Çorlu tren kazasında ölenlerin ailelerine polis saldırısı

Çorlu’daki tren kazasının yargı sürecinin geçiştirilmesine tepki gösteren aileler, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak için girişimde bulunduklarında, polis saldırısı ile karşı karşıya kaldılar. Yakınlarını kaybetmiş olmanın acısını yaşayan aileler, bir de polis şiddetine maruz kaldılar.

 

Mahkemede devlet aklanıyor

Çorlu’da 8 Temmuz 2018 tarihinde gerçekleşen tren kazasında 25 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. Kaza, kapitalizmin kar hırsından kaynaklanıyordu.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası, katliamın hemen arkasından yaptığı açıklamada, bir heyet oluşturduklarını, ancak bu heyetin olay yerine yaklaşmasına izin verilmediğini duyurdu. Öyle ya, işin uzmanları inceleme yaptığında, gerçek suçlular ortaya çıkacaktı. Devlet de bunu istemiyordu.

Ama salt fotoğraflarda görünen tablo ile, bugüne kadar demiryollarında uygulanan politikalarla birleştirildiğinde, katliamın sebeplerini bulmak zor değildi. TMMOB’un bu verilere dayanarak yaptığı açıklamada, sözkonusu demiryolunun travers-zemin bağlantısı tekniğine uygun yapılmamış olduğu, özellikle demiryolunun alt yapısının sorunlu olduğu, bilim, fen ve mühendislik açısından birçok yanlışı içerdiği ifade edildi.

Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) de yaptığı açıklama, “demiryolu bekçiliği” uygulamasının beş yıl önce kaldırılmış olmasına dikkat çekti. Demiryolu bekçileri, sorumlu oldukları hatlarda günlük olarak kontrol ve bakım yapan çalışanlardı. Beş yıl önce, -yerine başka bir denetim ve gözetim sistemi kurmadan, bu görevi üstlenecek yeni bir mekanizma yaratmadan- kaldırdılar bu uygulamayı. Oysa demiryolu bekçileri, gün boyunca sürekli olarak hatları gezerler, tokmağa benzer bir aletle tek tek traversleri kontrol ederler, özellikle hava koşulları kötüleştiğinde, bu bakım ve kontrol işlerini sıkılaştırırlardı. Herhangi bir traverste gevşeme, altındaki dolgu malzemesinde bozulma fark edildiğinde, anlık olarak müdahale edilir ve sorun giderilirdi.

Buna karşın Çorlu’daki kazanın ardından Ulaştırma Bakanı Ahmet Aslan, “en son Nisan ayında bakım yapıldı” dedi. Yani kazadan aylar önce! Ve Aslan, aylar öncesinde yapılan bu bakımla övünüyordu! Sadece bu bile, konuya dair hiçbir şey bilmediğini gösteriyordu.

Demiryollarını güvensiz hale getiren ve kazaya yol açan bir başka unsur ise, 2013 yılında yürürlüğe giren bir kanundur. Demiryolu hizmetlerinin özelleştirilmesini öngören bu kanun, Yüksek Hızlı Tren hatları dışındaki demiryolu hatlarını kaderine terketmiştir. 162 yıldır bu topraklarda edinilmiş deneyimler ve birikimler yok edilerek, demiryolları bakımsızlığa, uzman kadro eksikliğine mahkum bırakılmıştır.

Bu özelleştirme yasası, demiryollarına kar amacıyla giren özel sektörün, “maliyetten kısma” adına denetim ve uzmanlık konularından taviz vermesini kolaylaştırmış; böylece demiryolu taşımacılığında, “güvenlik”, “kar”a feda edilmiştir.

TCDD’ye niteliksiz-siyasi kadro atamaları, mühendisliğin ve liyakatın küçümsenmesi, her düzeydeki uzman kadro kıyımı, bakım ve tamir atölyelerinin hizmet dışı bırakılması, tesislerin bozulması gibi unsurlar da, yine aynı özelleştirme yasası ile ortaya çıkan sonuçlardır. Ve 8 Temmuz günü yaşananların bir kaza değil, açıkça altyapısı hazırlanan bir katliam olduğunu göstermektedir.

Devletin örtbas etmeye çalıştığı gerçek budur. Çorlu kazası sonrasında sadece dört TCDD çalışanına dava açılmış; TCDD yöneticileri, ulaştırma bakanlığı, imza yetkisi olan yöneticilerin tümü ise aklanmıştır.

 

AYM önünde saldırı

Aileler haftalardır Çorlu Adliyesi önünde “Adalet Nöbeti” gerçekleştiriyorlardı. Bir yandan bu nöbeti Ankara’ya AYM (Anayasa Mahkemesi) önüne taşımaya karar verdiler. Diğer yandan, Şubat ayında yapılan mahkemede, yetkililer hakkında verilen takipsizlik kararı konusunda da AYM’ye başvuru yapmak istediler. Bu iki nedenle, Çorlu’da yakınlarını kaybetmiş acılı aileler 12 Haziran günü AYM önünde toplandılar. AYM’ye başvurudan önce açıklama yapmak isteyen ailelere, ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği), SHD (Sosyal Haklar Derneği) ile TİP Hatay Milletvekili Barış Atay ve CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel de destek verdi.

Aileler açıklamaya başlamadan polis müdahalesi geldi. Aileleri kalkanlarla karşı kaldırıma sürüklediler. Bu sırada hem aileler hem de avukatlar darpedildi. Ardından plastik mermi ile saldırı gerçekleştirildi.

Çocuklarını-torunlarını kaybeden yaşlı-başlı insanların içinden fenalaşanlar oldu. Bir kişi de gözaltına alındı.

Saldırılara rağmen, kararlılıkla direnen aileler, basın açıklamasını gerçekleştirdiler. Basın açıklamasında, yaşanan katliama rağmen devletin ilgisizliği, sürece yayma ve gerçekleri örtbas etme çabaları protesto edildi. Sorumluların yargılanması istendi.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …