Seçimler bitti; Sorular ortada kaldı

Bütün düzen partileri, seçim sonuçlarını kabullendiklerini açıkladılar. “Eğer hile yapıldıysa bile, bu, sonuçları değiştirecek düzeyde değildi” diye özellikle belirttiler. Böylece sistem bir kere daha kutsanmış, kitlelerin seçim sandığına güveni kaybolmaması için gereken yapılmış oldu.

Ancak, dil ucuyla yapılan bu açıklamalar, kitlelerin kafasındaki soru işaretlerini gidermeye yetmedi. Çünkü, seçimlerde “müşahit seferberliği” sayesinde, pek çok sandıktan pek çok hile görüntüsü internete düşmüştü bile. Daha önce hiç gidilmeyen yerlere gidilmiş, insanlar canları pahasına görevlerini, sandıklarını korumaya çalışmışlardı. Bu sırada yapılan yolsuzluklarla ilgili kayıtlar tutulmuş, polisler devreye girmiş, yolsuzluklar belgelenmişti.

Bu koşullarda, sistemin bekasını korumak isteyen düzen partilerinin, “seçimlerde yolsuzluk-hile yapılmadı; sonuçlar doğrudur” deme ihtimali bulunmuyordu. Çünkü bu hiçbir biçimde inandırıcı olmayacaktı.

Bu durumda, “yapılan hile-yolsuzluklar, seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde değildi” açıklamasını yapmak zorunda kaldılar.

Elbette bu açıklama da, seçim sonuçlarına şöyle bir bakan hiç kimseyi ikna etmedi. Sonrasında, ilan edilen sonuçları “anlamlandırmak”, “nedenlerini bulmak” için bütün köşe yazarlarının, televizyon programcılarının, siyasetçilerin çabaları da yeterli olmadı. Hiçbir şablona, açıklamaya, “hayatın doğal akışına” uymayan son derece önemli sorular ortada kaldı.

En başta, “ne kadar oy hile ile alındı” sorusu havada asılı kaldı. İlk günlerde bu soruyu geçiştirmek için epeyce uğraştılar. Ancak partilere güvenerek sandığa giden kitle, haklı olarak hesap sormaya devam etti. Başka türlü başa çıkamayacaklarını anlayınca da “Adil Seçim Platformu çöktü, biz de seçim sonuçlarını YSK’dan, AA’dan aldık” açıklamasını yapmak zorunda kaldılar.

Bu açıklama elbette ki yeterli ve ikna edici değildi ve yeni sorular oluşturdu. Mesela, “Adil Seçim Platformu ne zaman çökmüştü?” CHP yetkilileri saat 20 civarında “seçimler ikinci tura kaldı” dediğinde, “Adil Seçim Platformu” çökmüş müydü? YSK verilerine dayanarak mı CHP seçimin ikinci tura kaldığını ileri sürmüştü? Oysa o saatlerde, Erdoğan yüzde 55 oyla önde görünüyordu.

Yoksa gece yarısına doğru CHP yeniden sahneye çıkıp “daha sandıkların yüzde 46’sı kayıtlara girdi, sonuçlar belli değil” açıklamasını (sonraki gün ise, “o sırada sandıkların yüzde 80’i açılmıştı” diyerek kendi kendilerini tekzip ettiler) yaptıktan sonra mı çöktü bu platform? O saatlerde Erdoğan çoktan zafer konuşmasını yapmıştı bile. Yani gece yarısı CHP “sayım ve kayıt sürüyor” diye açıklama yaptığında, YSK verilerine mi bakıyordu, yoksa “Adil Seçim Platformu” verilerine mi?

Bu sorular cevapsız biçimde bekliyor. Çünkü CHP’nin kendi elindeki sonuçları açıklaması, bu sonuçlar ile YSK’nın sonuçları arasında ne kadar fark olduğunun ortaya çıkması anlamına geliyor.

Diğer taraftan, gerçekten “Adil Seçim Platformu”nun seçim gecesi herhangi bir saatte çöktüğünü varsayalım. Bütün sandık görevlilerinin, müşahitlerin ellerine ıslak imzalı tutanaklar vardı ve bunlar CHP’ye teslim edildi. Ayrıca, her sandık görevlisi, kendi aldığı tutanağın fotoğrafını çekti. Bütün bu ıslak imzalı tutanaklar partide, fotoğraflar cep telefonlarında durmaya devam ediyor. Yani “Adil Seçim Platformu” uygulamasının yazılımı yeniden hazırlanıp, eldeki verilerin girişi gerçekleştirilebilir, böylece seçimin net tablosu ortaya çıkartılabilir. Neden muhalif partiler, bu konudaki beklentilere cevap vermek için hiçbir adım atmıyor, tam tersine soruların bitmesi için uğraşıyorlar?

Muharrem İnce, seçimden bir gün sonra yaptığı açıklamada, “aramızda 10 milyon oy farkı var, bu farkı kapatmak zaten mümkün değil” dedi. Oysa, Muharrem İnce ile Erdoğan arasındaki oy farkının, ilk turda zaten bir önemi yoktu. Önemli olan Erdoğan’ın, yüzde 50 barajının üzerinde kaç oy aldığıdır. Bu rakam yaklaşık 1 milyon 295 bin civarındadır. Bu 1 milyon 295 bin oyun, kaçı hileli alınmıştır? 50 tanesi mi, 1 milyon 290 bin tanesi mi? Bu soru da ortada kalmıştır.

Seçim rakamlarının pek çoğu kendi içinde özellikle tartışmalı bir tablo oluşturmaktadır.

Kürt illerinde MHP’nin oylarında, bir önceki seçime göre 2 milyon 200 bin oy fazlası görünmektedir. MHP ne yapmıştır da, Kürt illerinde fazladan 2 milyon 200 bin seçmeni etkilemeyi, oylarını almayı başarmıştır?

Burada hemen “özel harekatçılar, askerler vb.” diye cevap yapıştırılıyor. Ancak resmi rakamlara göre, son iki yılda Kürt kentlerine nakledilen özel harekatçı, asker, polis vb.nin sayısı 24 bindir. Bu 24 bin kişinin her birinin 10 kişilik ailesiyle beraber taşındığını varsaysak ve bunlarının tamamının AKP’ye ya da başka bir partiye değil de sadece ve sadece MHP’ye oy verdiğini ileri sürsek bile; 240 bin rakamına ulaşıyoruz. Yaklaşık 2 milyon kişinin neden MHP’ye oy verdiği yine cevapsız kalıyor.

MHP ile İYİ Parti’nin toplam oylarının yüzde 22’yi aşmış olması da bir başka sorudur. Bugüne kadar MHP’nin oylarının en yüksek olduğu dönem 1999’dur. Şubat ayında Öcalan yakalanarak Türkiye’ye getirilmiş, bu vesileyle müthiş bir şoven dalga yükseltilmiş, bu dalga üzerinden sivil faşist hareket de yükselmişti. Nisan ayında yapılan seçimlerde MHP’nin oyu yüzde 18’e fırladı. Bugün ne böyle bir konjonktür vardır, ne de estirilen şoven bir rüzgar. Buna rağmen, bölünmüş MHP’nin iki parçasının da bu kadar yüksek oy alması akla ziyandır. Ve açıklanmayı bekleyen bir başka sorudur.

Bölgeler düzeyinde de sayısız soru ortaya çıkmaktadır.

İstanbul’da seçimden bir hafta önce Erdoğan’ın Yenikapı’da yaptığı mitinge katılım 300 bin kişi (metrekareye 4 kişi üzerinden hesap ederek) civarındadır. AKP mitinglerinin, AKP kitlesi için özel bir önem taşıdığı bilinir. AKP’den maddi çıkar beklentisi (sosyal yardım, işe girmek vb) olan ya da maddi olarak zaten faydalanmakta olan kesim, bu mitinglere gitmek zorundadır. Çünkü mitinge giderken yoklama yapılır, resim çektirilir vb. kişinin gittiği kayıt altına alınır. Buna rağmen, Erdoğan’ın bu kadar önemli bir mitingine sadece 300 bin kişi (üstelik bunların ezici çoğunluğu Suriyeli) gitmiştir. Bu tablo, AKP’nin kendi kitlesinin bile, Erdoğan’ın seçileceğine inanmadığını göstermektedir. Diğer taraftan, Muharrem İnce’nin 23 Haziran günü yaptığı Maltepe mitingine katılım, İçişleri Bakanlığı verilerine göre 6 milyon 742 bin kişidir. (Çevre illerden gelenlerin sayısı ile İstanbul’da yaşayıp da mitinge katılmayan CHP’lilerin sayısı birbirini dengelemektedir.)

İstanbul’daki seçmen sayısına ve seçim sonuçlarına bakıldığında, İnce’nin mitingine katılan yaklaşık 7 milyon kişinin üçte birinin, ertesi gün Erdoğan’a oy vermiş olması gerekir ki, böyle bir şeyin olma ihtimali yoktur.

Keza Yalova gibi, muhalefet açısından psikolojik önemi olan seçim bölgelerinde, muhalefetin oyu mantığa sığmayan düzeylerde kalmıştır.

Binlerce insan, ellerinde oy torbaları ile ilçe YSK’lar önlerinde beklerken, sandıkların yüzde 90’ının açıldığının duyurulmasının da bir izahı yoktur.

* * *

“Sistemin değişmesi”ni seçimlere bağlayan, parlamentodaki varoluşun sorunları çözeceğini ileri süren parlamentarist görüş, zaten ilkesel olarak yanlıştır ve bize uzaktır. Toplumsal değişimlerin de, hak kazanımlarının da seçim sonuçlarıyla değil, kitlelerin eylemli gücüyle gerçekleşebileceğini her aşamada görüyoruz. Bu nedenle, seçim sonuçlarına umut bağlamadığımız gibi, sonuçlar bizim açımızdan bir şeyi değiştirmiyor.

Ancak, CHP’sinden HDP’sine, reklam yapan sanatçılarından “Adil Seçim Platformu”nda görev alanlara kadar, kitleleri seçime-sandığa çağıran, seçim sonuçlarına ilişkin umut vadeden tüm kesimlerin; Suruç’taki bir köyde sandığa sahip çıkmak isterken dayak yiyen müşahide, cüppeleriyle İnce’nin işaretini beklemekte olan avukatlara, sabahın 5’inde sandığın başına gidip, aç ve yorgun biçimde YSK önünde sabahlayan sandık görevlilerine, hastayken veya birçok işi varken sandığa giden herkese hesap vermeleri gerekiyor.

Seçimden önce “her bir oyun sahibi olacağız” diye söz verenlerin, seçim günü ortadan silinmelerini, sonrasında ise mantıklı tek bir açıklama yapmadan laf gevelemelerini anlatabilmeleri gerekiyor.

Aksi taktirde, bütün sorular havada kalıyor ve düzen partilerinin tüm çabalarına rağmen, seçimlerin inandırıcı olmadığı olanca çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …