Erdoğan’ın ülke ekonomisini teslim ettiği damadı Berat Albayrak, 10 Nisan günü “Ekonomide reform paketi”ni açıkladı. Uzun zamandır açıklanacağı duyurulan ve sürekli ertelenen paket, seçim sonrasının kargaşası içinde ortaya atılıverdi. Yaşanan ekonomik kriz içinde, krize çare olmayacağını, ekonomiyi düzeltmeyeceğini kendilerinin de iyi bildiği program, tam da beklendiği gibi boş vaatlerden ileri gitmedi.
Bütün paketten geriye kalan ise, işçi ve emekçilerin kıdem tazminatına ve emeklilik güvencesine göz dikileceği; ayrıca yeni vergilerle kitlelerin daha da yoksullaştırılacağı oldu.
Kıdem tazminatının gaspı ve
zorunlu bireysel emeklilik
Bugüne kadar ne zaman kıdem tazminatına saldırmak isteseler, işçi ve emekçilerin büyük bir tepkisi ile karşılaştılar. Devletin kıdem tazminatını gaspetme çabası, en gerici sendikanın bile karşı çıkışına sebep oldu. İşçilerin pek çok yasal hakkı gaspedilmiş olmasına rağmen, kıdem tazminatı konusunda kolay kolay adım atamıyorlar, atamayacaklar.
Çalışanlar için kıdem tazminatı iki önemli misyon taşıyor. Birincisi, işgüvencesi anlamına geliyor. Patronun kolayca işçi çıkarmasını engelliyor. İkincisi, işten çıkartıldığında, elinde birikmiş bir para bulunuyor.
Devlet bu konuda işçi ve emekçileri ikna etmek için parlak söylemler kullanıyor; yeni fon sistemiyle daha karlı olacağına dair demagojiler üretiyor. Ancak “fon” kelimesinin “soygun” anlamına geldiğini herkes iyi biliyor. Bugüne kadar çalışanlardan kesilerek “fon”larda biriktirilen tüm paralar patronlara peşkeş çekildi. Geriye kalan kırıntılar oldu. Bu nedenle kıdem tazminatı, sendikalar tarafından “kırmızı çizgi” ilan edildi.
İkinci saldırı noktası ise zorunlu BES oldu. BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) ilk olarak daha esnek bir biçimde yürürlüğe sokuldu. Tüm çalışanlar sisteme dahil edildi; isteyene iki ay içinde sistemden çıkma hakkı verildi. Zaten kısıtlı olan ücretlerinden bir de devlete kesinti yapılmasını istemeyen işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğu sistemden çıktı.
Ama devletin BES’ten iki yönlü karı var. Birincisi, BES kesintileriyle sigorta şirketlerine kaynak yaratmış oluyorlar. İkincisi, toplanan para AKP hükümetinin yandaşlarını finanse etmesi için kullanılıyor.
Damat Albayrak’ın açıkladığı reform paketinde, kıdem tazminatının gaspı ile zorunlu BES sayesinde toplancak paranın, “milli gelirin yüzde 10’unu bulması” hedefleniyor. Bu kadar devasa bir paradan vazgeçmek istemiyorlar.
Elbette işleri o kadar kolay olmayacak.
Yeni vergiler, yeni soygun
Damat Albayrak’ın açıkladığı programda yeralan unsurlardan biri de yeni vergiler oldu. Ancak bu konuda söyledikleri, birbiriyle çelişik ifadelerdi. Bir taraftan dolaylı vergilerin azaltılacağını söyledi; diğer taraftan “vergiyi tabana yayacağız” dedi. Bir taraftan “gelire göre artan oranlarda vergilendirme” derken, diğer taraftan “mükellef dostu bir vergi sistemi” söylemini kullanarak “sermaye dostu” bir yaklaşım içinde olduğunu gösterdi.
Bu söylenenlerin herbiri, işçi ve emekçilerin ödeyeceği vergilerin artacağının göstergesi. Dolaylı ya da dolaysız, devletin vergi gelirleri içinde en büyük pay yine halktan toplanan vergiler olacak. Devlet patronları korumaya, patronlar vergi kaçırmaya devam edecek.
Sermayenin çıkarları için
Pakette açıklanan her başlık, sermayeyi korumayı, rahatlatmayı, yeni peşkeş kaynakları yaratmayı hedefliyor.
Kamu bankalarına 28 milyar liralık bir sermaye katkısından sözediyor. Kamu bankaları, AKP hükümetinin çıkarları doğrultusunda belli kesimlere kaynak aktaran bir kasa konumunda. Mesela Demirören, Doğan grubunun gazete ve dergilerini satın alırken, Ziraat Bankası’ndan çok uygun koşullarda kredi almıştı. Öyle ki, asgari ücretli bir işçi bile, Ziraat Bankası’nın sağladığı o kredi koşulları ile Doğan Basın Grubu’nu satın alabilirdi. Demirören, cebinden tek kuruş para çıkmadan, satın aldığı gazete ve televizyonların gelirleri ile kredi borçlarını çok rahatlıkla ödeyebilecek koşullarla, devasa bir basın-yayın kurumunu ele geçirmişti. AKP hükümeti, önemli bir basın-yayın grubunu kendisine yandaş hale getirmek istemiş, Ziraat Bankası da parayı ödeyerek bunu sağlamıştı.
Şimdi, AKP’nin özel kasası gibi davranan bu bankalara para basmanın ekonomiye herhangi bir faydasının olmayacağı ortada.
Kitlelerin en fazla tepkisini çeken gıda fiyatlarındaki artış konusu da damat Albayrak’ın paketine girmiş durumda. “Tarımda Milli Birlik Projesi” adında bir program açıklanacağını söyleyen Albayrak, “kooperatifçiliğin” merkezde olacağını söyledi ve “Sera Anonim Şirketi” adında taze sebze-meyve fiyatları için düzenleme yapılacağını belirtti. Sebze-meyve fiyatlarını “zabıta ekonomisi” ile indirmeye çalışan, ya da 3 liraya aldığı sebzeyi 2 liraya satan; her durumda da küçük üreticiyi yokeden AKP hükümeti, tarımla ilgili somut bir politikasının olmadığını ortaya koydu.
Diğer taraftan, Dersim-Ovacık’ta yaşanan kooperatifleşme örneğinin, AKP kitlesine kadar ulaşan bir merak ve sempati unsuruna dönüşmüş olması üzerinden de “kooperatifçiliği” söylem düzeyinde kullanmaya başladı.
Laf çok, icraat yok
Programın geri kalan kısmında bolca popülist söylem var. Katma değeri yüksek üretim gerçekleştirmek, finansal sistemi güçlendirmek, sorunlu kredilere çözüm bulmak, borçları yeniden yapılandırmak, tasarrufları artırarak dış finansmana bağımlılığı azaltmak, ihracatı artırmak, sanayiyi “millileştirmek”…
Erdoğan’ın seçimler öncesinde “yatay mimari”ye önem vermek, kentlerde betonlaşmayı durdurmak, yaşanabilir kentler yaratmak gibi vaatleri peşpeşe sıralaması gibi, damat Albayrak da sermayenin hoşuna gideceğini düşündüğü unsurları sıralıyor. Somut olarak bu “projeler”in nasıl hayata geçeceğini ise boşlukta bırakıyor.
Pakette somut olan tek unsur, kıdem tazminatının gaspı ile zorunlu bireysel emekliliğin hayata geçmesi konusundaki niyetleridir. Ancak bu da, kitlelerin mücadelesine çarpacaktır.