18 Mart 1871’de, Paris sokaklarını dolduran kitleler, “Viva la Comune” (Yaşasın Komün) haykırışıyla ilan etmişlerdi dünyaya ayaklanmayı. Marks, “Paris’i sarsan gökgürültüsü” olarak tanımlıyordu bu hareketi ve “göğün fethine kalkışan komünarlar” diyerek selamlıyordu.
1789 Fransız İhtilali, burjuvazinin iktidara yerleşmesini sağlamıştı. Ancak burjuvazinin iç çelişkileri ve halkın mücadelesi bitmedi. 1851’de Louis Bonapart (Napolyon’un yeğeni) bir hükümet darbesi ile II. İmparatorluk dönemini başlattı.
Bu süreç kitlelerin hoşnutsuzluklarını artırdı. Halkın dikkatini dağıtıp iç sorunlardan uzaklaştırmak için 1870’de Almanya’ya savaş açıldı. Kısa zamanda ağır bir yenilgi alınmasının ardından, 4 Eylül 1870’de Paris devrimi patlak verdi. Böylece İmparatorluk yıkıldı ve yeni cumhuriyet ilan edildi. Savaş devam ediyordu. Burjuvazi, işçilerin ayaklanmasının Alman işgalinden daha zararlı olduğunu düşünerek, Paris’i Almanya’ya teslim etti.
* * *
1789 Fransız İhtilali de dahil olmak üzere, 1870’e gelinceye kadar Paris’de çok sayıda devrim ve kitlesel ayaklanmalar olmuştu. Ancak hiçbiri proleter nitelikte değildi. Devrimleri proletarya gerçekleştiriyor, fakat sonrasında iktidarı burjuvaziye bırakarak çekiliyordu. Komün ilanı, işte bu hareketlerden ders çıkaran kitlelerin, kendi iktidarını kurma bilincine ulaştığını gösteriyordu.
Komün ilk proletarya diktatörlüğüydü. Enternasyonalistti, başka uluslardan devrimciler de hükümette yer almıştı. Seçimlerde genel oy hakkı esas alınmış, seçilenlerin her an geri çağrılabilmesi ilkesini benimsemişti. Seçilen tüm görevliler, görevlerini işçi ücretleri karşılığında yerine getirecekti. Sürekli ordu kaldırılıp halkın silahlandırılması gerçekleştirildi. ‘Rahipler iktidarı’ yıkılıp din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı ve din bütçesi kaldırıldı. Öğrenim kurumlarının tümü parasız olarak halka açıldı. Üretimi durdurulmuş fabrikaların yönetimi, buralarda çalışan işçilerin kurduğu kooperatif birliklerine devredildi ve bütün kooperatif birliklerinin tek bir federasyon çatısında birleştirilmesi için çalışmalara başlandı.
Yani komün, sınıflı toplumlarda devletin temel dayanağı olan ordu ve bürokrasiyi ortadan kaldırarak, işçilerin üretim araçlarına sahip olmasını sağladı ve bunların somut pratik adımlarını atarak, proleter devletin temel görevlerini yerine getirdi. Böylece insanlığın gerçek kurtuluşunun hangi yoldan geçmesi gerektiğini somut olarak gösterdi.
Ancak içinde etkin durumdaki Proudhonculuk ve Blankicilikten kaynağını alan önemli hatalar da yaptı. En önemli zaafı, merkeziyetçilik ve otorite eksikliğiydi. Burjuvaziyi etkileyebileceğini düşünmüş, bu nedenle burjuvaların ve karşı-devrimci hükümetin kaçarak sığındıkları Versailles Sarayı’na karşı, kesin bir saldırı düzenlememişlerdi. Bundan yararlanan burjuvazi, güç biriktirmiş ve karşı saldırı için hazırlık yapma olanağı bulmuştu.
Ekonomik plandaki en önemli zaafı ise, ‘mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi’ konusunda harekete geçilmemiş olmasıydı. Paris proleterleri Fransız Bankasına el koymadı. Böylece burjuvazi ekonomik gücünü de korumuş oldu.
Yanı sıra diğer kentlerin ve kırın desteğini alamamak, Paris içindeki karşı-devrimcilere karşı yeteri kadar sert önlemler almamak gibi hataları da vardı. Aslında en önemli sorun, hareketin komünist bir partinin önderliğinden yoksun olarak yürümesiydi.
Bu hatalar, burjuvazinin kendini toplamasına ve Almanya’nın da desteğini alarak Paris’e saldırmasına neden oldu. Komün ise taraftarlarını çabuk kaybetti. Burjuva cumhuriyetçiler, hareketin proleter niteliğini fark ettiklerinde, küçük burjuvalar ise, onu kesin bir yenilgiye mahkum gördüklerinde, safları terk ettiler. Sadece işçiler Komün’e sonuna kadar bağlı kaldı.
* * *
İlk proleter devlette kendi sonunu gören burjuvazi, tüm gücüyle saldırdı. Komüncüler çocuğuyla kadınıyla son ana kadar yiğitçe direndiler. ‘Petrolcü kadınları’ barikatları yakmak için petrol taşıdı, barikatlar top ateşiyle parçalandıkça bedenlerini siper ettiler. Tüm cephaneleri bitince, burjuvazinin vahşeti doruk noktasına ulaştı. Yoksul görümlü bütün erkek ve kadınlar yakalandı. 25 binden fazla insan kurşuna dizildi, 40 bin kadarı tutuklanarak zindanlara atıldı ve ölüme terk edildi. Ancak gerek kurşuna dizilenler, gerekse göstermelik mahkemelerde yargılananlar, son ana kadar komünü savunmaktan geri durmadılar.