KOMÜN’DE KADINLAR

Paris Komünü’nde kadınların ayrı bir yeri vardır. Şehrin savunmasında önemli noktaları ateşe vermek için ellerinde gaz bidonlarıyla dolaşan “petrolcü kadınlar” direnişin sembolüydüler. Kadınlar barikatta son nefer, idam mangasına gülerek giden savaşçılar oldular. Komün’ün onlara verdiği özgürlük için ölümü seve seve kucakladılar. Ve bir Prusyalı gazeteciye, “iyi ki bütün savaşçılar kadınlardan oluşmuyordu” dedirttiler.

Sadece savaşçı değil, aynı zamanda komutandılar. Hem savaşı yönettiler, hem de 72 gün kadar kısa süren dönemde, iktidarın her kademesinde görev aldılar.

* * *

Kadın-erkek ortak silahlı birlikleri yöneten kadın önderler arasında en ünlüsü “kızıl bakire” olarak nam salan Louise Michell’di. Michell, bir ilkokul öğretmeni, aynı zamanda şairdi. Fransız burjuvazisi Paris’e saldırdığında, o anı şöyle anlatacaktı: “Tüfeğimi kaparken ‘ihanet’ diye bağırıyordum. Hemen bir müfreze oluşturmuştuk. Özgürlük için ölmeyi bekliyordum. Sanki ayaklarım topraklara basmıyordu.”

Louise Michell komutasındaki direnişçiler, öyle bir direniş sergilediler ki, Paris’e saldıran askerleri bile etkileyerek kendi saflarına kattılar. Kırmızı kemerleri ve yaldızlı kadife elbiseleriyle “Yaşasın Komün” sloganları atarak Gar Meydanı’na yürüdüler ve Paris’in yönetimine el koydular.

Paris Komünü vahşi bir şekilde ortadan kaldırıldığında, Louise Michell tutsak edilen kadınların arasındaydı. Mahkemede; “Ben bir komünarım, barikatlarda dövüştüm, beni sağ bıraksanız ‘intikam’ diye bağırmaktan geri kalmayacağım!” diyordu.

Rusya’da 1905 ayaklanması başladığında, Louise Michell ölümcül bir hastalığın pençesindeydi. Bu haberi alınca, “artık rahatlıkla gözlerimi kapatabilirim” dedi…

Louise Michell’in kahramanca savaştığı, sonrasında katledilen madencilerin gömüldüğü Montmarte tepesi, Fransız burjuvazisi tarafından Komün’ün kızıl rengini bastırmak istercesine beyaza boyandı. Ancak kitlelerin belleğinden silemedi ve 1975’te bu tepeye “Louise Michell” adı verildi.

* * *

Komün’de savaşan kadın önderlerden biri de Elizabeth Dimitriyeva’dır. Elizabeth, büyük bir toprak sahibinin kızı olarak Rusya’da doğdu. Sonrasında İsviçre, Fransa ve İngiltere’de yaşadı. Marks ve ailesiyle yakın ilişkileri vardı. Birinci Enternasyonal’in Rusya bölümü üyesiydi.

Paris’te ayaklanma olduğunu duyunca, hemen oraya gitti ve mücadelenin ön cephesinde yerini aldı. 11 Nisan’da “Paris’in Savunulması ve Yaralılara Yardım için Kadınlar Birliği”ni kurdu. Kadın Birliği savaşçıları, Komün saflarında kahramanca dövüştüler.

Bu durum, 24 Mayıs 1871 tarihli Resmi Gazete’de şöyle yer alıyor: “Montmartreli yurttaşlardan kurulu bir kadın savaşçı birliği, bugün ulusal muhafızların takviye kuvvetleri gelinceye kadar, kendi kurdukları barikatları savunarak tam dört saat Versaycılara karşı ateşi sürdürdü. Bazıları ağır yaralıdır.” (Devrimler ve Karşıdevrimler Ansiklopedisi, Cilt 1)

O yaralılardan biri de Elizabeth’tir. Ama yaralıyken bile savaşmaya devam etmiştir. “Paris Komünü Tarihi” adlı kitabın yazarı Lissagaray, bu çatışmaları şöyle anlatmaktadır:

“Komün savunmacılarından Malon, kuşatılmak üzereyken Montmartre’ye doğru çekilmeyi emretti. Yurttaş Elizabeth Dimitriyeva ve Louise Michell’in yönetiminde yardıma gelmiş olan 25 kişilik bir kadın birliği de oraya gitme emri almıştı… Artık atacakları kurşunları kalmadığından tüfeklerini taş ve katran topaklarıyla dolduruyorlardı. Barutları da tükendikten sonra Ceremes Sokağı’na çekildiler… Versaycıların genelkurmayı Montmarte’ye gelir gelmez, esir aldıkları 43 erkek, 3 kadın ve 4 çocuğu, 18 Mart’ta generallerin kurşuna dizildiği duvarın önüne getirip diz çökmeye zorladılar. Çocuğunu kollarının arasında tutan bir kadın, diz çökmeyi reddetti ve yoldaşlarına şöyle bağırdı: ‘Bu alçaklara ayakta ölebileceğimizi gösterin!”

* * *

Tarihe “kanlı hafta” olarak geçen o günlerde 25 bin komüncü kurşuna dizildi. Bunların arasında 956’sı işçi olmak üzere 1051 kadın vardı. Yaklaşık 2 bin kadın ve 700 civarında çocuğun içinde olduğu 40 bin kişi de tutsak edildi.

Kadınlar, Komün için savaşırken kendi talepleri için de dövüştüler. Dini vesayetin kaldırılmasını, kadının eğitim olanaklarından yararlanmasını sağladılar. Kadınlar için sanat okulları, atölyeler açıldı. Ve kadınları da kapsayacak şekilde, her an geri çağrılabilir temsilciler seçildi.

Paris Komünü’ne önderlik eden kadınlar, bu ilk proleter devrimde belli başlı taleplerinin karşılanmasının mutluluğunu yaşadılar.

Sonuçta Paris Komünü yenilgiye uğradı, ama “galipti bu yolda mağlup.” Direnerek alınan her yenilgide olduğu gibi, geride kalanlara büyük bir öç alma duygusu bıraktılar. O yüzden Louise Michell, Elizabeth Dimitriyeva gibi kadın önderlerin “gözleri arkada” kalmadı!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …