Kamu işçilerinin TİS’leri yine satıldı: SENDİKA AĞALARINI SÖKÜP ATALIM!

Türk-iş yöneticileri, yine yüzbinlerce kamu işçisinin TİS haklarını bir bayram günü  sattı. Masaya otururken, en düşük ücretin 3500 liraya yükseltilmesi, 300 TL seyyanen iyileştirme, ücretlerde yüzde 15 zam isteyen Türk-iş, yüzde 8 ücret, 150 TL iyileştirme zammı gibi düşük bir sözleşmeye imza attı. Böylece talep ettiğinin yarısına bile denk gelmeyen bir sözleşmeyi kabul etmiş oldu.

Türk-iş Başkanı Ergun Atalay’ın açık unutulan mikrofona, “uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” sözleri ise, TİS sürecine damgasını vurdu. Satışın itirafı olan bu sözlere çok büyük tepki oluştu. Türk-iş yönetimini istifaya çağırdılar.

Hükümet adına süreci yürüten Çalışma Bakanı ise, hiç sıkılmadan “işçimizi enflasyona ezdirmedik” diyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı bile yüzde 20 civarındadır. Ağustos ayının başında elektriğe ve doğalgaza yüzde 15 zam yapıldı. Önceki aylarda yapılanlarla yüzde 40’ları buldu. Temel ihtiyaç ürünlerine yapılan zamların haddi hesabı yok! Resmi enflasyon oranını baz alsalardı bile -ki rakamlarla ne kadar oynandığı biliniyor- yüzde 20 zam vermeleri gerekiyordu.

Ayrıca bu sözleşmede “kamuda taşerona kadro” diyerek yapılan düzenlemeden dolayı, yüzbinlerce taşeron işçisi TİS kapsamı dışında bırakıldı. Daha kötüsü, imzalanan “çerçeve protokolü” ile işkollarının grev hakkı da ellerinden alınmış oldu.

 

Çerçeve protokolü nedir

Çerçeve protokolü, kamu TİS süreçlerinde 90’lardan beri uygulanagelen bir yöntemdir. Hükümetlerin yetkili kıldığı Çalışma Bakanlığı ile işçi sendikaları konfederasyonu arasında imzalanır. Prensipte anlaşmadır, bir bağlayıcılığı yoktur.

TİS yetkisi ve grev hakkı, işçi konfederasyonlarına üye işkolu sendikalarına aittir. Konfederasyonlara bağlı işkolu sendikaları, imzalanan çerçeve protokolünü referans alırlar, buna göre TİS imzalarlar. Fakat bazı maddelerde değişiklik yapabilir, daha yüksek bir zam talep edebilirler. Anlaşma sağlanamaz ise, işkolu olarak greve gidebilirler. Bununla birlikte, istisnalar dışında genelde işkolu sendikaları çerçeve protokolü kapsamında TİS’leri sonuçlandırır.

Bugüne dek çerçeve protokolü böyle işliyordu. Fakat Aralık 2017’de çıkarılan 696 sayılı KHK ile çerçeve protokolü bağlayıcı hale getirildi. Böylece işkolu sendikalarının yasal yetkisi yok sayılmış, işçilerin grev hakkı da ellerinden alınmış oldu. Oysa konfederasyonlar, işkolu sendikalarının çatı örgütleridir. “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası”na göre de konfederasyonların TİS imzalama yetkisi yoktur. Ama bu değişiklikle, işkolu sendikaları, bizzat çatı örgütleri tarafından yetkisiz hale getirilmektedir.

Şimdi hükümet, Türk-İş’e bağlı tüm işkollarını kapsayacak şekilde, konfederasyon başkanıyla TİS imzaladı. Aynı şekilde Memur-Sen’le tüm kamu emekçilerini kapsayan bir TİS imzalayacaklar. Türk-İş’le imzalanan sözleşmeden farklı olmayacak tabii ki.

 

Grev bir haktır

Türk-iş Başkanı daha ilk oturumda istemeyerek de olsa grevi telaffuz etmişti. “Neden grev yapmıyoruz” tepkilerine verdiği yanıt ise, patronlardan ve hükümet  yetkililerinden farklı değil. “Grev deniyor da grevin maliyetini konuşan yok. Bekara karı boşamak kolay. Kasada para yok!”

İşçilerden her ay kesilen aidatlar nereye gidiyor? Grev fonu’na ayrılmıyor mu?

Türk-iş konfederasyon başkanının 90 bin lira, işkolları genel başkanlarının 50 bin lira maaş aldıkları söyleniyor. Çifte maaş alarak keyif çatıyorlar. 1 milyon TL’lik arabalara biniyorlar. Bunlar yetmiyor, masrafları abartılı göstererek sendika kasasını boşaltıyorlar. Kişisel giderlerini dahi sendikaya yüklüyorlar.

Ayrıca Türk-iş yıllardır neredeyse hiç grev yapmıyor. Yani kasada biriken aidatlar, işçiye geri dönmüyor; sendikacılara akıyor, onlar da işçinin parasıyla saltanat sürüyorlar. Onların adının “sendika ağası” olması boşuna değil!

Grevi bir hak değil, “kasadan gidecek para” olarak gören sendika yöneticilerinin grev kararı almaları mümkün mü? Onlar, greve çıkmamak için her tür tavizi vermeye hazır, işbirliği yapmayı baştan kabullenmiş sendikacılardır. Masaya işçilerin haklarını istemek için oturmazlar, en fazla “rica” ederler. Türk-iş Başkanı da öyle yaptı. Daha ilk oturumda “rica ediyorum, lütfen, grev istemiyoruz, bizi grev yapmaya mecbur bırakmayın” diyerek, adeta yalvaran bir üslupla hak elde edilebilir mi?

Böyle sendikacılardan grev kararı beklemek ham hayal olur. Tabandan gelen çok güçlü bir basınç olmadığı sürece greve gitmezler. Gitmek zorunda kaldıklarında da, en kısa sürede bitirmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu çemberi kırmanın tek yolu, tabandan TİS ve grev komitelerinin kurulması, işçiyi doğrudan ilgilendiren bu konuların sendikacıların inisiyatifine bırakılmamasıdır.

 

Süreç bitmiş değil

Çerçeve protokolü sözleşmesine işçilerin ve devrimci-demokrat sendikacıların tepkileri sürüyor. Ayrıca Türk-iş’e bağlı bazı işkolu sendikaları, Türk-iş yöneticilerinin istifaları için imza kampanyası başlattılar. Türk-iş’e bağlı Harb-iş Eskişehir şubesi protesto gösterisi yaptı.

Tepkiler yoğun fakat merkezileşmiş değil. TİS’in bayram tatilinde imzalanması, işçilerin anında tepkilerini ortaya koymalarını engelleyen bir unsur oldu. Belli ki, hükümet ve işbirlikçi sendikacılar da, olası tepkileri engellemek için, bilinçli bir şekilde bayram tatiline denk getirdiler.

Ancak süreç bitmiş değil. İşçiler, tepkilerini internet üzerinden tek tek açıklama yaparak göstermekten çıkıp, tabanda örgütlenmeye yönelmelidir. Devrimci-demokrat sendikacılar, yazılı-sözlü açıklamalarla yetinmeyip, sokağa çıkmalı, eylemli bir tepki ortaya koymalıdır. Türk-İş yöneticilerinin istifası, ancak eylemli bir güçle mümkün olur.

Diğer yandan işkollarındaki sendikalar, çerçeve protokolünün bu halini asla kabul etmemeli, fiili grevi hayata geçirmelidir. Önümüzde kamu emekçilerinin TİS’leri ve metal işkolunda başlayacak TİS’ler var. Bunlar, birleşik mücadelenin zeminini güçlendiriyor. “İşçi memur elele genel greve” sloganının hayat bulmasını olanaklı hale getiriyor.

Kısacası “uzasa iş karışacaktı, en azından kapattım” diyenlere, kapanmadığını göstermek gerekiyor. Başta Türk-İş Başkanı olmak üzere, işçilerin sırtına kene gibi yapışmış bu asalak sendika ağalarını koltuklarından alalım!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …