“Çözüm süreci”nde son kavşak

imrali-heyeti

“Çözüm süreci” bilindiği gibi AKP hükümetinin elindeki en önemli kozlardan biri. Özellikle seçim dönemlerinde şişirilen beklentilerle AKP, bundan büyük ölçüde yararlandı. Öcalan’ın deyimiyle Kürt hareketi AKP’ye hükümeti “altın tepside sundu.”

Şimdi yeni bir seçim öngününde, “çözüm”e dair umutlar bir kez daha şaha kalkmış durumda. 6-7 Ekim olaylarının ardından kesilen görüşmeler başladı, heyetler genişletildi, görüşme trafiği hızlandı…

15 Haziran’da (ya da daha önceki bir tarihte) yapılacak olan seçimler, son dönemde sıkça yapılan seçimlerin sonu olacak. Önümüzdeki 4-5 yıl içinde başka bir seçim olmayacak. Tabii her şey normal seyrinde giderse…

Öyle düşünülüyor olmalı ki, gerek hükümet, gerekse Kürt hareketi “çözüm süreci” adı verilen projede adeta son kozlarını oynuyorlar. Özellikle Kürt hareketi, AKP hükümetinden taleplerinin azamisini alabilmek için yükleniyor.

Bunların başında da hiç kuşkusuz “demokratik özerklik” geliyor. Her ne kadar “özerkliğin” kapsamı, her kesim tarafından farklı dolduruluyorsa da (AB yerel yönetimler reformundan, “komünalist demokrasi”ye kadar) “çözüm”ün olmazsa olmazı görülüyor. Buna “genel af” ve bu kapsamda PKK yöneticilerine yasal siyaset hakkını da eklemek gerekiyor. Elbette Öcalan’ın özgürlüğü (en hafifinden ev hapsi) en önemli beklenti. Öyle ki, KCK adına yapılan açıklamada, Nisan ayında gerçekleşmesi planlanan PKK’nin 12. Kongresi’ne Öcalan’ın da katılacağı duyuruldu. Daha önce Sırrı Süreyya Önder de Öcalan’ın bu Newroz’da kitleye doğrudan sesleneceğini söylemişti.

Kısacası beklentiler yüksek. Bunun bir nedeni yaklaşan seçimler olmakla birlikte, Kobane’deki direnişin yarattığı moral ve motivasyon da çok önemli bir yer tutuyor. Kobane direnişi, Kürt ulusal hareketinin meşruluğunu dünya ölçeğinde ortaya koydu. Uluslararası düzeyde açıktan görüşmeler yapıldı, PYD üzerinden silah yardımı bile gündeme geldi. Ama daha önemlisi, bu direnişin dünya kamuoyunun desteğini almasıydı. Bütün bunlar Kürt halkının moralini ve kendine güvenini yükseltti, Kürt hareketinin ise manevra alanlarını genişletti, taleplerini daha güçlü bir şekilde dile getirmesinin zeminini güçlendirdi.

Şimdi bu zemin üzerinden ve seçimlere doğru yol alınırken, görüşmeler yeniden ve daha sık biçimde sürüyor. Takvimler belirleniyor, talepler sıralanıyor. Kürt hareketi kendinden daha emin bir şekilde çağrılarını yapıyor. Buna karşılık AKP hükümeti temkinli hareket etmeyi sürdürüyor. Ama bu kez her zamankinden daha fazla sıkışmış durumda. Kendileri açısından bu kritik kavşakta, bir kez daha seçimleri kazanmak için elinden geleni yapıyor ve yapacak.

Seçimlere kadar geçecek olan en hareketli son 4-5 aya girmiş bulunuyoruz. Bu aynı zamanda “çözüm süreci”nin de son kavşağı gibi görünüyor.

 

Seçim öncesi artan görüşme trafiği

Kobane’ye destek amacıyla gerçekleşen 6-7 Ekim eylemlerini ardından, Öcalan ile kesilen görüşmeler, Kasım ayı sonunda yeniden başladı. Öcalan, yaklaşık iki aylık kesintiden sonraki ilk görüşmede, “4-5 ay içinde tüm Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek büyük demokratik çözümün sağlanacağını” söyledi. Bu 4-5 ay, tam da seçim zamanına denk geliyordu! Ve ardından AKP’ye örtük bir tehdit içeren öngörüde bulundu: “Demokratik çözüm”ün sağlanmadığı koşullarda “bölgesel kaos derinleşecek ve darbe mekaniği sonuç alabilecek”ti. Ya “çözüm süreci” başarıyla sonuçlanacak, talepleri kabul edilecekti; ya da kaos artacak hatta darbe olacaktı!

Elbette bu “öngörü”nün gerçekleşme ihtimali var. Çünkü AKP’nin son yıllarda gemi azıya alan saldırıları, hemen tüm kesimlere uzandı. Devrimci-demokratlar üzerinde zaten varolan baskı ve şiddet, Haziran ayaklanmasından bu yana iyice arttı. Ama sadece düzen karşıtlarına değil, her tür muhalefete büyük bir pervasızlıkla saldırdı, saldırıyor. Egemen sınıf içindeki klikler arası çekişme de en sert haliyle AKP döneminde yaşandı. Ergenekon adıyla başta ordu olmak üzere devletin kurumlarından “Avrasyacılar” tasfiye edilmeye çalışıldı. En son buna Gülen Cemaati eklendi. 13 yıldır tek başına hükümet olmanın avantajıyla istediği yasayı çıkardı, hatta yasalara rağmen birçok uygulamayı gerçekleştirdi. Hırsızlıkları ayyuka çıktığı halde, davaları düşürdü, ele geçen paraları faiziyle birlikte geri aldı vb…

Hemen her kesimi karşısına alan AKP, hem ülke içinde hem de komşu devletler başta olmak üzere dünya ölçeğinde yalnızlaştı. Şu haliyle, birlikte birşeyleri kotarmaya çalıştığı tek güç olarak, Kürt hareketi kalmıştır. Ellerinde tutsak olan Öcalan üzerinden Kürt hareketiyle pazarlık yapmaktadır. Ama Kürt hareketi de bu dönemde elde ettiği elverişli ortamı değerlendirme çabasındadır ve onun güveni ile, taleplerini eskisinden daha güçlü biçimde dayatmaktadır.

Gerek ülke içinde, gerekse dünya ölçeğinde yalnızlaşan AKP’yi hiç de iyi günler beklemediği ortadadır. Öcalan’ın deyimiyle sadece “darbe dinamiği” değil, yeni ayaklanmalar da gündemdedir. O yüzden Kürt hareketi, AKP’ye mahkum olmadığını gösteren ataklar yapmakta, CHP’ye bile sıcak mesajlar göndermekte ve sıkışan AKP’ye taleplerini dayatmaktadır.

 

Öcalan’ın taslağı

Son görüşmelerde, Öcalan’ın “barış ve demokratik müzakere taslağı” adı verilen bir çalışması üzerinde duruluyor. Öcalan ile görüşen heyet, Kandil ve hükümet üyeleriyle de görüşerek bu taslağı sundular.

Taslakta, “sürecin tüm aşamalarının belgeli hale getirilmesi, varılan mutabakatların imzayla kayıt altına alınması” gibi maddeler bulunuyor. Bir süredir HDP tarafından bu talep dile getiriliyordu. Görüşmelerde “sekretarya” görevini üstlenecek bir heyetin oluşması, şimdilik hükümet tarafından reddedilse de, yakında hayata geçeceği anlaşılıyor. Keza görüşme heyetinin genişletilmesi önerisini de, hükümet Hatip Dicle ile sınırlandırdı. Önümüzdeki aylarda bunun da gerçekleşmesi mümkün. Zaten Leyla Zana ile ayrıca görüşüleceği duyurulmuştu. Daha önce de Zana ile Öcalan görüştürüldü. Son yıllarda Zana, Barzani’nin bir temsilcisi gibi, gerek hükümet gerekse Öcalan’la görüşmeler yürütüyor. Dolayısıyla Zana ile görüşmeler, Barzani’yi de “çözüm süreci”ne dahil etmek anlamına geliyor.

“Çözüm süreci”nin daimi üyesi ve sözcüsü durumunda olan Sırrı Süreyya Önder ise, taslağın içinde “demokratik özerklik” ve “genel af” olduğunu açıkladı. Hükümetten bu açıklamaya sert bir yanıt gelince, Demirtaş bunları konuşmanın erken olduğunu söyleyerek düzeltme yaptı. Ardından Öcalan’la görüşen heyet, bundan sonra taraflarla görüş birliğine varılmamış konularda açıklama yapılmayacağını duyurdu. Yani hükümetin onay vermediği hiçbir konuda açıklama yapılmayacak!

Bugüne dek sürecin “şeffaf” yürütülmemesi hep tartışma konusu oldu. Hükümet ve HDP dışındaki tüm kesimler, pazarlıkların gizli yapılmasından rahatsızlıklarını ifade ettiler. Son dönemlerde HDP, AKP’den istediklerini alamamanın da etkisiyle, bundan sonra görüşmelerin şeffaf yürütülmesi için özen göstereceklerini belirtiyordu. Ama belli ki, hükümetin baskısı üzerine bu konuda yeniden geri adım attı.

Aynı günlerde KCK başkanı Cemil Bayık’ın ve Murat Karayılan’ın açıklamaları, hükümeti gerçekten zor duruma düşürmüştü. Çünkü KCK, silahsızlanmanın sözkonusu olmayacağını, sadece Türkiye’ye karşı silahların kullanılmayacağını; bunun da Newroz kutlamalarında kitleye duyurulacağını söylüyordu. Ancak PKK’nin Nisan ayında yapacağı 12. Kongre ile bu kararın resmileşeceği ve bu kongreye Öcalan’ın da katılacağı bildiriliyordu. Bu açıklama, doğal olarak AKP hükümetinden belli sözler alındığı şeklinde yorumlandı. KCK yöneticileri, talepleri karşılanmadan Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye son vermenin sözkonusu olmayacağını sıkça yinelemişlerdi. Kongreye Öcalan’ın katılımı (biçimi belli olmasa da) konusundaki iddialı sözler de, hükümetin bu konulara yeşil ışık yaktığını gösteriyordu.

                             * * *

Üzerinde görüşülen taslağın içeriği henüz tam olarak bilinmiyor. Keza hükümetin hangi konularda söz verdiği de… Ancak kesin olan, “çözüm süreci”nde çok kritik bir dönemece girildiğidir. Önümüzde seçimlere kadar sürecek olan 4-5 ay içinde önemli gelişmeler olacaktır. Aksi halde beklentileri yükselen Kürt halkını durdurabilmek zorlaşmıştır. KCK yöneticilerinden Mustafa Karasu “Kürt Özgürlük Hareketi AKP’ye tam üç genel seçim, üç yerel seçim, iki referandum, bir cumhurbaşkanlığı seçim şansı tanımıştır. Artık bir seçim şansı daha vermesi kendini kandırmak olur” diyerek varolan durumu açıkça ortaya koymuştur.

Kobane’deki direniş ve elde edilen kazanımlar, Kürt halkının moralini ve kendine güvenini arttırdı. Bu durum, hem AKP hükümeti ve bir bütün olarak Türk devleti açısından, hem de Kürt ulusal hareketi açısından, daha zorlu bir dönemin başladığını göstermektedir.

 

 

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …