Torba yasada, madenciye hak yok

madenci-ofkeliyiz

13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da yaşanan ve en az 301 madencinin ölümüne neden olan katliamın ardından birçok şey yazıldı çizildi. Şimdi ise Soma gündemin alt sıralarına doğru kayarken, bizler her geçen gün yeni işçi katliamlarına tanık oluyoruz. İş cinayetleri kapitalist sistemin bir parçası olarak en vahşi şekliyle yaşanıyor. İş cinayetlerini önlemenin yolu, kapitalist sisteme karşı kalıcı bir örgütlülük kurmaktan geçiyor.

Her gün Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinde işçiler iş cinayetine kurban gidiyor. Türkiye özelinde baktığımızda her ay bir Soma’nın yaşandığını görürüz. Şırnak’taki madenler ve çalışma koşulları Soma ve Zonguldak’tan bin kat daha beter durumda. Şırnak’ta kuyu sistemiyle çalışan ve 80 cm çapındaki borulardan yerin 150-200 metre altına ince bir halatla sarkan işçiler, yine aynı halatla yukarı çıkıyor. Her an yeni Soma’lar yaşanabilir.

2014 yılının ilk 8 ayına baktığımızda, Soma katliamında kaybettiklerimiz dışında 30 madenci daha hayatını kaybetti ve kaybetmeye de devam ediyor. Yapabileceğimiz sadece katliamın gerçekleşmesinin ardından olay yerine gitmek ya da istatistik tutmak olmamalı. Böylesi katliamların önüne geçebilmeliyiz. İşçiler sürekli bilgilendirme, bilinçlendirme, eğitim ve en önemlisi güçlü bir örgütlülüğe ihtiyaç duyuyor.

 

Somalı madenci örgütsüzlükten yakınıyor

Soma’da katliamdan kurtulan madenci bir arkadaşımızla tekrar iletişime geçtik. Bize madenlerin gerekli düzenlemeler yapılmadan açıldığını ve işçilerin çağrıldığını söylüyor. Katliamın gerçekleştiği madenin dahi açıldığını, henüz üretime başlamadığını ama yakında başlayacağını öğreniyoruz. Üretimin yapılmadığı madende, üretim dışında çalışan işçiler tekrar çağrılıyor. Ocak ayına kadar maaş alacak olan işçiler, işsiz kalma korkusuyla tekrar madene inmek zorunda kalıyor. Hem de madenlerde herhangi bir iyileştirme olmadan!

Madenci arkadaşımızın en çok üzüldüğü konu, henüz güçlü bir örgütlülüğün oluşturulamamış olmasıydı. “Çok kişi, kurum geldi, ama şimdi kimse yok” diyordu ve gelinen durumu şöyle anlatıyordu: “Sendikalar eğitim vermeye çalışıyor ama yetersiz kalıyor. Başlarda bizim çıkarlarımızı gözetecek yeni örgütlenmeler oluşuyor gibiydi, ama yeterince başarılı olamadılar. Eksik kaldılar, yetersiz kaldılar. Tamamıyla bizim hakkımızı savunacak bir sendikaya, örgütlülüğe ihtiyacımız var.”

Görüldüğü gibi işçilerin ihtiyaç duydukları şey, böylesi katliamların önüne geçecek bir bilinç ve örgütlülük düzeyi yaratılması ve bunda sürekliliğin sağlanması…

 

Torba yasa çorba oldu

Bu süre zarfında devlet ve burjuvazi, işbirliği içerisinde çalışmaya devam etti. Madencilere ‘müjde’ diyerek, aslında yaşanan öfkeyi bastırmak için “torba yasa” çıkarttılar. Zaten devletin salt işçilerin çıkarına yasa hazırlaması beklenemezdi.

‘Torba Yasa’ dedikleri -ki aslında ‘Çorba Yasa’- ne madencilere ne de genel olarak işçilere, iddia edildiği gibi müjde niteliğinde bir gelişme sağlamadı. İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 11 Eylül 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Mayıs 2014’ te 60 madde olarak Meclis’e sunulan Torba Yasa 146 madde olarak genişletildi. En az 134 kanunda ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıldı. Fakat adı ‘İş Kanunu’ olmasına rağmen, yasada İş Kanunu’nda değişiklik yapılan madde sayısı sadece 8 iken; 134 ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamenin yüzlerce maddesinde değişiklik yapılıyor.

Madenciler için yapılan düzenlemelerde en çok öne çıkartılan, haftalık çalışma süresinin 36 saate düşürülmesi olurken, toplam çalışma süresinin net olarak belirtilmemesi bu düzenlemeyi muğlaklaştırıyor. Çünkü bu 36 saatin yeraltındaki çalışma süresi olduğu düşünülürse; işçilerin farklı alanlarda ne kadar çalıştırılabileceğine dair bir şey belirtilmemiş oluyor ve ucu açık çalışma saatlerinin önünü açıyor.

Madenci maaşlarında kısmi iyileştirme sözkonusu; ancak maden patronları buna cevabı Zonguldak’ta bir anda işçi kıyımı gerçekleştirerek verdiler zaten.

Madenciler için hayati bir öneme sahip olan işçi sağlığı ve güvenliği konusunda da herhangi bir adım atılmış değil. Nitekim maden işçilerinin olası kazalarda yaşamlarını güvenceye alacak olan “yaşam odaları”nın zorunlu hale getirilmesi için verilen öneri, bizzat AKP tarafından reddedildi.

Aslında tüm bu sorunların temelini oluşturan ve madenciler özelinde tüm işçilerin hayatını çekilmez kılan taşeron, özelleştirme ve rödovans gibi uygulamalar kaldırılmadığı gibi, yasalarla daha da bir güvence altına alınıyor.

 

Rödovansın kendisi rödovansa karşı!

Madencilerin sıkıntılarını giderme iddiasıyla çıkarılan yasa, madencilerin hayatına ve çalışma koşullarına herhangi bir iyileştirme getirmedi. Tersine, Zonguldak’taki madenciler, yasanın ilk mağdurları oldular. Torba yasanın yürürlüğe girmesinin ardından Zonguldak’ta 22 maden, üretimi durdurdu. 4 bin 500 maden işçisi, vardiya çıkışı işsiz kaldığını öğrendi. Bu aslında Torba Yasa’nın bahanesiyle patronların işçiler için küçücük bir iyileştirmeyi dahi kabul edememesinin göstergesidir. Yapılan lokavt uygulaması, üretimi durduran patron olunca, ‘Milli Güvenlik’ için hiçbir tehlike arz etmiyor! Bu madenler kamudan, üretim taahhüdü ile kiralanmış olsa dahi!..

Torba Yasa’da, yüksek risk taşıyan madencilik işkoluyla ilgili iş cinayetlerinin önlenmesine ilişkin hiçbir düzenleme bulunmazken, dikkat patron mağduriyetine çekiliyor. Bir yandan Zonguldak’ta maden patronları, “işçilerin haklarında gözümüz yok” derken, diğer yandan binlerce işçiyi işsiz bırakabiliyorlar. İşletme sahipleri, madenciler için, ücretlerinin asgari ücretin iki katından az olamayacağı düzenlemesini karlarına tehdit olarak görüyorlar. Üstelik kendileri ve aileleri için başka çalışacak alan olmayan madencilerin nasıl geçineceklerini umursamıyorlar.

Bahane ettikleri rödovans sistemi ile ilgili ise, çıkarılan yasalarla herhangi bir değişiklik yapılmıyor. Rödovans sözleşmeleri zaten maden sahalarının devri aşamasında gerçekleşiyor, son düzenlemede bu sözleşmelere bir müdahale yapılmıyor.

Maden ocaklarının tümü devletin mülkiyetinde, ama rödovans sistemiyle özel şirketlere kiralanmış durumda. Böylece bütün maden patronları, devletin taşeronu olarak çalışıyor. Tıpkı Mecidiyeköy’de 10 işçinin katledildiği Torunlar Center’a ait gökdelenin tapusunun TOKİ’de olması gibi, madencilikte de asıl patron, yasal sorumlulukları devlete bırakıyor, karı ise kendisi alıyor.

Rödovans sisteminde ikili bir uygulama var. Soma’da çıkarılan kömürü devlet olduğu gibi satın alıyor. Net ve oldukça karlı bir fiyat üzerinden, taş toprak ne varsa torbaya doldurulmuş halde gelen kömürü devlet alıyor. Zonguldak’ta ise, patronlar kömürü kendileri pazara çıkarıyorlar, ancak çıkardıkları kömürün tonu başına devlete ödeme yapıyorlar. Zonguldaktaki maden patronlarının istedikleri, bu ödemenin azaltılması, hatta kaldırılması. Böylece karlarını daha da artırmak istiyorlar. Bunun için işçiyi kullanıyorlar, onlara, “tamam biz hiçbir hak istemiyoruz yeter ki işimiz olsun” dedirtmeye çalışıyorlar.

* * *

Sonuç olarak madenlerde madenciler öldürülmeye devam ediyor. Torba Yasa da işçiler adına kayda değer bir yenilik getirmiyor. Türkiye genelinde madenler güvenlik açısından herhangi bir iyileştirme yapılmadan çalıştırılmaya devam ediyor. Bir yandan kamulaştırma istenirken zaten madenlerin TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri) kontrolünde olduğu unutuluyor. TKİ madenleri taşerona teslim etmemeli. Rödovans sistemi madenlerden tamamıyla sökülüp atılmalı. Devlet piyasalaştıkça kamu sözcüğünün de bir anlamı kalmıyor. Kapitalizm işçileri öldürmeye devam ediyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …