2014 grev, işgal ve direnişle geçti 2015’TE EYLEMLER DAHA BÜYÜYECEK!

yatagan

Bir yılı daha geride bıraktık. Her yeni yıl, yeni umutlar demek! Bunu da bir önceki yılda yaşananlardan alıyoruz. 2014 işçi ve emekçi eylemleri yönüyle oldukça hareketliydi. Yıla Şişecam işçilerinin grevi ile girmiştik. Grevler, yıl boyunca devam etti. Onu işgaller, direnişler izledi…

Ülke genelinde 10 fabrikada başlayan grev, Şişecam grevi, 9. gününde Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendi. Ertelemenin yasaklama olduğunu bilen işçiler, sendikacıların tüm ikna çabalarına rağmen hemen işbaşı yapmadılar. Bazı illerde AKP binalarına yürüdüler, polisle çatıştılar. Tepkiler biraz dindikten sonra sendikacılar TİS’i imzalayabildi.

Ertelemelere rağmen, başarıyla biten grevler de oldu. Örneğin Kimberly Clark kağıt işçlerinin grevi, kazanımla sonuçlandı. Keza Çöllolar kömür işletmesinde ve Kent Gıda’da işçiler, sendikacılar istemedikleri halde greve gittiler.

Uzun yıllardan sonra grevlerin artmış olması çok önemliydi. Örneğin Düzce’de bulunan Anadolu Rulman fabrikasında Türk Metal’e üye işçiler, TİS sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. ODTÜ’de farklı işkolarında üç sendikaya üye işçiler, birleşik bir grev gerçekleştirdiler. Bir de Soma’daki madenci katliamının ardından bir günlük genel grev yapıldı.

Grevlerin yanı sıra işgaller ve direnişler yaşandı. En başta Greif işçileri, günlerce süren fabrika işgali ile büyük bir direniş gerçekleştirdiler. Yatağan işçileri, özelleştirmeye karşı, santralerin giriş çıkışlarını kapatmaktan, Ankara yürüyüşlerine varana dek çeşitli eylem biçimleriyle yıl boyunca direndiler. Birleşik Metal’de örgütlendikleri için işten atılan MT reklam işçileri ile Eskişehir’deki ICF işçileri, direnişe geçtiler. Keza Tuzla’da kurulu CPS Automotiv tekstil işçilerinin DERİTEKS’e üye olmaları nedeniyle işten atılmalarına eylemlerle yanıt verildi.

Ayrıca Petrol-iş sendikasında örgütlenen Deva ilaç fabrikası işçilerinin direnişi; Aksaray ve Karacabey’de işten atılan Şütaş işçilerinin direnişi; yine işten atılan Tekirdağ ve Mersin Büyükşehir işçilerinin direnişi; sendika değiştiren Nestle, Ülker, Danone işçilerinin direnişi; süreklileşen inşaat işçilerinin eylemleri; yılın son günlerinde Maltepe Üniversitesi sağlık işçilerinin direnişi ve Zonguldak Hema Maden ocağı işçilerinin iş durdurma, kendilerini ocağa kapatma eylemi…

Liste böyle uzayıp gidiyor. Bunlar, yıl içinde yapılan işçi eylemlerinin sadece bir kısmı. Büyük oranda kazanımla şonuçlanan bu direnişlerin, bazıları hala devam ediyor. Keza kamu emekçilerin grev ve eylemlerini de bu tabloya eklemek gerek.

               

İşçilerin canı kanı pahasına…

Patronlar azami kar hırsı ile sömürüyü arttırmanın her yolunu devreye sokuyorlar. Bunların başında taşeronlaştırma geliyor. Neredeyse bütün işyerlerinde taşeron uygulamasına geçildi. O yüzden de 2014 yılı taşeronlaşmaya karşı direnişlerle geçti.

Taşeronlaştırma, aynı zamanda, ücretlerin alabildiğine düşürülmesi, sendikasızlaştırma, sosyal hakların yok edilmesi, işçi sağğı ve güvenliğinin hiçe sayılması demek. Yıl boyunca bunun sonuçlarını en acı şekliyle yaşadık. En başta işçi cinayetleri, katliamlara dönüştü ve Türkiye bu konuda Avurpa birinciliğinden dünya birinciliğine yükseldi. İşçi Sağğı İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre, AKP hükümetinin 12 yıllık dönemi boyunca en az 14 bin 455 işçi, iş çinayetlerinde yaşamını yitirdi. 2014 yılında ise, yaklaşık 1800 işçinin katledildiği belirlendi. Soma, Ermenek maden işçileri ve Torunlar İnşaat işçilerinin katliamı, hafızalardan silinmeyecek türdendir.

Azami kar için üretim yapan kapitalistler, işçi sağğı ve güvenliğini, zaman ve maliyet kaybı olarak görüyorlar. Bu yüzden de risk tahlili yapmadan üretime başlıyorlar ve üretimde çıkan sorunlar için hiçbir önlem almıyorlar. Hükümetin yaptığı 6331 sayılı düzenleme ile ‘işçi sağğı iş güvenliği’nin ismi bile ‘iş sağğı güvenliği’ oldu. İşçinin değil, ‘iş’in güvenliği ile ilgilendiklerini gösterdiler. Dahası bu alan da taşeron şirketlere verildi.

AKP hükümeti, yılın sonunda -9 Aralık 2014 tarihli- yeni bir torba yasa tasarısını daha meclise sundu. Yeni torba, işçi sağğı iş güvencesini sıfırlayacak saldırılarla dolu. Tasarının 19. Maddesine koyulan bir hüküm ile işçi, iş güvenliği kurallarına aykırı davrandığı durumda, patron tarafından yazılı olarak uyarılacak, ikinci kez yaptığında ise ihbar ve kıdem tazminatını almadan işten atılacak! İşçi cinayetlerinin sorumlusu sanki işçilermiş gibi davranılıyor ve fatura yine işçilere kesiliyor! Böylece yeni işçi kıyımlarının ve tazminatsız işten atmanın da yolu düzleniyor!

Her işçi katliamında hükümet, taşeron sistemini işçilerin lehine düzelteceğine dair sözler verdi. Hatta taşeronu kaldıracaklarını bile söylediler. Ama tepkiler biraz dindikten sonra, çıkardıkları her yasa ile burjuvazinin azami karını korudular. Açıkladıkları “orta vadeli program”da da “alt işverenlik uygulaması, işçi haklarını ve ekonominin rekabet gücünü dikkate alacak şekilde gözden geçirilecek’ deniyor. Yani taşeron varlığını devam ettirecek!

Biliyoruz ki, esas aldıkları, patronların çıkarlarıdır. Bırakalım taşeronu kaldırmayı, asıl işi bile taşerona vermek için fırsat kolluyorlar. Bunu yükselen tepkilerden dolayı şimdilik ertelemiş durumdalar. Keza madenlerde uygulanan ve kitlesel katliamlara yol açan rödovans sitemine dokunmuyorlar; özel istihdam büroları’nın yetkilerini genişleterek “kiralık işçi”yi yasallaştırıyorlar.

 

Kavga, direnişlerle büyüyor

Kapitalistlerin her saldırısına, işçi ve emekçilerin tepkisi gecikmiyor. Bu bazen militan eylemler biçiminde kendini gösteriyor.

Yılın başlarında Greif işçilerinin tepkisi böyleydi. Düşük ücrete ve taşerona karşı DİSK-Tekstil’de örgütlenen Greif işçileri, TİS sürecinde çıkan uyuşmazlık üzerine fabrikayı işgal ettiler. İşgalin 60. gününde polisin vahşi saldırısına uğradılar. Bu saldırıdan sonra az sayıda kalan işçiler, direnişlerine bir süre fabrika önünde devam ettikten sonra, sendika binasına taşıdılar. Ücret ve tazminat gibi kimi haklarını alınca da direnişi sonlandırdılar.

Direnişin bu şekilde bitmesinde en büyük pay sahibi sendikacılardı kuşkusuz. Başta DİSK-Tekstil’in genel mezkezi olmak üzere bir bütün olarak DİSK, direnişe yeterince sahip çıkmadı. Öte yandan direnişi örgütleyen siyasi yapının da hataları oldu. Sendikacılara karşı toptancı ve zikzaklı bir mücadele yürütüldü. Dahası, direnişi olduğundan büyük gösteren, abartılı misyonlar yükleyen yaklaşımlar sergilendi. 15-16 Haziran’la Kavel’le kıyaslamalar, ‘yeni bir DİSK kuracağız’ gibi nesnellikten kopartılmış değelendirmeler, direnişteki işçilerin bilinç ve örgütlülük düzeyini abartan yaklaşımlar, bu şekilde sonlanmasında rol oynadı.

İstenilen şekilde bitmese de Grief, sınıf mücadelesine olumlu katkılar sundu. Greif’le başlayan işgal eylemini, Karşı Gazetesi’nin basın emekçileri izledi. Tazminat ücretleri verilmeden işten atılan basın emekçileri, direnerek ücret ve tazminatlarını aldılar. Keza maden işçilerinden, inşaat işçilerine kadar kısa süreli işgaller yaşandı. Özellikle inşaat işçileri, alamadıkları ücretlerine karşılık, binaların çatılarına çıkarak işgaller gerçekleştirdiler.

2014’e damgasını vuran eylemlerden biri de Yatağan işçilerinin özelleştirmeye karşı uzun soluklu direnişidir. Yatağan işçilerinin 447 günlük direnişi, sokak eylemlerinden çadır kurmaya, Ankara’ya yürümekten işgale kadar çeşitli eylem biçimleriyle sürdü. İşçiler işletmeyi almaya gelen fima yetkililerini, kapıları kapatarak işyerine almadılar. Bu şekilde özelleştirmeyi uzun süre engellediler.

Bu uzun soluklu direniş, ne yazık ki yine sendikacıların uzlaşmacılığı ile sonlandırıldı. Sendika, “özelleştirmeyi durduramadık ama varolan tüm hakları koruduk” diyerek açıklama yapsa da, işçiler anlaşmadan memnun olmadıklarını ifade ediyorlar. Yatağan işçilerinin bu büyük direnişi, özelleştirmeyi geciktirmesi ve militan eylemleriyle işçi sınıfının mücadelesine çok şey kattı.

Hiç kuşkusuz yılın önemli eylemi, Soma maden işçilerinin katledilmesine karşı kitlelerin sokağa taşan eylemleriydi. Katliamın büyüklüğü kadar, madenlerdeki kötü çalışma koşulları bu öfkeyi patlattı. Öyle ki, burjuva aydınlar bile, ‘bu tam bir kölelik’ demekten kendilerini alamadılar.

Eylemler, Soma ile sınırlı kalmadı, Türkiyenin dört bir yanında AKP binalarına yürüyüşler yapıldı. Şidetli çatışmalar yaşandı. Özellikle Soma’da öfke o kadar büyüdü ki, başbakan ve bakanlar, koruma ordusu ile bölgeye gidebildiler. Şehirde sıkıyönetim ilan edildi, dışarıdan gelenler şehre alınmadı. Bu ablukaya rağmen işçiler ‘katil başbakan’ diye slogan attılar. İşçilerin öfkesinden sendikacılar da payını aldı. Soma Genel Maden-İş yöneticileri istifa etmek zorunda kaldı. Ardından bir günlük grev kararı aldılar.

Artık iş cinayetlerinde ‘allahın takdiri’ söylemleri tutmuyor, işçi ve emekçiler, yapılanları sineye çekmiyor, hesap soruyorlar. Soma’dan sonra Torunlar İnşaat ve Ermenek maden ocağında yaşanan katliamda, işçi ve emekçiler sokaklardaydılar. AKP binalarına yürüdüler, polisle çatıştılar.

 

Yeni yıla direnişle, umutla giriyoruz

Öne çıkan, iz bırakan eylemler, toplamın fotoğrafını çekmektedir. Tepkiler asıl olarak; ağır çalışma koşullarına, taşerona, işçi cinayetlerine, işten atılmalara karşı yükseliyor. Sendikalı olmak, işten atılmanın en önemli nedeni haline geldi. Buna rağmen işçiler sendikalarda örgütlenmekten geri durmuyorlar. Keza üyesi oldukları sendikadan istifa edip, başka sendikada örgütlenen işçiler de (Ülker’de olduğu gibi) işten atılabiliyor. İşçiler, sendikacıların işbirlikçi pasif tutumlarına tepkililer. Ağır çalışma koşulları, idari baskılar, düşük ücret politikası sürerken, sendikalarının sonuç alıcı bir şey yapmaması, bunun asıl nedenidir.

Yıl boyunca grevler dalga dalga büyüdü. Grevler sokak eylemleriyle, işgallerle birleşti. Ve bunlar, işbirlikçi sendikalara rağmen yapıldı. Yine yıllar sonra ilk kez sendikacılar “genel grev” kararı almak zorunda kaldılar. Fabrika önü direnişler, artık klasikleşti. İşten atılan veya hakını alamayan işçiler, fabrika önünde kurdukları çadırlarla direnişe başlıyorlar. Bunlar, çeşitli eylem biçimleriyle besleniyor. Yürüyüşler, belli saatlerde slogan atmak, miting ve etkinliklere katılmak, patronlarınının sahibi olduğu işyerlerinin önünde eylemler yapmak vb…

Kısacası 2014 yılı grevler, işgaller direnişlerle geçti. Bu eylemlerin bazıları kazanımlar getirdi, bazıları devleti ciddi anlamda zorladı. Bütün bunlar gösteriyor ki; 2015, işçi ve emekçilerin, daha kitlesel militan grevlerine, işgallere, direnişlere sahne olacak…

Bu durum burjuvaziyi alabildiğine korkutuyor. O yüzden işçi cinayetlerinde, ambulanstan önce TOMA gönderiyorlar. Polisin yetkisini artırmaya çalışıyorlar. Ama korkunun ecele çaresi yok! Hayatı yaratan işçi sınıfı, kahreden yanını da göstermeye başladı. Bunun arkası da gelecektir! Çünkü işçilerin eylemlerine neden olan koşullar iyileşmek bir yana daha da ağırlaşmaktadır. Bütün mesele işçilerin örgütlenmesinde, mücadelelerini birleşik bir tarzda yükseltebilmesindedir. 2015’te sendikalara rağmen direnişler büyüyecek, işbirlikçi sendikalar bunları engellemekte artık daha fazla zorlanacaktır.

İşçi sınıfı daha fazla sendikalaştıkça, sendikalarına sahip çıktıkça ve devrimci işçileri sendika yönetimine getirdikçe, eylemleri çok daha etkili olacaktır. İşte o zaman hem patronları, hem AKP hükümetini, hem de sendika ağalarını yerinden sarsacak, sonlarını getirecektir!

 

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …