Her toplumsal sistemde yeniden üretim vardır. Kapitalizm öncesi sistemlerde, üretim asıl olarak egemen sınıfların lüks tüketimine dönüktür (kölelerin hizmet için görevlendirilmeleri ya da firavunların binlerce kölenin emeğini piramitlerin yapımında kullanması gibi.) Ancak toplumsal üretimle sermaye birikimi, kapitalist yeniden üretim sürecinin belirleyenidir.
Kapitalistin üretim sürecine soktuğu sermaye, niteliği açısından ikiye ayrılır: Değişmeyen sermaye ve değişen sermaye. Değişmeyen sermaye, üretime girdiği oranda ürün çıkartan sermayedir. Makineler ve hammadde değişmeyen sermaye kapsamındadır. Makinelerin belli bir kullanım süresi ve yıpranma payı vardır. Hammadde ise hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, kapasitesinden fazla ürüne dönüşemez. İşçiye ödenen para ise değişen sermayedir. Çünkü işçinin çalışması, işgücü için kapitalistin kendisine ödediği para kadar ürün çıkarmakla bitmez. Tam tersine kapitalist, çeşitli araç ve yöntemler kullanarak işçinin üretkenliğini artırır ve karını işgücü sömürüsünden, yani artı değer üretiminden gerçekleştirir.
İşçi tarafından üretilen, ama kapitalist tarafından gasp edilerek pazara sürülen ürün, kapitalistin yaptığı ödeme aracılığıyla, işçi tarafından satın alınır. Böylece metanın paraya dönüşmesi süreci tamamlanır. Bu, diğer taraftan, aldığı ürünler sayesinde, işçinin kasları, sinirleri vb.nin yeniden üretimini gerçekleştirecektir. Bu kapitalist için vazgeçilmez bir üretim aracının, emekçinin yeniden üretimidir. Yeniden üretim, emek gücü ile emek araçları arasındaki ayrılığı da yeniden üretir. “Kapitalist üretim, birbirine bağlı, sürekli bir süreç, yani bir yeniden üretim süreci olması nedeniyle, yalnızca meta ve artı değer üretmekle kalmıyor, aynı zamanda, bir yanda kapitalist, öte yanda ücretli emekçi olmak üzere, kapitalist ilişkiyi de üretiyor ve yeniden üretiyor.” (Marks, Kapital-1, Sf. 594)
Üretim sürecinden elde edilen gelir, kapitalist tarafından salt tüketim amacıyla kullanılırsa ve kazanıldığı süre içinde tüketilirse, öteki şeyler aynı kalmak koşuluyla, basit yeniden üretim meydana gelmiş olur. Basit yeniden üretimde, yaratılan artı değer ne olursa olsun, yeniden üretime sokulan sermaye değişmez. Oysa kapitalist rekabet koşulları içinde, azami kar hırsı kapitalisti sermayesini büyütmeye koşullar. Birikim için, artı-ürünün bir kısmının sermayeye dönüştürülmesi zorunludur. Sermaye birikimi, genişletilmiş yeniden üretimin önşartıdır. Bu birikim, üretimi arttırmaya dönüktür. Ek hammadde ve makine alımı, ek işçi çalıştırılması vb olarak kullanılan sermayedir. Ancak burada, değişmeyen sermaye, değişen sermayeye oranla daha hızlı bir büyüme gösterecektir. Daha gelişkin tekniklerin, makinelerin vb kullanımı sonucu, işçilerin emek üretkenliği artacak, böylece kapitalist, değişen sermayeyi artırmadan, değişmeyen sermayeyi artırabilecektir.
“Artı-değer oranı ya da emeğin sermaye tarafından sömürülme yoğunluğu aynı kaldığı sürece, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye göre tedrici büyümesi, zorunlu olarak, genel kar oranında tedrici bir düşmeye yolaçar. … Kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte, değişen sermayede, değişmeyen sermayeye ve dolayısıyla, harekete geçirilen toplam sermayeye oranla nispi bir azalma olması, kapitalist üretimin bir yasasıdır.” (Kapital, Cilt-3, sf. 189)
Değişmeyen sermaye artarken, değişen sermayenin sabit kalması, kar oranını düşürür. Kar oranının düşmesi, tek tek kapitalistlerin karının düşmesi anlamına gelmez. Tam tersine, kapitalistlerin karı-zenginliği arttığı için, sermayesini artırabilmektedir. Ama kar oranlarının düşme eğilimi kaçınılmazdır ve bu da bunalımı yaratır.
Değişmeyen sermayenin, değişen sermayeye göre daha hızlı artmasının krize götüren etkisi, işçilerin alım gücünün azalmasındadır. … İşsizlik ve bunalım arasında karşılıklı birbirini güçlendiren bir ilişki vardır. İşsizlik olduğu için kriz derinleşir, kriz olduğu için işsizlik artar.
Silahlanma harcamalarının artırılması, emperyalizmin krizlerinin etkisini hafifletmek için kullandığı yöntemlerden biridir. Ancak gerçek bir yıkım getiren, aşırı üretim fazlasını tümüyle eriten, tüm ekonomiyi yeni baştan inşa etmeye yol açan savaşlar bile, sonrasında daha büyük bunalımlara neden olmaktadır.
Kapitalist sistemin işleyiş yasaları krizleri yaratıyor, krizler savaşlara neden oluyor, savaşlar krizleri derinleştiriyor. Bu döngüyü kıracak ve hem krizlere hem de savaşlara nihai olarak son verecek tek yol, proletaryanın önderliğinde gerçekleşecek olan devrimlerdir. Bunun dışında başvurulan her çözüm arayışı, en fazla kısa süreli ağrı kesici olmaktan öteye gitmez. Ve daha da büyüyerek geri döner.
Yediveren Yayınları’ndan çıkan “Emperyalist Savaşın Ekonomi Politiği” kitabından kısaltılarak alınmıştır.