SETA-MİT’in gazeteci raporu

SETA adlı strateji kuruluşu, 8 Temmuz günü “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” adıyla bir raporu kamuoyuna açıkladı. Yabancı basın kuruluşlarının Türkçe yayın yapan bölümlerinde çalışan gazetecileri hedef alan bir rapordu bu. “Uzantı” dediği gazeteciler hakkında krokiler hazırladılar, “suç ağları” çizdiler; internet paylaşımlarını dosyaladılar; yazdıkları yazıları, yaptıkları haberleri “suç unsuru” olarak listelediler. Bu gazetecileri açıkça “casus” olmakla suçladılar.

Tek tek kişiler olarak hangi gazetecinin, hangi siyasetçinin, hangi yardım kuruluşu çalışanının “casus” olduğunu bilmemiz mümkün değildir elbette. Ancak SETA’nın hazırladığı raporun amacı da “casus”ları tespit etmek değil! Buradaki amaç, basın üzerindeki baskı ve kuşatmayı artırmak, gazetecileri korkutmak, sindirmektir. Korkutamadıkları gazeteciyi de gözaltına alacaklarının ilanıdır.

SETA adlı kuruluşun ne olduğuna bakmak, raporun hedefini daha net ortaya çıkarıyor zaten. AKP’nin medyayı ele geçirme operasyonunun bir parçası olarak kurulmuş bir vakıf SETA. Kurucuları arasında, şimdi cumhurbaşkanı sözcülüğünü yapan İbrahim Kalın da var. Sözkonusu raporun ise siyasi bir çalışma olmadığı ortada. Üslubu, kullanılan kavramlarıyla, bir MİT raporu olduğu anlaşılıyor. Gerçekte MİT tarafından hazırlanmış, üzerine SETA logosu eklenip piyasaya sürülmüş bir rapor. Ya da MİT’in gözaltı listesi denebilir. Eğer yoğun bir tepki gelmemiş olsaydı, birkaç gün içinde bu gazetecilere dönük operasyonların başlaması işten değildi.

Medyanın büyük bir bölümününün AKP tarafından ele geçirilmiş olduğu biliniyor. “Havuz medyası” olarak da bilinen gazete ve televizyonların toplam medyanın yüzde 90’nını oluşturduğu da… Ancak bu gazete ve televizyonları izleyen, okuyan yok! Yayınları inandırıcılığını ve güvenilirliğini kaybetmiş durumda, kitlelerde karşılık bulmuyor.

“Havuz” kanallarında saatlerce yer verilen Binali Yıldırım, 23 Haziran seçimleri öncesinde “sesimi duyuramıyorum, kendimi ifade edemiyorum” derken bir gerçeğe işaret ediyordu. Sayıları son derece az olsa da, Erdoğan’a muhalif bir yayın çizgisi izleyen, ya da en azından “yandaş” olmayan yayınlar ve yabancı medyanın Türkçe yayınları, “havuz” medyasından çok daha etkili çünkü.

SETA raporuyla amaçlanan; Erdoğan’a karşı yayın yapan tek bir basın-yayın organının kalmamasıdır. MİT raporu ortaya serilsin, korkan korksun saf değiştirsin, korkmayan gözaltına alınsın, tutuklansın, saf dışı bırakılsın!!!

Bugüne kadar yaptıkları da bu değil miydi zaten. AKP döneminde başta devrimci-demokrat gazeteciler olmak üzere yüzlerce gazeteci hapse atıldı, onlarca gazete-dergi-televizyon kapatıldı, hatta çoğunun mal varlığına el konuldu. Özellikle devrimci-demokrat yayın organlarında yazılan yüzlerce yazı için soruşturma açıldı. Dergimizin yazı işleri müdürü de dahil olmak üzere birçok devrimci gazeteci tutuklandı. Halen yüzlerce gazeteci, hapishanelerde yatıyor.

Burjuva basından bile onlarca gazeteci meslekten atıldı-ayrıldı, bazıları yabancı medya organlarında yer buldu, bazıları ise tamamen işsiz kaldı.

Bugün saldırının artık yabancı medyada çalışan Türkiyeli gazetecilere kadar uzanmış olması, artık bu dönemin sonunun geldiğini yeni bir göstergesidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …