2-7 Mart 1919- 3. Enternasyonal Kuruldu
Lenin ve Stalin’in önderlik ettiği 3. Enternasyonal, Moskova’da beş gün süren Kuruluş Kongresi’nin ardından resmen kuruldu. Kuruluşunun ardından yayınlanan “manifesto”da, “nasıl ki I. Enternasyonal gelecekteki gelişmeyi öngörmüş ve onun yolunu göstermişse, nasıl II. Enternasyonal milyonlarca proleteri toplayıp örgütlemişse, III. Enternasyonal’de açık kitle eyleminin, devrimi gerçekleştirmenin Enternasyonal’i, eylemin Enternasyonal’i olacaktır” deniyordu.
5 Mart 1953 – Stalin’in ölümü
“Lenin ışıktır, Stalin toprak. Ağır Rus toprağı… Tohumu, bir buğday tanesini aldı. Şimdi ne olursa olsun, ne kadar yağmur ve kar yağmazsa yağmazsın, o bu tohumu saklar, başak haline sokuncaya kadar onu bırakmaz.” Böyle diyor bir Yunan yazarı, Rus edebiyatçıları ile söyleşisinde.
Stalin’in ölümünün üzerinden tam 66 yıl geçti. Ama burjuvazinin Stalin’e kini ve saldırıları bitmedi. Sadece burjuvazi değil, her tür karşı-devrimci akım, ML’ye saldırıya, Stalin’le başladı. Stalin şahsında devrime ve sosyalizme düşmanlıklarını kustular. Çünkü Stalin, sosyalist inşanın önderi, faşizme karşı mücadelenin komutanıydı. Dünyanın üçte birini sosyalist kampa dahil eden, faşizmi ve burjuvaziyi yenilgiye uğratandı.
Tüm saldırı ve karalamaya rağmen, ezilen halkların, işçi ve emekçilerin Stalin’e besledikleri hayranlık ve sevgi bitmemiştir. Bunu SSCB dağıldıktan sonra, emperyalistlerin hegemonyasına giren devletlerin halklarında bile görmek mümkündür. Dahası, ABD destekli cihatçıların iç savaş çıkarıp yerle bir ettikleri Suriye’de, işgale karşı savaşan halkın elinde de Stalin’in fotoğrafları görülebildi.
Stalin’in ölümünün ardından Stalin’e saldırı ile birlikte devlet kapitalizmine dönüş, iç içe gerçekleşti. Stalin düşmanlığı öylesine körüklendi ki, Stalin’i savunmak büyük bir suç sayıldı, ölümle, sürgünle cezalandırıldı. Buna rağmen Stalin’i savunanlar hep oldu. Onu unutturmayı başaramadılar.
Stalin, Marks, Engels ve Lenin’in yanında ML’nin ustaları olarak tarihe kazınmıştır ve hiçbir kuvvet onu silemez. Ölümünün üzerinden 66 yıl geçmesine rağmen, bugün emperyalist işgale direnen her şehire “Stalingrad” deniyorsa, direnen her lider Stalin’e benzetiliyorsa, onun halkların mücadelesinde yaşadığını gösterir. Stalin, devrim ve sosyalizmin yükselişe geçmesiyle birlikte çok daha fazla anlaşılacak ve giderek artan oranda sahiplenilecektir.
İkinci emperyalist savaş döneminde SB’nin Dışişleri Bakanı olan Molotov’un ölmeden önce yaptığı söyleşide söylediği gibi; “Stalin’in Rusya tarihinde yerini alacağı zamanlar gelecektir. Moskova’da bir Stalin müzesi olacak. Mutlaka! İnsanlar dayatacak. Stalin’in oynadığı rol çok büyük. Eminim ki adı yeniden yükselecek ve tarihte görkemli bir yere sahip olacak.”
Çünkü “Stalin topraktır.” O toprağa gömülü tohumlar, birgün mutlaka boy verecek ve o toprağa kanını-canını verenleri yaşatacaktır.
9-12 Mart 1992- Boğaziçi İşgali
Zonguldak-Kozlu’daki maden ocaklarında yaşanan grizu patlaması sonucu 463 maden işçisinin gözgöre göre katledilmesi üzerine Genç Komünarlar, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nü işgal etti. Üç gün boyunca süren Boğaziçi İşgali, bina duvarlarını delerek içeri giren faşist devlet güçleriyle yaşanan 7 saatlik barikat savaşıyla sona erdi. 12 Eylül sonrası ilk politik işgal özelliği taşıyan Boğaziçi İşgali, diri diri gömülen maden işçilerinin haykıran sesi-soluğu oldu.
9 Mart 1952- Kollantay öldü
Sovyetler Birliği’nde kadın sorununda önemli çalışmalar yapmış olan kadın komünist Aleksandr Kollantay, Sevgi Bağları, Marksizm ve Cinsel Devrim gibi kitaplarıyla, yeni toplumun yeni kadınını tanımlamaya çalışmıştı.
10 Mart 1919- Spartakist hareketin önderlerinden Leo Joqiches katledildi.
11 Mart 2014- Berkin Elvan şehit düştü
Haziran direnişi sırasında kafasına aldığı gaz fişeği ile ağır yaralandı ve aylarca yaşam savaşı verdi. 15 yaşındaki bu fidan, Haziran direnişinin en genç şehidi oldu.
12-15 Mart 1995- Taş, yürek, barikat… GAZİ DİRENİŞİ
Gazi Direnişi, 12 Mart 1995’te Cemevi’ne yakın bir kahvehaneye düzenlenen kontrgerilla saldırısı ile başladı. Saldırı duyulunca, başta devrimciler olmak üzere halk sokağa çıktı ve tepkisini ortaya koydu.
Gazi, sınıfsal olarak işçi-emekçi kesimlerin oturduğu, Kürt-Alevi yoğunluğunun bulunduğu, anti-faşist mücadelenin yüksek olduğu sayılı semtlerden biridir. Kısa sürede binlerce kişi Cemevi’nin önünde toplanır. Saldırıda bir dedenin ölmesi, bir infial yaratmıştır adeta. Komünist ve devrimciler, “Katiller Karakolda!” sloganıyla kitlelere hedefi göstermiştir. Yakın bir tarihte bir simitçi, bu karakolda öldürülmüştür. Halkın polise karşı büyüyen öfkesi, bu saldırıyla birlikte taşar. Karşılarına çıkan polis otolarını taş yağmuruna tutarlar.
Karakolun önüne gelindiğinde, binlerce kişi karakolu taşlamaya başlar. Polis ise korku içinde kitlenin üzerine ateş açar. Başka semtlerden de kitleler, akın akın Gazi’ye gelmektedir. İçlerinde “bizsiz olmaz bu işler” diyerek Gazi’ye koşan ve orada şehit düşen Zeynep Poyraz da vardır.
Ertesi sabah karakol civarında çatışma yeniden başlar. Zeynep Poyraz’ın da şehit düştüğü çatışma, o gün yaşanır. İstanbul’un bir ucundan Gazi’ye koşan Zeynep, Gazi direnişindeki ilk şehidimiz olur. Bu olay, savaşma azmini daha da kamçılar.
Şehit ve yaralıların artması üzerine, caddelerde barikat kurulur. Herkes, etrafta ne bulursa getirip barikatları güçlendirmeye çalışır. Barikatların arkasında, nöbet sisteminden molotof yapmaya, basınla ilişkilerden bölgeye gelenleri yerleştirmeye varana dek her şey belli bir işbölümü içerisinde gerçekleşir.
Devrimci örgütlerden oluşan komite, taleplerini 4 maddede toplar: 1- Şehitlerimizin cenazeleri bize verilecek, 2- Gözaltındakiler serbest bırakılacak, 3- Sokağa çıkma yasağı kaldırılacak, 4- Asker ve polis Gazi’den çekilecek.
Devlet, direnişi kırmak için, Bülent Ecevit’i, Zülfü Livaneli’yi getirir. Ancak kitle, bunlara kanmaz. Bunun üzerine asker devreye girer. Alevi kitlesi üzerindeki Kemalizmin etkisini kullanmak isterler. Ancak devrimcilerin çabasıyla devletin bu kozu da boşa düşer. Komünistler tankın üzerine çıkarak kitleye seslenir, talepler karşılanmadan direnişin bitirilmeyeceğini duyururlar. Asker de direnişe müdahale etmekte çaresiz kalmıştır. Buna rağmen Cemevi yöneticileriyle görüşmeleri sürmektedir. Komitenin belirlediği dört talep kabul edilene kadar direnişin süreceği bir kez daha yinelenir.
Ve sonunda valilik, direnişçilerin taleplerinin kabul edildiğini duyurur. Cenazelerin yola çıktığı söylenir. Zafer çığlıkları yükselir bu kez Gazi sokaklarında…Cenazeler geldiğinde pankartlar hazırdır. Zeynep’i taşıyan arabayı çevirip üzerine orak-çekiçli bayrağı sererler ve tüm Gazi şehitlerini marşlarla sloganlarla uğurlarlar.
Gazi direnişi devam ettiği sırada, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında protesto gösterileri yapılmaktadır. Bunlardan biri de Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleşir. Bu gösteride polis, kitlenin üzerine ateş açar. Eylemin örgütleyicilerinden Hakan Çabuk ağır yaralanır ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirir. Hakan, Gazi direnişinde yitirdiğimiz ikinci yoldaşımız olur.
Gazi ve 1 Mayıs mahallelerinde toplam 23 kişi, bu büyük direnişte şehit düşerler. Ve geride büyük bir direniş destanı, kitlelerin sokağa çıkmasında büyük bir özgüven bırakır.
14 Mart 1883- Karl Marx öldü
Bilimsel sosyalizmin kurucusu, proletaryanın öğretmeni Marx öldü. Engels’le birlikte yazdığı “Komünist Manifesto” en çok çevrilen ve basılan eser oldu. Keza kapitalist ekonomiyi ortaya seren “Kapital” bugün hala geçerliliğini koruyan, her kriz dönemi yeniden okunan bir kitaptır. Marks’ın ölümünden sonra Engels, mezarı başında şunları söylemiştir: “Marx, her şeyden önce bir devrimciydi. Bu yüzden zamanının en çok karaçalınan adamı oldu. O bütün bunları, hiç aldırmaksızın, yoluna devam ediyor, çok zorunlu durumlarda yanıtlıyordu. Tüm dünyanın milyonlarca devrimci militanı tarafından sevilmiş ve aklanmış olarak öldü. Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!”
14 Mart 1930- Mayakovski öldü
Mayakovski, devrimin şairi, partili bir sanatçıdır. Sosyalist inşanın her aşaması onun dizelerinde dile gelmiş, sanatsal estetikle birlikte, kitlelerin anlayabileceği sadeliğe bürünmüştür.
16 Mart 1919- Sverdlov öldü
Yakov Mihayloviç Sverdlov, çok iyi bir örgütçü, gerçek bir doğal kitle önderiydi. Lenin onu “insan sarrafı” diye tanımlıyordu. Ekim devrimi gerçekleşene kadar ülke dışına hiç çıkmamış bolşevik önderlerdendi. Yaklaşık 15 yıl süren mücadele yaşamının yarısından fazlasını sürgünde ve cezaevinde geçirdi. Ve pekçok defa firar etti. Lenin onun için “ölen birisinin yerine bir kişiyi koyabilirsiniz, ama Sverdlov’un boşluğunu doldurmak için en az on kişi görevlendirmek gerekir” demişti.
16 Mart 1988- Halepçe Katliamı
Gerici Saddam diktatörlüğü tarafından Halepçe’de yaşayan beş bini aşkın Kürt, hardal ve fosfor gazından oluşan kimyasal silahlarla vahşice katledildi.
16 Mart 1978- İ.Ü. Beyazıt Katliamı
Polis destekli MHP’li sivil faşistler tarafından, üniversiteden çıkan öğrencilerin üzerine atılan bomba sonucu 7 devrimci öldü, onlarcası ağır yaralandı. Beyazıt Katliamı’nın işçi ve emekçilerde yolaçtığı öfke nedeniyle DİSK, 20 Mart’ta faşizme ihtar eylemi kararı aldı. Bu eylem, sınıfın düzenlediği politik gösterilerden biri oldu.
20-21 Mart 1937- Dersim direnişi başladı.
28 Mart 1940- Auschwitz toplama kampı kuruldu
Toplama kampları, Alman faşizminin vahşetini en çarpıcı haliyle gösteren mekanlardır. Hem Alman topraklarında, hem işgal ettiği ülkelerde en ağır işkenceler gerçekleştirildi. Milyonlarca insan, tekeller için bedava işgücü ve kobay olarak kullanıldı; gaz odalarında öldürüldü, fırınlarda yakıldı. Auschwitz, bu kampların içinde en vahşi olanıydı.
30 Mart 1972- Kızıldere Direnişi
Denizlerin idamını önlemek amacıyla üç İngiliz teknisyeni kaçıran THKP/C ve THKO’nun önder kadroları, kuşatıldıkları Kızıldere’de, “dönmeye değil, ölmeye geldik” şiarıyla yiğitçe çarpışarak şehit düştüler.
31 Mart 1965- ABD’nin Vietnam İşgali
Vietnam direnişinin büyümesi ve ABD ordusuna kayıplar verdirmeye başlaması, tüm dünyada büyük anti-emperyalist eylemlerin başlamasına yol açtı ve ’68 hareketini tetikleyen bir rol oynadı.
Mart ayında şehit düşen İhtilalci Komünistler
24 Mart 1983- Mehmet Ali Doğan, Aslan Tel
4 Mart 1992 – Eralp Yazar
İzmir’de kuruluş yıldönümü için düzenlenen bir korsan eylemde çatışarak şehit düştü. İhtilalci komünist hareketin 90’lı yıllardaki atılımında öne çıkan kadrolardan biriydi ve kısa zamanda gelişerek İsmail Cüneyt müfrezesinde yer almıştı.
13 Mart 1995 – Zeynep Poyraz
30 Mart 1995 – Hakan Çabuk
Gazi’de patlak veren büyük anti-faşist direnişte Zeynep Poyraz, direnişin ikinci günü polisin açtığı ateş sonucunda şehit düştü. Hakan Çabuk ise, kendi bölgesi olan Ümraniye-1 Mayıs mahallesinde Gazi için yapılan eylemde polis kurşunlarıyla katledildi.
24 Mart 1984- Sefaköy direnişi
“Nerede boşluk varsa, oraya koşmakta hiç tereddüt etmeyenlerden”di Mehmet Ali. “Kaçmalarla, göçmelerle tozarken Avrupa yolları”, Adana il komitesine koşar adımlarla gitti.
Sefaköy Direnişi’nde, Aslan Tel yoldaşı ile birlikte İsmail’in önüne geçip bedenini siper eden, bir eylem hazırlığı için İstanbul’a çağrılan Mehmet Ali’den başkası değildi.
İsmail Cüneyt, ateş açarak çemberi yarıp çıkarken, iki yoldaş bu granitten kaleyi zaptederek şehit düştüler.
İsmail’in komutasındaki Sefaköy direnişi, üç işkencecinin de ölmesiyle sonuçlanmıştı. Hem de faşist generallerin meydanlarda “ezdik-biçtik” diye nutuk attıkları bir dönemde, 1983 yılının Mart ayında… Baharda toprağa düşen tohum oldular…
Bir yıl kadar sonra, bir tesadüf sonucu bulduklarında, aynı gece “gözaltında kaybettiler” İsmail Cüneyt’i. Kurşuna dizdiler hunharca…
İsmail Cüneyt, Mehmet Ali Doğan ve Aslan Tel’den oluşan ihtilalci komünist müfreze, Sefaköy’deki evi granitten bir kaleye dönüştürdü. Tıpkı 12 Eylül’ün ilk günlerinde Osman Yaşar Yoldaşcan’ın Bağcılar’daki inşaatı çevirdiği gibi…
12 Eylül’ün hakimiyetini tamamen kurduğu, devrimin yenilgisinin kesinleştiği o günlerde, bir avuç kır çiçeği, “dövüşenler de var bu havalarda” dedi ve bir kez daha Sefaköy’le sarstı ülkeyi.
Sefaköy, faşist cuntaya karşı direnişin bitmediğini, ihtilalci komünistlerin mücadeleyi kesintisiz sürdürdüklerini gösterdi. Şairin dediği gibi “Eğer çivi yapılmış olsaydı bu adamlardan / Daha sağlamı bulunmazdı onlardan…”