Cumartesi Anneleri’nin “500. Hafta”sı

cumartesi-anneleri-500-hafta

27 Mayıs 1995’de yaptıkları ilk eylemle kayıplar mücadelesine başlayan Cumartesi Anneleri, 25 Ekim 2014’de 500. eylemlerini gerçekleştirdiler.

11-15 Mart 1995’de yaşanan Gazi Antifaşist Halk Direnişi’nin ardından gözaltına alınan ve devlet tarafından katledilerek cesedi bir ormana atılan Hasan Ocak’ın aranması sürecinin ardından bir araya gelen analar, kayıplar mücadelesine başladılar. Bu eylemlere her hafta katılan anaların-yakınların sayısı arttı, ama devletin baskı ve saldırısı çok daha şiddetli bir hal aldı. Kayıp yakınları, yerlerde sürüklenerek işkencelerle gözaltına alındılar, gaz bombalı saldırılara uğradılar, tutuklandılar. Kayıplarını ararken kaybedilmekle karşı karşıya kaldılar, ölümle tehdit edildiler. Kaybedilen komünistlerin, devrimcilerin, yurtseverlerin çocukları, Galatasaray Meydanı’nda oynadılar, orada büyüdüler ve hesap sormaya başladılar.

Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemlerinin 170. haftasında, 15 Ağustos 1998’de devlet artık anaların önüne barikatlar kuruyor, yürütmek istemiyordu. 200. hafta olan 12 Mart 1999’a kadar dayaklarla, gaz bombalarıyla ve gözaltılarla geçen bir süreç yaşandıktan sonra, eylemler kesintiye uğradı. Ancak yine de aralıklarla sürüyordu. 1999 Temmuzu’nda Bolşevik tutsakların itirafçılığa ve hücre sistemine karşı başlattığı açlık grevi sırasında yaşanan gözaltılı, çatışmalı eylemlerin ardından, 2009’a kadar eylemlere ara verildi.

10 yıllık aradan sonra 2009’da tekrar bir araya gelen analar, geçtiğimiz ay, 25 Ekim’de 500. haftaya girdiler. Elbette “500. Hafta”nın sembolik bir anlamı vardı ve günler öncesinden duyurular yaparak, kitlesel bir eylem gerçekleştirdiler. Bu sefer binlerce kişinin katıldığı oturma eyleminde, Cumartesi anneleri, bir kez daha kayıplar bulunana kadar eylemlerine devam edeceklerini açıkladı.

Yaklaşık 20 yılı bulan bu mücadele sürecinde, ailelerin çocuklarını sorduğu tüm devlet kurumları, “bizde yok”, “gözaltına alınmadı”, “bilmiyoruz” dediler. Cumartesi anneleri, bu ısrarlı mücadeleleriyle, devletin yalanlarını birbir ortaya çıkardı. Kayıpların cesetleri orman kuytuluklarında, asit kuyularında, kimsesizler mezarlıklarında bulundu. Devlet, bu sefer de “istisnai durumlar”, “birkaç memurun işi” diyerek geçiştirmeye, ya da “derin devlet” olarak gösterdikleri çetelerin, “Ergenekoncuların” üstüne atarak sıyrılmaya çalıştı. Oysa ki aynı devlet, “insan hakları”, “demokrasi” ile başlayan açıklamaları dilinden düşürmezken, hiçbir sorumlu hakkında dava açmadı, hiç birini yargılamadı. Yargılamak zorunda kaldıklarını da “zaman aşımı”yla veya göstermelik cezalarla kurtardı. “Bin operasyon yaptık” diyen Mehmet Ağar, Necdet Menzir, Hayri Kozakçıoğlu, Doğan Güreş gibi baş yöneticiler ödüllendirildiler, milletvekili, bakan yapıldılar. “Devlet için kurşun yiyen de atan da şereflidir” diyen Tansu Çiller’in ellerinden liyakat nişanları alanları, devlet hala korumaya devam ediyor.

Cumartesi Anneleri’nin 500. Hafta etkinliğine binlerce insan katıldı. Galatasaray Meydanı’nda bir saatlik oturma eylemi yapıldı ve ilk eylemden bu yana geçen süreçle ilgili bilgilendirmeler yapıldı. Kayıp yakınları konuşmalar yaparak yaşadıkları işkenceleri, gözaltıları, mahkeme süreçlerini ve kayıplarını bulma mücadelelerini anlattılar. Hepsinin ortak noktası, kayıpların sorumlusunun devlet olduğu ve kayıplar bulunana kadar burada oturmaya devam edecekleriydi. Kayıplar mücadelesi verilirken bu hayattan ayrılan Berfo Analar da anıldı. Kayıpların resimleri tutulurken, basın açıklaması bu hafta Fehmi Tosun için yapıldı. Tosun’un kaybedilme süreci anlatılarak, akıbetinin açıklanması istendi. Eyleme aralarında PDD’nin de bulunduğu devrimci kurumların yanı sıra sanatçılar, sendikacılar da katıldılar.

Cumartesi anneleri, azmin, ısrarın, direncin sembolü oldular. Devletin maskesini düşürdüler. Çocuklarının ve yakınlarının boşuna ölmediğini gösterdiler ve onları sürekli yaşattılar. Arjantinli Plaza de Mayo annelerinin yolunu izlediler ve tarihteki en az onlar kadar onurlu yerlerini aldılar. Bir kez daha “Anaların öfkesi katilleri boğacak” diyoruz!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …