Cumhurbaşkanı seçimleri de geride kaldı. Erdoğan yıllardır gönlünden geçen makama nihayet oturdu. “Suç ortağı” olan Davutoğlu’nu da kendi yerine hem AKP Genel Başkanı, hem de Başbakan olarak atadı.
Görünürde AKP ve Erdoğan bir zafer daha kazandı! Fakat bunun bir “pirus zaferi” olduğu her gelişme ile birlikte kendini ortaya koyuyor. Ne kadar şaşalı “devir-teslim” törenleri, “veda-vefa” gösterileri ile gözboyamaya çalışsalar da, gerçekler bir bir su yüzüne çıkıyor.
Hem AKP, hem de CHP içinde çatlaklar büyüyor mesela. Başbakanlığa getirileceği düşünülen Abdullah Gül, AKP’nin dışına atıldı. Fakat AKP içinde Gül yanlılarının rahatsızlığı ve bunun yarattığı gerilim devam ediyor. Yeni hükümetin her başarısızlığında Gül yanlılarının seslerinin daha fazla çıkması, hatta parçalanmalara yolaçması kuvvetle muhtemeldir.
Ama asıl fırtına CHP de kopuyor. Yerel seçimlerde Sarıgül, Mansur Yavaş gibi gerici-faşist isimleri aday gösteren CHP, cumhurbaşkanı seçimlerinde de MHP ile ittifak yaparak İhsanoğlu’nu aday gösterince, parti içinde büyük bir tepki oluşmuştu. Seçim sonuçları, bu tercihlerin hiç de doğru olmadığını ortaya koydu. CHP, “Midyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olma” durumunu yaşadı. “Çantada keklik” gördüğü Alevileri bile -en azından bir kısmını- HDP’ye kaptırdı. Ortaya çıkan bu tablo, CHP içindeki muhalefeti ayağa kaldırdı. Baykal’ın da desteğini alan Muharrem İnce, genel başkanlığa adaylığını koydu, Eylül’ün ilk haftası kurultay toplanacak. Bu kurultayda Kılıçdaroğlu başkanlığını korusa bile, CHP’nin “sağa açılma” politikasının çöktüğü kesindir. Ve kurultay sonrası CHP’de de sular durulmayacak, kopuşlara yol açabilecektir.
Sadece düzen partileri değil, devletin diğer kurumları da kaynıyor. Bunların başında yargı geliyor. “Adli yıl açılışı” bunun açığa çıktığı bir toplantı oldu. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmacı olarak katılması, Erdoğan ve yeni hükümet üyelerinde boykotla karşılandı. Ama sadece Feyzioğlu değil, Yargıtay Başkanı da hükümeti eleştiren bir konuşma yaptı. Bu durum, AKP’nin yargı üzerinde istediği hegemonyayı kuramadığını gösteriyor. Şimdi tüm güçleriyle HSYK’da çoğunluğu ele geçirmek için yükleniyorlar. Sadece baskı ve tehdit değil, disiplin cezasıyla uzaklaştırılan hakim ve savcıların affından, ücretlerine zamma kadar, birçok rüşvet de dağıtılıyor.
Bir diğer aykırı ses, Genelkurmay’dan çıktı. Uzun süredir AKP ile uyumlu çalışan Genelkurmay Başkanı Özel, “çözüm süreci” konusunda kendilerinin bilgileri olmadığını ve PKK’yi “terörist örgüt” gördüklerini söyledi. Hükümet sözcüsü Arınç’ın, Genelkurmay’ın “sürece dair her gelişmeden haberdar edildiği” yönündeki açıklamasına karşın, yeni hükümetin “çözüm” heyetinde Genelkurmay’ın olmayışı dikkat çekti. Ardından Özel, bu konuda daha sonra açıklama yapacağını duyurdu. Yıllar sonra ilk kez AKP-ordu çelişkisi yeniden ortaya çıktı.
AKP’nin Cemaatle ittifakı sürecinde en büyük dayanağı olan polis teşkilatı da hallaç pamuğu gibi attırılıyor. Yeni hükümetin ilk icraatı, 17-25 Aralık operasyonunu yapan polis müdürlerine “3. dalga” gözaltı-tutuklama saldırısı oldu. Gözaltına alınan polisler, üzerlerinde “sı-fır” yazan siyah tişörtler giyerek, Erdoğan’ın oğluna söylediği “paraları sıfırla” sözüne atıfta bulunmuş, hem de bu saldırıları “sı-fır” gördüklerini, bunların Erdoğan’ı kurtaramayacağını duyurmuş oldular.
Her ne kadar yeni hükümet, Erdoğan’ı hedef alan 25 Aralık dosyası için “takipsizlik” kararı aldırmış olsa da, bu dosyaların kapanmayacağı, AKP’nin tökezlediği ilk anda önlerine konulacağı kesindir.
* * *
Polis, ordu, yargı, partiler, kısaca devletin bütün kurumları kendi içinde parçalanmış durumda. AKP’nin tüm çabalarına rağmen, bu kurumlarda hakimiyetini kuramadığı ortada. Öyle ki, AKP ve Erdoğan’ın en güçlü göründükleri bir dönemde, açıktan eleştiriyor ve aralarına mesafe koyuyorlar.
Hem Erdoğan’ı, hem de yeni hükümeti zorlayacak bir diğer faktör ise, o çok övündükleri “ekonomi”nin tehlike sinyalleri vermesidir. Ağustos ayı itibarıyla açıklanan resmi enflasyon oranı, yüzde 10’lara dayanmıştır. İşsizlik yüzde 12’nin üzerindedir. Yabancı para girişi yılın ilk 6 ayında yüzde 60 azalmıştır. Bölgede sürmekte olan savaşlar, sermaye açısından ülkenin riskini yükseltmiştir. TL’nin değer kaybı yüksek faize rağmen durulmamıştır. Konut, otomobil, beyaz eşya stokları büyüdükçe büyümektedir. Birçok firma-banka çökme riski taşımaktadır, vb… Bütün ekonomik veriler, ciddi bir krizin gelmekte olduğunu gösteriyor. Bir de hükümet, 390 milyar dolarlık dış borç yükü ile karşı karşıya…
Kısacası gerek siyasi, gerekse ekonomik gelişmeler, Erdoğan’ı ve Davutoğlu hükümetini iyi günlerin beklemediğini ortaya koyuyor. Zaten Erdoğan da seçim öncesi dillendirdiği “başkanlık sistemi”ni geriye itmiş, muhalefete el uzattığını, beyaz bir sayfa açtığını söylemeye başlamıştır. Hatta cemaate karşı savaşında, sosyal-demokrat, ulusalcı kesimlerden destek aramaktadır. Fakat bu çabalar boşunadır! AKP ve Erdoğan için gerileme süreci çoktan başlamıştır.
* * *
Bölgemiz ateş topuna dönmüş duruma. Ki bunda Türkiye’nin önemli bir rolü bulunuyor. Artık dış basında bile IŞİD’in Türkiye tarafından desteklendiği yazılıp-çiziliyor. IŞİD’e karşı her taraftan tepkiler yükselirken, Türkiye’nin sesi çıkmıyor. Hala IŞİD’in elinde konsolosluk baskınıyla rehin alınan 49 kişi var. Türkiye, şu dönem -Davutoğlu teorilerinin aksine- çok daha aciz ve zayıf bir ülke durumuna düşmüştür.
Hem dıştaki hem içteki gelişmeler, egemenlerin yönetememe krizini derinleştiriyor. Bunu devrimci tarzda çözmek bize bağlı. Emperyalist savaşa, faşist diktatörlüğe, her türlü gericiliğe, daha güçlü vuruşlar indirmeliyiz! Haziran’larımızla, Ekim’lerimizle üzerlerine yürümeli, haklarımızı söke söke almalıyız!