Çığlıklaşan işsizlik, öldüren açlık… YA ÖLÜM YA DEVRİM!

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Geçen yıla dönüp baktığımızda, bir yanda emperyalist-kapitalist sistemin vahşetini, savaşını; diğer yanda işçi ve emekçilerin, ezilen halkların bu duruma isyanını, ayaklanmalarını görüyoruz.

Emperyalist savaş, sadece Ortadoğu’da değil, dünyanın pek çok yerinde sürüyor. Gerileyen emperyalist ABD, tahtını korumak için yeni hamleler yapıyor. Latin Amerika’da yitirdiği mevzileri kazanmak için darbe üzerine darbe gerçekleştiriyor mesela. Çin’in “yumuşak karnı” Hong-Kong’u karıştırıyor; Suriye’de kazanamadığı savaşı kaybetmemek için farklı yöntemler deniyor vb…

Elbette diğer emperyalistler de boş durmuyor. Rusya, Suriye’de elde ettiği üstünlüğü, Körfez ülkelerine doğru ilerletiyor. ABD’nin bölgedeki en önemli dayanağı Suudi Arabistan’la silah anlaşması yapıyor mesela. Sessiz ama derinden gelen Çin ise, “kuşak-yol” projesiyle, ürünlerini tüm dünyaya pazarlamanın en hızlı yolunu döşüyor. Geçtiğimiz ay Çin’den kalkan bir tren, tarihte ilk kez aktarmasız biçimde Londra’ya doğru yola çıktı. Eskiden ayları bulan mal sevkiyatı, şimdi 15 günde tamamlanacak.

ABD’nin başını çektiği yeni emperyalist savaşın en önemli hedeflerinden biri, ekonomik bir dev haline gelen Çin’in bu projesini engellemektir. Projenin kapsadığı her yer, bir savaş alanı haline dönmüş durumda. Sri Lanka’dan Keşmir’e, Sudan’dan Yemen’e bunu görebiliyoruz. Ortadoğu savaşı da, -enerji kaynaklarıyla sınırlı olmayan- hegemonya savaşının en önemli merkezidir. Örneğin Suriye’de petrol yatakları yetersiz olduğu halde yıllardır savaşın sürmesi, ABD’nin özellikle Suriye-Irak sınırını elinde tutmaya çalışması, asıl olarak Çin’in bu projesini, dolayısıyla yeni pazar alanlarını engelleme çabasıdır.

Emperyalist çıkarlar için halkları birbirine kırdırırlarken, işçi ve emekçiler üzerindeki ağır sömürüyü her geçen gün artıyorlar. Özelleştirme-taşeronlaştırma saldırısı ile atbaşı giden sendikasızlaştırma, kazanılan hakların gaspı, daha az ücretle daha fazla çalışmayı rutinleştirdi. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum, devasa boyutlara ulaştı. En gelişmiş kapitalist ülkelerde bile yoksulluk ve işsizlik diz boyu…

Kısacası emperyalist-kapitalist sistemin insanı ve doğayı katleden yüzü, tüm çıplaklığı ile ortada. Bugün Fransa’dan Şili’ye, Lübnan’dan Irak’a ezilen-sömürülen kesimler ayaklanıyor, hükümetleri sarsıyorsa, bu sistemin insanlığa vereceği hiçbir şey kalmadığındandır.

* * *

Emperyalizme bağımlı Türkiye’nin yaşadıkları da, bu genel tablonun bir parçasıdır. Emperyalist savaşın ortasında yer alması, durumu daha da ağırlaştırmıştır.

Türkiye, önce Irak, sonra Suriye savaşının “cephe gerisi” olarak kullanıldı. Son yıllarda ise Suriye savaşının içine doğrudan sokuldu. Onca sorun varken, bunlara bir de Suriyeli sığınmacılar ve IŞİD terörü eklendi. Yüzlerce insanımızı katlettiler. Savaşa harcanan milyarlarca dolar da cabası…

ABD’nin bölgemizdeki savaşı, AKP’nin 17 yıldır hakimiyetini sürdürmesinin en önemli zeminidir. AKP ile birlikte artan dinci-gericilik, her alanda geriye gidiş, ahlaki çürüme ve yozlaşma, yoksullaşma ve işsizlik vb. savaşın ağır faturasıyla iyice depreşmiştir. Halkın soğan-patates almakta zorlandığı bir dönemde, Erdoğan’ın “siz bir merminin fiyatı ne kadar biliyor musunuz” demesi, bu gerçeğin itirafıdır.

Savaş, bir “kara delik” gibi milyarları yuttukça, halkın sırtına binen yük artıyor. Son bir yıl içinde temel tüketim maddeleri yüzde 50’nin üzerinde arttı. Elektrik ve doğalgaz yüzde 60 oranında zamlandı. Buna karşın işçi-memur ücretlerine yüzde 4 civarında zam yaptılar.

Yeni yıla ise, yeni vergilerle giriyoruz. Açlık sınırının altına düşen asgari ücretten dahi vergi alınıyor. Varolan vergiler artıyor, yeni vergi kalemleri oluşturuluyor. Neredeyse aldığımız nefesten bile vergi alacaklar!

İşçi ve emekçinin vergisi, daha cebine girmeden kesilirken; patronlar çeşitli biçimlerde vergi kaçırmayı sürdürüyorlar. AKP son çıkardığı yasa ile bunların cezasını yüzde 50 oranında azalttı. Diğer yandan her yıl açıklanan “ilk 100 vergi rekortmeni” listesinde 57’si isimlerini sakladı. Bunların AKP döneminde milyar dolarlık ihaleler alan şirketler olduğu anlaşılıyor.        Belli ki, gelirlerinin kaynağını açıklayamayacak durumdalar.

Kısacası zengin daha zengin, yoksul daha yoksul hale geldi. Ülkemizde ilk kez açlıktan dolayı intiharlar yaşanıyor. Önceleri tek tek, şimdilerde ise toplu intiharlar görülüyor. Bir hafta içinde üç aile yaşamlarına son verdi. İntiharla ölenlerin sayısı, trafik kazalarındaki orana ulaştı. Bir yıl içinde 3 binden fazla kişi, kendini öldürmüş!

İşsizlik, TC tarihinin en üst rakamlarına fırlamış durumda. TÜİK’in rakamlarında bile her 3 gençten biri işsiz! Dahası, son bir yılda 802 bin kişi işten atılmış! Öyle ki, her dakikada, 1 kişi daha işsiz kalıyor… Ülkemizde çalışan bir kişi, kendi dışında en az 2 kişiye daha bakıyor. 7 milyon civarında işsiz olduğu düşünülürse, -bakmakla yükümlü olduklarıyla birlikte- 20 milyondan fazla kişi açlıkla karşı karşıya demektir. Artan intiharlar, bu tablonun eseridir.

* * *

Açlıktan ölümlerin arttığı günümüzde, savaş tamtamlarıyla bu gerçeğin üstünü örtmeye kalkıyorlar. Sofraya ekmek yerine mermi koyuyorlar. Ama mermi karın doyurmuyor. Onun için dünyanın dört bir yanında halklar, yeniden ayağa kalkıyor! Sadece hükümetleri değil, kapitalist sistemi sorguluyor!

Marks’ın dediği gibi, “proletaryanın sefaletinden yalnızca sefaletin kendisini değil, eski toplumu altüst edecek devrimci yanını da görmek” gerekir. Şimdi asıl görülmesi gereken yan budur.

Emperyalistleri ve işbirlikçilerini korkutan da, yeniden başlayan bu ayaklanma dalgasıdır. Onu savaş tamtamlarıyla, baskı ve şiddetle ne kadar bastırmaya kalksalar da baş edemiyorlar. Zaten bugüne kadar devrimler, açlık çeken kitlelerin egemenlerin savaşında ölmeyi reddetmesiyle başlamadı mı?

İşçi ve emekçiler, açlıktan sürünmek, birer-ikişer ölmek yerine, hep birlikte ayağa kalkıyor! Artık “ya ölüm ya devrim” aşamasına gelinmiştir! İnsanlığın ve doğanın ölümünü durduracak tek şey, devrimdir!

2020 yılı, ayaklanmaların devrimlere sıçradığı bir yıl olsun!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …