş’in üye sayısı 925 bin 39, DİSK 149 bin 187, Hak-İş’in ise 615 bin 301.
Gerek Hak-İş, gerekse Memur-Sen, bugüne dek hiç bir direnişe öncülük etmedi, işçi-memur haklarında bir gelişmeye imza atmadı. Üstelik diğer sendikalardan çok sonra kuruldular. Buna karşın son yıllarda üye sayılarındaki bu anormal artışlar, hükümeti arkalarına almaları ve işyerlerinde baskı kurmalarıyla mümkün oldu. Hatırlanacaktır her iki sendika da 16 Nisan referandumunda “Evet” oyu kullanacaklarını söylemiş ve bu doğrultuda çalışma yapmıştı.
Türkiye en kötü 10 ülke arasında
AKP ülke içinde çeşitli hileler ve baskı ile kendine yandaş sendikaları ne kadar şişirse de, bunu uluslararası kuruluşlara kabul ettiremiyor. Son örneğini ILO da yaşadığımız gibi…
Delegelik konusunda veto yiyen Türkiye, sendikal haklar konusunda da kara listeye girdi.
İLO konferansı sırasında her yıl küresel sendikal hak ihlalleri raporunu açıklayan ITUC, Türkiye’yi sendikal hak ihlalleri konusunda 10 ülke arasına koydu. Özellikle sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev haklarının kullanımına ilişkin yasal ve fiili engelleri sıraladı. ITUC raporuna göre, Türkiye, Cezayir, Bangladeş, Kamboçya, Kolombiya, Mısır, Guatemala, Kazakistan, Filipinler ve Suudi Arabistan 2018’de işçi hakları açısından dünyanın en kötü 10 ülkesi.
Türkiye’nin küresel işçi hakları açısından sık sık en kötü ülkeler arasında yer alması, çalışma koşullarının ne kadar kötü, hak ihlallerinin ne kadar çok olduğunu gösteriyor. Emperyalist kurumlar bile, bu gerçeği kabul etmek ve kınamak zorunda kalıyor.