Sefalet eken öfke biçer! ÖFKEYİ EYLEME DÖNÜŞTÜRELİM!

Doğanın ve toplumun canlandığı bahar aylarına girmiş bulunuyoruz. Mart ayı ile birlikte doğadaki canlanış, onun bir parçası olan insanı da etkilemiş, uyandıran, harekete geçiren bir rol oynamıştır.

Bir direniş efsanesi Newroz’un bu ayda gerçekleşmesi tesadüf değildir. Toplumsal olaylar açısından da böyledir. Paris Komünü’nden 8 Mart’a, tarihe damga vurmuş birçok direniş yaşanmıştır. Bizde de Gazi’den Kızıldere’ye direnişle anılır Mart ayı…

* * *

Bu sene Mart ayına krizin yarattığı ağır sonuçlarla giriyoruz. En başta işsizlik sürekli artıyor. Hemen her gün, işçiler üçer-beşer atılıyor. Tepkiyi büyütmemek ve duyulmasını önlemek için bu yöntemi kullanıyorlar. Ancak toplamda devasa boyutlara varan işsizliği örtbas etmeleri mümkün olmuyor.

Resmi rakamlara göre 4 milyon civarında gösterilse de (ki bu da büyük bir orandır) gerçekte 6.5 milyon kişi işsizdir. Son dönemde bir işe girmek için onbinlerce kişinin başvurması ve saatlerce kuyrukta beklemeleri, durumun vehametini ortaya koymaktadır.

Bunların arasında gençler çok önemli bir yer tutuyor. Her 4 gençten biri işsiz durumda. Özellikle üniversite mezunu gençlerde işsizlik oranı çok yüksek. Ekonomik zorluklardan dolayı 5 yıl içinde 1 milyondan fazla öğrenci, kaydını dondurmuş ya da okuldan ayrılmış. Okuyabilenler ise kapağı yurtdışına atmaya çalışıyor. “Beyin göçü” en fazla üniversite mezunlarında görülüyor.

Ayrıca işsiz kaldığı için bunalıma sürüklenen, intihar eden gençlerin sayısında artış var. Uyuşturucu kullanımı ilkokula kadar inmiş durumda. Sözde dindar olan AKP hükümetleri döneminde uyuşturucudan fuhuşa kadar her tür kötü alışkanlık zirve yaptı. Cehaletin övüldüğü ve toplumu cahil bırakmak için her şeyin yapıldığı bir sistemden başka ne beklenebilir ki?!

* * *

İşsizlikle birlikte doğal olarak açlık da başgösteriyor. Patlayan gıda fiyatlarını aşağıya çekmek adına, şehir merkezlerinde kurulan “tanzim satış” kuyrukları, bunun en açık resmi…

İnsanlar, çoğu çürümüş üç-beş kilo soğan ve patates almak için saatlerce bekliyor. Pazar yerleri fiyatları bakıp şaşkına uğrayan ve doğru-düzgün bir şey almadan çıkan insanlarla dolu. Akşam saatlerinde pazarcıların attıkları çürükleri toplayanların sayısı hızla artıyor. Halk gerçek anlamda açlıkla karşı karşıya…

“Taşı eksen yeşerir” denilen bu verimli topraklar, ya çoraklaştırıldı ya da inşaata kurban edildi. Emperyalist tekellere kar alanı sağlamak için tarım ve hayvancılık bitirildi. Saksıda bile yetişen soğan ve patatese kadar her şey ithal ediliyor. Döviz yükselince fiyatlar da fırlıyor. Keza mazottan gübreye girdilerdeki her artış, gıda fiyatlarına doğrudan yansıyor.

Bunu “tanzim satış” gibi palyatif önlemlerle çözmek mümkün değil. Zaten onların ömrünün de “iki ay” olacağı söylendi. Yani seçime kadar… Seçimden sonrası, tufan…

* * *

Seçimlere sayılı günlerin kaldığı bir dönemdeyiz. Son yılların belki de en sönük seçim dönemi yaşanıyor. Çünkü insanlar iş ve aş derdinde. Bunu da seçim mitingleri dahil her yerde haykırıyorlar.

Kitle desteğini kaybettiğinin farkında olan Erdoğan, neredeyse ilçe ilçe dolaşıp miting yapıyor. Ama gittiği her yerde “açız” diyen “iş istiyoruz” diyen insanlarla karşılaşıyor. Bunları kimi zaman “provokatörlük”le suçluyor; kimi zaman da “patates, soğan, patlıcan” diye dalga geçerek, “bir merminin fiyatını biliyor musunuz” diyor. Tıpkı Fransız Devrimi sırasında “ekmek istiyoruz” diyenleri, “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözüyle karşılayan kraliçe gibi…

Bunlar, aynı soydan geliyor. Önceki yaşamı ne olursa olsun, sarayda yaşamaya başlayanın, halktan ne kadar kopacağını gösteren çarpıcı bir durumdur bu. Çünkü sarayda yaşayan kulübede yaşayanın halinden anlamaz. Bu dün de böyleydi bugün de…

Açlığa karşı savaşı öne çıkarır, şoven propagandayla halkı doyurmaya çalışırlar. Sofraya ekmek yerine mermi koyarlar. Ama insanlar mermiyi yiyemez. Devrimler, açlık çeken insanların, egemenlerin savaşında ölmeyi reddetmesiyle başlamıştır.

Açlığa karşı savaşı öne sürenlerin karşılaşacağı son budur. Bu “son”u yaklaştırmak ise, bizim elimizdedir.

* * *

Krizle birlikte artan işsizlik ve açlık; ne savaş propagandası ne de seçim aldatmacası ile giderilebilir. Halk zaten seçim yorgunudur. Her yıl kurulan sandıklara “bir umut” diye gitmekten ve her defasında hayal kırıklığı yaşamaktan bıkmıştır. Seçim/seçmen/sandık hileleri, idare ve yargı kurumlarının haksız, hukuksuz, gerçekdışı kararlarıyla sonucu belli seçimlerden gına gelmiştir artık…

Böyle bir seçim sistemini ve yapılan her tür hileyi, saldırıyı içine sindiren muhalefet partileriyle varolan tabloyu değiştirmek mümkün değildir. Kitleler kendi deneyimleriyle gerçekleri görmekte ve giderek sandıktan uzaklaşmaktadır.

Sadece AKP-MHP blokunu değil, faşizmi yıkacak olan, halkın gücüdür. Krizle birlikte artan öfke, eyleme dönüştükçe, yıkılışları hızlanacaktır.

Mart ayı, direniş ayıdır. Tarihteki direniş günlerine, bir yenisi daha eklenebilir. Faşizm halkın kışıdır. Önümüz ise bahar…

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …