Kapitalizm ile sosyalizm arasındaki fark

Komünist Enternasyonal (Komüntern) Yürütme Komitesi 11 Nisan 1931 tarihinde yaptığı toplantıda, kapitalizm ve sosyalizm arasındaki farkı somut delillerle ortaya koydu ve Komüntern’e sundu. Unutturulmaya çalışılan sosyalizmin başarılarını hatırlatmak ve krizsiz bir dünyanın olabileceğini göstermek bakımından son derece önemli olan bu tespitlerin, konumuzla ilgili bölümlerini yayınlıyoruz.

* * *

Son yıllarda tarihteki en büyük iktisadi kriz olarak ortaya çıkan kapitalizmin genel krizi ile Sovyetler Birliği’ndeki (SB) sosyalist inşanın muazzam atılımı, yükselen sosyalizm ile batan kapitalizm arasındaki çelişkileri şimdiye kadar olmadık kesinlikle ortaya çıkardı. Şu anki uluslararası ilişkilerin esas akışını oluşturan bu zıtlık, emperyalist dünya içindeki çelişmelerin gelişimine de tesir etmektedir…

1- Kapitalist ülkelerde kriz gelişmektedir. a) üretimin durdurulamayan gerileyişi b) geniş halk yığınlarının fakirleşmesi sonucu tüketimin azalması, iç pazarın daralması c) dış ticaretin korkunç gerileyişi.

SB’de bir krizden bahsedilemeyeceği gibi, kapitalist ülkelerin hiçbir zaman yaşamadığı bir ekonomik atılım yaşanmaktadır. Endüstriyel inşaanın 5 yıllık planı zamanından önce gerçekleştirilmiş, bir sürü dalda aşılmıştır. Sosyalist rekabet ve en modern teknik sayesinde verimlilik artmış, yığınların tüketim harcamalarında muazzam artış kaydedilmiştir.

2- Kapitalist ülkelerde tarımsal ürünlerin fiyatlarında düşüş, yüksek vergi, kesinti, kira ve borçlar sayesinde tam bir tarımsal kriz yaşanmakta, geniş köylü yığınları yoksulların sınırına itilmektedir.

SB’de işçi sınıfı önderliğinde yoksul köylü ve orta köylülerin kolektifleşme yoluna sokulmasıyla tarım muazzam bir atılım kaydetmiştir. Kolektifleşme çok kısa zamanda tamamlanmış, Makine-Traktör İstasyonları kurulmuş ve köylülüğün maddi, manevi yaşam seviyesi yükselmiştir.

3- Kapitalist ülkelerde krizin bütün yükünü emekçiler çekmektedir. Kitlesel işten çıkarmalar, işsizlik, ücretlerin düşürülmesi, vergilerin yükseltilmesi vb. sürekli gündemdedir. Tarihte görülmemiş biçimde 35 milyon kişi işsizdir. Ölüm oranı, fuhuş, ve intiharlar sürekli artmaktadır. Sermayenin saldırısı özellikle sömürgelerde korkunç boyutlara ulaşmıştır.

SB’de ülkenin sosyalist sanayileşmesi ve tarımdaki sosyalist dönüşüm, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin maddi ve kültürel durumunun temelden iyileştirmiştir. İşsizlik tasfiye edilmiş, sadece 1931 yılında 2 milyon yeni işçi üretime katılmıştır. Sanayide işgünü 7 saate düşürülürken, ücretler yüzde 6 artmıştır. (önceki iki yılda ücretler yüzde 12.1 yükselmişti) Sosyal sigortalar için muazzam meblağlar birikmiş, kitlelerin yaratıcı yeteneği yükselmiş, sosyalist çalışmanın yeni biçimlerini ortaya çıkarmıştır.

4- Kapitalist ülkelerde dünya iktisadi krizi, hem burjuva diktatörlüğünün örtülü biçimi olan burjuva demokrasilerinde, hem de burjuva diktatörlüğün açık biçimi olan faşizmde, hakim sınıfların siyasal gericiliğinin korkunç yükselmesine yol açmıştır. Bu durumdan kurtulmak için burjuvazi, faşist çeteler örgütlemekte, işçi örgütlerini ve diğer devrimci örgütleri dağıtmakta; işçilerin, emekçi köylülerin elinden toplanma, basın vb. gibi özgürlükleri almaktadır.

SB’de sömürücü sınıfların kökünün kalıntıları temizlenmekte, proleter demokrasi en geniş biçimiyle uygulamaktadır. İşçi ve köylülerin geri kalmış katmanlarının kültürel ve siyasal seviyesi muazzam yükseltilmiştir. Sovyetlerde, sendikalarda, fabrikalarda ve hayatın her alanında siyasal aktivite ve yaratıcı inisiyatif yeşermektedir.

Sanayi üretiminin hacmi (1929’a oranla yüzde olarak)

Tabloda görüldüğü gibi en önemli kapitalist ülkelerin sanayi 1929 düzeyine oranla yıldan yıla gerilerken ve ancak 1933’te, o da 1929 düzeyine ulaşmaktan çok uzak olmak üzere biraz toparlanmaya başlamışken; SSCB sanayi her yıl büyümüştür ve kesintisiz bir yükseliş seyri izlemektedir.

5- SB’deki işçi sınıfı iktidarı sağlam bir barış politikası, tüm halklarla kardeşçe ilişkilerin kurulması, silahsızlanma için kararlı mücadele, SB’deki tüm ulusların iktisadi, siyasal ve kültürel ilerleyişi demektir.

Kapitalist ülkelerde, bir avuç tefecinin diktatörlüğü olarak emperyalist devlet, en haydut karakterine kavuşmuştur. Kriz, kapitalist dünyadaki çelişkileri özellikle keskinleştirmektedir. Dünya hegemonyası için ABD ve İngiltere arasındaki mücadele; galip ülkeler ile yenik ülkeler (ilk planda Fransa ve Almanya) arasındaki mücadele; galip ülkeler arasındaki mücadele (Akdeniz ve Kuzey Afrika egemenliği için İtalya-Fransa mücadelesi)…

Silahlanma ve sömürgeler alanındaki sınırlamaların kaldırılmasıyla yeni askeri ittifaklar oluşturulmuş, silahlanma yarışı tekrar başlamış, askeri harcamalar bütçenin üçte birine, bazen yarısına ulaşmış, yeni savaş filoları ve askeri uçaklar inşa edilmiş ve kimyasal savaşın hazırlıkları yapılmıştır. Bu yüzden sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki emperyalist baskı daha da katmerlenmiştir.

Dünya emperyalist sisteminin tüm çelişkilerini daha da keskinleştiren burjuvazinin emperyalist politikası, yeni bir savaş tehlikesini artırmakta ve bu çelişkilerin varlığı şartlarında emperyalistler, SB’ye karşı bir işgale hazırlanmakta, bu savaşla SB halklarını boyunduruk altına almayı ve SB’de tekrar kapitalizmi kurmayı amaçlamaktadırlar.

6-Dünya iktisadi krizinin yayıldığı şartlar altında sınıf mücadelesinin gelişimi emekçilerin önüne şu seçimi koymuştur: Ya burjuva diktatörlüğü ya da proletarya diktatörlüğü! Ya iktisadi ve siyasal kölelik, ya da kapitalist sömürü ve baskıya son! Ya sömürgesel baskı ve emperyalist savaş, ya da barış ve halklar arasında kardeşçe ilişkiler! Ya kapitalist anarşi ve krizi, ya da anarşi ve krizi ortadan kaldıran sosyalist sistem!

Üçüncü Enternasyonal’de Faşizm Üzerine Tartışmalar-1, Dönüşüm Yayınları sf. 79-82

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …