Televizyon programlarında aydınlar, sanatçılar sürekli olarak “evde kal” çağrıları yapıyorlar. Sabah programları artık evde vakit geçirmek, sıkılmamak için neler yapılabileceği, çocukların bu yeni düzene nasıl alıştırılacağı vb. üzerine… Ünlülerin evde sıkılmamak için yaptıkları “aktiviteler”, haberlerin de önemli bir parçası…
Öyle bir tablo oluşturuluyor ki, sanki bugün kitlelerin en büyük sorunu evde sıkılmak. Oysa nüfusun önemli bir kesimi, “evde kal”amıyor. Her gün işe gitmek zorunda olan büyük bir kesim var. Yanısıra, yine önemli bir kesim de, ücretsiz izin ya da işten çıkarma ile karşı karşıya kaldığı için, evde “sıkılmak”tan daha ciddi sorunları sözkonusu.
İşçiler “evde kal”amıyor
Bugün işçilerin temel sorunu, evde kaldıklarında hangi “aktivite” ile zaman geçirecekleri değildir. İşçilerin önemli bir bölümü işe gitmeye devam etmektedir. Fabrikalar ve atölyeler çalışmaya-üretime devam ediyor. İnşaat sektöründe, belediyenin altyapı hizmetlerinde, marketlerde, gıda sektöründe, paket serviste, kargo hizmetlerinde, çağrı merkezlerinde, kamunun belli kesimlerinde işçiler her gün işe gitmek zorundalar. Üstelik artık daha uzun saatler ve daha güvencesiz koşullarda çalıştırılıyorlar.
İşçi sağlığı ve güvenliği kurallarına dikkat edilmeyen bu alanlarda, salgın nedeniyle özel önlem alınması da sözkonusu değildir. İşçilerin servis-çalışma-yemek alanlarında en basit önlem olan “mesafe ayarlaması” yapılmadan, yan yana bulunduklarına dair sayısız fotoğraf internette dolaşmaktadır. Koruyucu maskeler, dezenfektanlar bulundurulmadan üretime devam edilmektedir. İşçi ve emekçiler bir taraftan salgın karşısında “can korkusu” yaşarken, diğer taraftan bu koşullarda çalışmaya zorlanmaktadır.
Öte yandan, salgın bahanesiyle işten atılan, ücretsiz izne çıkartılan yığınlarca kişi var. Güvencesiz çalışılan işyerlerinde doğrudan işten çıkarma yaşanırken, kolayca işten çıkartamayan patronlar, işçilere ücretsiz izin kağıtları imzalatmaktadır. Zaten patronlar bu salgın koşullarını sömürüyü artırmak için bir fırsata çevirmiş durumda. Mesela Teknosa mağazalarını kapatan Sabancı Holding, Teknosa çalışanlarını Carrefoursa’da çalışmaya zorlamıştır. “İşten çıkarma olmayacak” diyen Sağlık Bakanı’na ait Medipol Hastanesi’nin çalışanları işten çıkarılmıştır. Hatta patronlar bir yana, devletin kendisi sözleşmeli öğretmenlerin çalışmadığı süre boyunca maaş ödemesini yapmayarak, fiili olarak “ücretsiz izin” uygulamaktadır.
TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) yaptığı açıklamaya göre, 2019 yılında 932 bin kişi işsizler ordusuna katıldı. Şimdi ekonomik kriz, salgının yarattığı krizle birleşti. Salgının sadece 2-3 ayda en az 1,5 milyon işçinin işsiz kalmasına neden olacağı, bu rakamın 2,7 milyona kadar çıkacağı bekleniyor.
Bu kadar derin bir ekonomik kriz ve ağır işsizlik koşullarında, işçi ve emekçilerin “açlıktan ölmek” ile “salgından ölmek” arasında tercih yapması beklenmektedir. Ve “evde kal” çağrısı bir orta sınıf konforu olmanın ötesine geçmemektedir.
65 yaş üstü “virüs” müdür?
65 yaş üstü insanlar, salgın ile birlikte adeta “vebalı” muamelesi görmeye başladı. Alışverişe çıkan yaşlı kadının otobüse alınmaması, yaşlı adam ile alay edilmesi, bir başka yaşlıya polisin hakaretlerle bağırması görüntülerini izledik büyük bir acıyla. Zaten kapitalizm koşullarında bir “atık” muamelesi gören, onyıllar boyunca sistemli biçimde toplumun dışına itilmeye çalışılan yaşlılara alay-hakaret etmenin bahanesi bu defa da virüs oldu. “Biz onların sağlığını düşünüyoruz” bahanesiyle, yaşlılar toplumdan tamamen silinmeye çalışıldı.
Oysa 2019 yılı istatistiklerine göre, Türkiye’de 65 yaş üstü 7 milyon 550 bin kişinin yaklaşık 1 milyonu çalışmayı sürdürüyor. Bu rakama kayıtdışı biçimde çalışanlar dahil değil. Bir kısmı emekli olacak kriterleri yerine getiremediği için, önemli bir kısmı da emekli maaşı yetmediği için çalışmaya devam ediyorlar.
Şimdi bu çaresiz insanlar evlerine kapatılmış durumda. Salgın boyunca ne ile geçinecekler, nasıl yaşamlarını sürdürecekler belli değil. Hal böyleyken ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanacağına dair garanti verilmeden eve kapatıldılar.
Hem virüse hem de patrona karşı mücadele
Mersin’de bulunan Tekfen Holding’e bağlı Akgübre fabrikası, 28 Mart günü 130 işçisini 3 ay süreyle zorunlu ücretsiz izne çıkardı. Petrol iş sendikasında örgütlü işçiler fabrikayı terketmeme eylemine başladılar.
Hatay’da kurulu bir filtre fabrikasındaki işçiler, 26 Mart günü ücretsiz izne çıkarıldılar. Bunun üzerine 3 saat boyunca üretimi durduran işçiler, 30 Nisan’a kadar ücretli izin haklarını aldılar.
Salgın koşullarında da işçilerin haklarını elde etmesinin tek koşulu direnmektir. Hükümetin burjuvazinin hükümeti olduğu ve öncelikle patronların çıkarları doğrultusunda kararlar alacağı unutulmamalıdır. Tüm halkın sağlığını tehdit eden ve en çok da işçi ve emekçilere darbe indiren salgına “çözüm” olarak 18 Mart’ta açıklanan paket patronların çıkarlarını gözetmektedir
“Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı verilen ve Erdoğan tarafından açıklanan bu pakette, asıl kalkan sermayenin çıkarları için kurulmuştur. Pakette sözü edilen vergi indirimleri patronlar içindir; asgari ücrete vergi indirimi yoktur. Şirketlerin vergi, sigorta ve kredi borçları için erteleme ve kolaylıklar vardır; emekçilerin kredi borçları ve faturaları için bir kolaylık yoktur. “Evde kal” çağrısı yapılırken, uçak biletlerinde KDV indirimi gerçekleştirilmiştir; ama bugün emekçilerin en önemli gideri olan elektrik-su-doğalgaz faturalarında ve gıdada KDV indirimi yoktur. En büyük kolaylık müteahhitlere yapılmış, konut kredisi kolaylaştırılmıştır; işçi ve emekçilere dönük en küçük bir kolaylık ise yoktur. En düşük emekli aylığının 1500 liraya çıkartılması ise, bin liranın altında aylık alan emeklilerin yıllardır ileri sürdükleri en temel taleplerinden biridir; ama bu bile asgari ücretin altında kalmaya devam etmektedir.
Garanti ödemelerine değil, işçiye kaynak
2020 yılı için devlet bütçesinden, köprü ve otoyolları işleten müteahhit şirketlere garanti ödemesi için ayrılan pay 8,3 milyar liradır. Yine 2020 bütçesinden şehir hastanelerini işleten şirketlere yapılacak ödeme miktarı 10.5 milyar olarak hesaplanmıştır. Bu tutarlara havaalanları için yapılacak garanti ödemeleri dahil değildir. Buna rağmen salt otoyollar-köprüler ve hastaneler için bütçeden yapılacak ödeme 20 milyar liraya çıkmaktadır. Bu para ile 3 milyon işçiye 3 ay boyunca asgari ücretten maaş ödemesi yapılabilir.
Diğer taraftan işsizlik fonunda biriken para miktarı 131 milyar liradır. Bu para, 15 milyon işçinin 3 ay boyunca asgari ücret almasını sağlayabilecek bir paradır.
Salgın boyunca en önemli talep, işten çıkarmaların yasaklanması, ücretli izin verilerek işçilerin “evde kal”masının sağlanması olmalıdır. Yanısıra, salgın boyunca işsiz kalan tüm kesimler için işsizlik parası ödenmelidir. Konut-taşıt ve tüketici kredileri, kredi kartı borçları ertelenmeli; elektrik-su-doğalgaz konutlar için ücretsiz hale getirilmelidir. Zorunlu olmayan işler için izin ya da uzaktan çalışma getirilmeli; işe gitmek zorunda olanlar için ise, çalışma ortamları salgın koşullarına uygun olarak, işçi sağlığı ve güvenliği gözetilerek düzenlenmelidir.
Tüm bunlar için özel bir kaynak yaratmaya gerek de yoktur; müteahhitlere verilen garanti ödemeler, ya da zaten işçilerden kesilmiş olan işsizlik fonu, bunları karşılayabilecek durumdadır. İşçi ve emekçilerin salgından etkilenmesini önlemek, hiç de zor değildir.
AKP hükümetinin önceliği, patronların karlarını gerçekleştirmektir. İşçi ve emekçilerin bugünkü talepleri ise son derece meşru-haklı taleplerdir ve doğrudan yaşam hakkını savunmaya dönüktür.