Koronavirüs salgını ile birlikte en çıplak halde görülen kapitalizmin sağlık sisteminin çarpıklığı oldu. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere en ileri kapitalist-emperyalist ülkelerde sağlık sisteminin çöküşü gözler önüne serildi. Kapitalizmin “paran kadar sağlık” anlayışı, halkı ölümle başbaşa bıraktı. Ve bir kez daha sosyalizmle karşılaştırma ihtiyacı doğurdu.
Sosyalizm sağlık alanında da -diğer alanlarda olduğu gibi- kapitalizmden fersah fersah ilerdedir. En başta sağlığı doğrudan etkileyen yeterli beslenme, temiz su ve konut gibi temel haklar herkese sağlanmıştır. Dahası, salgın ve bulaşıcı hastalıkların zeminini ortadan kaldıran bir mücadele yürütülür. Salgına neden olacak çevre kirliliği başta olmak üzere her tür önlem alınır. 1917 Ekim Devrimi sonrasında kurulan ilk sosyalist devlet olan Sovyetler Birliği’nde sağlık sorunu en temel hak olarak ele alınmış ve proletarya diktatörlüğünün temel görevi sayılmıştır. 1919’da gerçekleşen SBKP’nin 8. Kongresi’nde bu konuda şunlar söyleniyor:
“SBKP, halk sağlığının korunması alanındaki çalışmalarının temelini her şeyden önce hastalıkların gelişmesini önlemek amacıyla kapsamlı hijyen ve sıhhi önlemlerin uygulanması olarak görmektedir… Acil görevler şunlardır:
1-Çalışanların yararına kapsamlı sıhhi önlemlerin kararlı bir şekilde uygulanması; a) yerlerin rehabilitasyonu (toprağın, suyun ve havanın hijyenik olarak izlenmesi); b) bilimsel ve hijyenik ilkelere uygun olarak halk beslenmesinin sağlanması; c) bulaşıcı hastalıkların gelişmesine ve yayılmasına karşı önleyici tedbirlerin uygulanması; d) sağlık mevzuatının oluşturulması.
2-Yaygın hastalıklarla mücadele (tüberküloz, zührevi hastalıklar, alkolizm vb.)
3-Genel olarak erişilebilir, özgür ve kaliteli bir tedavi ve ilaç tedariki sağlamak.”
SSCB’de sağlığa ayrılan bütçe sürekli artmıştır. 1928-41 yılları arasında, 13 yılda 18 kat artış sözkonusudur. Böyle olunca bilimsel araştırma kurumları başta olmak üzere, sağlık sisteminin tüm bileşenleri hem nicel hem nitel olarak gelişmiştir. Çarlık Rusyası’nda 10 bin kişiye bir doktor düşerken 1941 yılında bu sayı 17 doktora çıkmıştır. Keza 10 bin kişi başına düşen 13 yatak, 70 yatağa yükselmiştir. Doktor sayısı olarak kapitalist-emperyalist ülkelerin üzerine çıkmıştır.
1936’da kabul edilen Sovyet Anayasası’nın 120. maddesine göre sağlık sorunu şöyle ele alınıyor:
“SSCB yurttaşları, yaşlılık, hastalık ve sakatlık durumlarında maddi bakım görme hakkına sahiptirler. Bu hak, işçi ve ücretli memurların sosyal güvenliğinin, devlet hesabına, giderek daha fazla gelişmesi, emekçilere parasız sağlık hizmeti sunulması, emekçilerin hizmetine sunulmuş kapsamlı tedavi merkezleri ağıyla güvence altına alınmıştır.”
Onun hemen önünde yeralan 119. Madde ise şöyledir:
“SSCB yurttaşları dinlenme hakkına sahiptirler. Dinlenme hakkı, işçi ve ücretli memurlar için 8 saatlik işgününün saptanması, çalışma koşulları zor olan bir dizi meslek için işgünü süresinin 7 ve 6 saate indirilmesi, çalışma koşulları daha da ağır olan bazı işletme bölümlerinde ise, bu sürenin 4 saate düşürülmesi, işçi ve görevliler için her yıl paralı izin verilmesi ve emekçilerin hizmetine sunulmuş sanatoryum, dinlenme yurtları ve kulüplerden oluşan kapsamlı bir ağla güvence altına alınmıştır.”
Tarihe en büyük salgın hastalık olarak geçen İspanyol gribinde toplamda 50 ila 100 milyon insanın hayatını kaybederken, yeni kurulan Sovyetler Birliği’nde 3 milyon civarında kişi ölmüştür. Bolşeviklerin en önemli önderlerinden Yakov Sverdlov da henüz 33 yaşında iken bu salgında hayatını kaybetmiştir
1918-1920 arasında tifüsten ölenlerin sayısı 1 milyon 600 bindir. Kıtlıktan ve bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı 15 milyonu bulmaktadır. O yıllarda Lenin şöyle diyor:
“Bir kırbaç sallanıyor üstümüze, bit ve tifüs ordularımıza doğru yayılıyor. Yoldaşlar, nüfusun kırıldığı, maddi herhangi bir kaynağın olmadığı, bütün halkın hayatının durduğu tifüs bölgelerindeki korkunç durumu hayal edebilmeniz mümkün değil. Bu nedenle biz diyoruz ki, ‘Yoldaşlar, bütün dikkatlerimizi bu sorun üzerine yoğunlaştırmalıyız. Ya bit sosyalizmi mağlup edecek, ya da sosyalizm biti!”
Ve Sovyetler Birliği, Ekim Devrimi sonrası ilk kez modern kamu sağlık hizmetini hayata geçirir. 1956 yılında 5 milyondan fazla emekçi, sanatoryumlarda ve dinlenme evlerinde tedavi edilmiştir. Yaklaşık 6 milyon çocuk ve genç, tatil kamplarında çocuk sanatoryumlarında kalmıştır.
Sosyalizmin yaklaşık 40 yıllık deneyimi bile, kapitalizmden her yönden üstün olduğunu ortaya koyan verilerle doludur. Bunun başında da insan sağlığı vardır.