Savaş ve kriz yoksulları öldürüyor! DÜŞMANA İNAT BİR GÜN DAHA YAŞAMAK!

Suriye savaşının içine boylu boyunca dalan Erdoğan yönetimi, şimdi Rusya ile karşı karşıya…

İdlib, savaşın yeni merkezi oldu. Ve Türkiye, cihatçı çetelerle birlikte kontrol ettiği bu bölgeyi Suriye yönetimine vermemek için açıkça savaş ilan etti.

Suriye’de savaş başladığında ABD’nin planları doğrultusunda, dünyanın dört bir yanından cihatçı çeteleri getirip eğiten AKP hükümeti, Rusya uçağının düşürüldüğü 2015’ten sonra, karşılaştığı yaptırımlar ve Esat’ın savaşı kazanacağının belli olması üzerine, rotayı Rusya’ya kırmıştı. Özellikle de arkasında ABD’nin olduğu 15 Temmuz darbesi, Erdoğan’ı Rusya’ya daha fazla yakınlaştırmıştı.

Rusya ise, Türkiye ile ABD’nin arasını daha fazla açabilmek için, Erdoğan’a tavizler verme pahasına yanında tutmaya çalıştı. İran ve Türkiye ile birlikte Astana ve Soçi zirvelerini gerçekleştirdi; Türkiye’yi bu savaşta kendi yanında tutmaya özen gösterdi.

Bu süre içinde Suriye’nin pekçok yerinde cihatçı çeteleri yenilgiye uğratarak İdlib’te toplanmalarını sağladı. Türkiye’ye de İdlib’deki çeteleri temizleme görevi verdi. Bu doğrultuda “gözlem noktaları” oluşturmasını destekledi. Verilen süre 3 aydı. Ancak Türkiye, her defasında süreyi uzattı. Aradan yaklaşık 1.5 yıl geçtiği halde çeteleri temizlemek bir yana, daha da güçlendirdi; Suriye ve Rusya birliklerinin üzerine saldırılar düzenleyecek hale getirdi.

Durum bu noktaya gelince, Rusya’nın desteği ile Suriye birlikleri İdlib’i kuşatmaya aldı ve adım adım ilerlemeye başladı. Türkiye’nin “gözlem noktaları”nın bazıları Suriye birliklerinin kuşatması altında kaldı. Karşılıklı çatışmalar yaşandı ve Türk askerlerinden ölenler oldu.

Başta Erdoğan olmak üzere yetkili ağızlar hep birlikte savaş çığırtkanlığını yükselttiler. İdlib, sanki Türkiye sınırlarındaymış gibi, adeta “Çanakkale geçilmez” misali, İdlib’i savunmaya geçtiler. Yeni askeri birlikler ve tanklar göndererek İdlib’teki cihatçılara moral ve cesaret verdiler.

Bu arada Suriye yönetimine tehditleri de eksik olmadı. “Karşılaşılan her yerde misliyle cevap vereceğiz” diyerek açıkça savaş ilan ettiler. Suriye’nin arkasında Rusya’nın olduğu ve İdlib’teki çeteleri Rus uçaklarının bombaladığı biliniyordu. Dolayısıyla Suriye’ye savaş açmak, Rusya ile savaşmak anlamına geliyordu.

Bir süredir ABD-Rusya arasında zikzaklı bir çizgi izleyen Erdoğan, yüzünü yeniden ABD’ye dönmüştü. Yakın bir zaman önce NATO’dan çıkılması konuşulurken, şimdi NATO desteğe çağrılıyordu. Bu durum, Suriye’de savaşı kaybeden ABD açısından bulunmaz bir fırsattı. Hemen Türkiye’ye destek mesajları verildi, yetkililer gönderildi; İdlib’te ölen askerler için “şehitlerimiz” denildi vb…

Erdoğan’ın başının üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi tuttukları Halkbank davasını ise, şimdilik dondurdular. Belli ki Erdoğan’ı bir kez daha “malvarlıklarına el koymak”la tehdit etmişlerdi. Aynı günlerde ABD’nin bir düşünce kuruluşu “Türkiye’de darbe olabileceği” yönlü bir rapor hazırlamıştı. ABD, Erdoğan’ı darbe tehdidi ile korkutmaya devam ediyordu.

Sonuçta artan savaş çığırtkanlığı, Erdoğan’ın bekası içindi. Savaşta ölen askerler, “birkaç tane”den ibaretti. Suriyeli sığınmacılar, Avrupa’dan para alabilmek için kullanılan bir tehdit aracıydı. Cihatçılar ise, ihtiyaç duydukları yerde savaşa sürülecek paralı askerler… Bugün Libya, yarın bir başka yer…

* * *

Savaş çığırtkanlığına paralel biçimde kriz de tırmanışa geçti. Dolar uzun süreden sonra ilk kez 6 TL’nin üzerine çıktı. Dolardaki her yükseliş yeni zamlar demekti. Başta gıda olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları sürekli artıyor. Milyonlarca kişi doğalgaz ve elektrik faturalarını ödeyemez durumda. Çare olarak sunulan ise, faturaların taksitlenmesi! Bir de Diyanet’in “pazara akşam saatlerinde çıkın” önerisi…

Halka reva görülen, gün boyu ellenmiş, beğenilmemiş çürük sebze-meyvedir. Yoksul halk zaten akşam pazarına çıkmakta, nispeten ucuzlayan zerzevatı almaktadır. Pazarcıların satamayıp da döktüğü ürünlerinin içinden sağlam kalanları aramaktadır. Fakat krizle birlikte bunları da bulmak zorlaşmıştır.

Aynı Diyanet, Elazığ’da 90 milyon TL’ye bir külliye yaptırıyor. Depremde insanlar bir tas çorba için kuyrukta bekler, çadırların içinde titrerken; halktan kesilen vergilerle oluşan hazineden milyonları külliye, kuran kursu, müftülük gibi binalara harcıyor ve buraların açılışlarında boy göstererek cennetten iyi yerler vaadediyorlar.

Kendileri bu dünyada en sağlam evlerde oturur, en pahalı arabaları kullanır ve en iyi şekilde beslenip korunurken, halka “öbür dünya” gösteriliyor. Ancak orada huzura ve refaha kavuşacakları vaaz ediliyor. Ne hazindir ki, işsizlikten ve açlıktan intiharlar da her geçen gün artıyor. Neredeyse her gün bir kişi daha canına kıyıyor. Yani kriz ve savaş, yoksul halkı öldürüyor! Oysa ünlü şair Nazım Hikmet’in dediği gibi “belki bahtiyarlık değildir artık / ama düşmana inat / bir gün daha fazla yaşamak” diyebilmeliyiz…

Son dönemde Diyanet İşleri, Osmanlı’daki “şeyhülislamlık” kurumu gibi çalışıyor. Hemen her konuda fetva niteliğinde açıklamalar yapıyor. Buna kadına yönelik şiddet de eklendi. Şiddet gören kadınlara “karşı gelmemeleri”, “sakinleşmesini beklemeleri”, “başka odaya gitmeleri” öneriliyor. Kadına şiddet meşrulaştırılıyor ve buna boyuneğmesi salık veriliyor.

Bir kez daha papazlık-cellatlık yöntemleriyle canı burnundaki işçi ve emekçileri sindirmeye çalışıyorlar. “Çocuğum aç” diye haykıranları gözaltına alıyor, tehditler savuruyorlar. AKP döneminde tam 200 cezaevi yapılmış! Tutuklu ve hükümlü sayısı 300 bini aşmış!

* * *

Mart ayı direniş ayıdır. 8 Mart dünya emekçi kadınlar günüyle başlar, Gazi’yle, Newroz’la, Kızıldere ile devam eder… Başta kadınlar olmak üzere ezilen-sömürülen tüm kesimlerin ve onların öncülerinin yarattığı bir direniş tarihidir bu…

Ne dini vaazlar, ne devlet terörü bu direnişleri önleyebildi, bundan sonra da önleyebilir… İşçi ve emekçiler bir kez daha üretimden gelen gücünü ortaya koyup sokaklara çıkacak ve hep bir ağızdan haykıracak:

“İstemeyiz vaadetmeyin cenneti bize / Dünya cennet olacak alınterimizle…”

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …