AKP savaş arıyor

Son haftalarda giderek artan biçimde Doğu Akdeniz’de gerilim artıyor. Erdoğan, çeşitli noktalardan kriz çıkarmak, savaş gerekçeleri oluşturmak için uğraşıyor. Bir taraftan Libya’da Trablus hükümetinin “koruyucusu” olarak Hafter yönetimine karşı savaşıyor. Bir taraftan Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz anlaşmalarına karşı tehditler savuruyor. Bir taraftan da Yunanistan’a karşı savaş kışkırtıcısı bir politika izliyor.

Her gün yeni bir siyasi-askeri kriz haberi ile dolduruluyor yandaş medyanın haber saatleri. Ne rakamları gizlenemeyecek kadar yaygınlaşan ve ölüm riskini büyüten koronavirüs krizi; ne gencecik kadınlara vahşi bir şiddet uygulayan, tecavüz eden, öldüren katillerin doğrudan Süleyman Soylu tarafından sahiplenilerek serbest bırakılması; ne saçma bir “uzaktan eğitim” politikasızlığı ile artık “öğrenme” olgusuna bile yabancılaşan küçük çocuklar; ne açlığın-işsizliğin girdabında yaşam mücadelesi veren işsizler; ne de patronların daha yoğun ve ağır bir sömürüsüne maruz bırakılan, bu arada bir de koronadan ölme riskiyle karşı karşıya kalan işçi ve emekçiler…

Bunlar doğru düzgün haber kanallarında yer bulamazken, Navtex’ler, Karadeniz’de 31. defa yeniden keşfedilen petrol-doğalgaz yatakları, “hain Yunan”ın provokasyonları ile şişiriliyor beyinler…

Bu arada, dikkatler dışarıya yöneltildiği için, içeride yaşanan ekonomik ve siyasi kriz örtbas ediliyor, unutturuluyor. Yanısıra faşist ve baskıcı uygulamaların zemini güçlendiriliyor. Görev tanımı belirsiz, sorumluluk alanı belirsiz, kimlerin alınacağı belirsiz bir “Takviye Hazır Kuvvet” kuruluyor mesela.

Aslında ortada bir belirsizlik yok, önümüzdeki dönem daha da güçleneceği belli olan kitle eylemlerine daha saldırgan biçimde müdahale etmek için, Erdoğan’ın özel kuvveti oluşturuluyor.

 

Libya savaşının Akdeniz uzantısı

AKP, Suriye’de savaşın görece stabil hale gelmesiyle birlikte, Libya’da kendisine yeni bir savaş yaratmayı başarmıştı. Trablus hükümetine verdiği destek, doğrudan TC ordusunun orada savaşa girmesine kadar genişletilmişti. Türkiye’nin savaşa böyle doğrudan girmesiyle, Hafter yönetiminin aylar boyunca süren Trablus kuşatması başarısızlığa uğradı. Rusya destekli Hafter güçleri kuşatmayı kaldırıp doğuya çekildiler.

Hafter’in Trablus saldırısı sürerken, Türkiye 27 Kasım 2019’da Trablus hükümeti ile Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma anlaşması imzaladı. Bu anlaşma ile, Yunanistan’ın Girit, Karpathos ve Rodos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kıta sahanlığı kapsamında gördüğünü ilan etmiş oldu.

Trablus hükümetinin uluslararası geçerliliği tartışmalı olduğu için, Türkiye’nin imzaladığı anlaşma da tartışmalı bir anlaşmaydı aslında. Ancak onun bu anlaşmayı imzalaması, bir taraftan Yunanistan ile “karasuları ve kıta sahanlığı” tartışmalarını yeniden alevlendirdi, diğer yandan Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın güneyindeki hidrokarbon sahalarında çalışmalar yürüten ülkeleri de rahatsız etti. Bu süreçte Türkiye, bir taraftan da Kıbrıs sularında kendi hakları olduğunu iddia ederek petrol arama çalışmaları yürütüyordu.

Ancak Erdoğan, Doğu Akdeniz hidrokarbon sahaları konusunda, karşısında Yunanistan’ı destekleyen bir AB ve ABD buldu. Öyle ki, Alman Dışişleri Bakanı Yunanistan’ı destekleyen açıklamayı Türkiye ziyareti sırasında yaptı. Dahası, Mısır ve İsrail gibi bölgenin en önemli iki ülkesi de Türkiye’nin hidrokarbon çalışmalarına karşı durdular.

Bunun üzerine Türkiye yeniden Libya üzerinden bir hamleye girişti. 6 Haziran günü Trablus hükümeti Sirte operasyonu başlattığını duyurdu. Sirte, Ocak 2020’de Hafter’in eline geçen bir liman bölgesi. Ve Libya petrollerinin Avrupa’ya ihracı için, Trablus ile birlikte Sirte limanları stratejik öneme sahip. Dolayısıyla Trablus hükümeti bunu mutlaka geri almak istiyor, ancak Hafter ve destekçileri de burayı ellerinde tutmakta kararlı.

Zaten Sirte operasyonu gündeme gelir gelmez, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Libya sınırındaki bir askeri üsse ziyaret gerçekleştirerek “Sirte ve Cufra kırmızı çizgimizdir” açıklamasını yaptı. Bugüne kadar Hafter’e dışarıdan destek veren Mısır’ın bu tutumu, artık savaşa doğrudan dahil olma kararlılığını ifade ediyordu; zaten Mısır parlamentosu, Libya’ya asker gönderme tezkeresini, 20 Temmuz günü onayladı. Suudi Arabistan ve BAE (Birleşik Arap Emirlikleri)  bu süreçte hem Mısır’ı hem de Hafter’i destekleyen açıklamalar yaptılar.

Keza Rusya, aynı dönemde Türkiye ile karşılıklı restleşmeler üzerinden, bu operasyona karşı olduğunu ifade etti. Burada tıkanan AKP yönetimi, bir kez daha Akdeniz’e yüklendi.

 

Ege’de Navtex savaşı

20 Temmuz’da Mısır’ın Libya’ya asker gönderme kararı çıkınca, 21 Temmuz’da AKP, Oruç Reis gemisinin Antalya açıklarında bulunan Yunanistan’a ait Meis adası açıklarında, petrol-doğalgaz arama amaçlı çalışmalar yapması için Navtex yayınlandı. Navtex, ülkelerin deniz kuvvetlerinin, denizlerde yapacağı eğitim, tatbikat ve araştırmalarına ilişkin önceden bilgilendirmesi anlamına geliyor. Bir ülke Navtex yayınladığında, başka ülkeleri sorun çıkmaması konusunda uyarmış oluyor.

Türkiye’nin bu açıklaması, Yunanistan’ın büyük tepkisi ile karşılandı. Kendi kıta sahanlığının ihlal edildiğini belirten Yunan yetkililer, adeta savaş tehdidi anlamına gelen açıklamalar yaptı. Oluşan savaş ortamı Almanya Başbakanı Merkel’in 22 Temmuz’da devreye girmesiyle durdurulmuş, Oruç Reis’in faaliyetleri askıya alınmıştı.

6 Ağustos günü Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan Deniz Yetki Sınırlandırma anlaşması, Türkiye’nin saldırgan tavırlarına bir meydan okuma anlamını taşıyordu. Böylece ortalık yeniden alevlendi. Üstelik aynı günlerde bir de ABD’li bir petrol şirketi, Suriye’deki Kürt güçleri ile bir petrol anlaşması imzalamış; böylece hem Türkiye’ye hem de Rusya’ya meydan okumuştu.

Ortalığın bu kadar alevlendiği, her noktadan sıkıntı yaşama başladığı koşularda, 10 Ağustos’ta Türkiye ikinci Navtex’i ilan etti. 23 Ağustos’a kadar sürecek olan bu Navtex sırasında, Oruç Reis gemisine iki de savaş gemisi eşlik edecekti.

Cevap olarak Yunanistan da tehditkar açıklamalarla birlikte 24-27 Ağustos tarihleri için Navtex yayınladı. Yunanistan’ın Navtex’i, Türkiye’nin ilan ettiği Meis adasının yanısıra, Girit, Kerpe ve Rodos’un güneyini kapsıyor. Bu bölge, daha önce de Türkiye ile Yunanistan arasında ihtilaflı bir alan. Dahası, Yunanistan, Türkiye’nin Navtex’inin yasadışı olduğunu duyurdu.

Doğu Akdeniz ve Ege’de artık savaş çığlıkları peşpeşe atılır oldu. Yunanistan, askersiz bölge olması gereken Meis Adası’na (Türkiye’nin petrol arama faaliyeti yürüteceğini açıkladığı Meis Adası) asker çıkardı, Türkiye de F-16 uçaklarıyla gövde gösterisi yaptı. Ancak her hamlesinde Türkiye biraz daha yalnızlaştı, karşısında duranlar biraz daha kemikleşti.

Bu arada AKP’ye bir darbe de, Trablus’tan geldi. AKP, Trablus hükümetinin içişleri bakanı ile ittifak halinde Trablus hükümetine bir darbe yapma hazırlığındayken, onlar karşı darbe yaptılar ve 30 Ağustos günü içişleri bakanını görevden aldılar. Bugüne kadar AKP’nin desteği ile Hafter’in karşısında duran Trablus hükümeti, bir taraftan AKP eliyle Libya’ya yığılmış olan cihatçı çetelerin kontrolden çıkmasına duyduğu tepki, diğer taraftan uluslararası baskı nedeniyle, AKP ile yollarını ayırma kararı aldığını göstermiş oldu.

* * *

Erdoğan yönetimi, sürekli bir savaş ortamı oluşturmaya, gerilimi yüksek tutmaya uğraşıyor. Ancak son dönemde nereye elini attıysa, emperyalistlerin karşı duruşlarına ya da bölge ülkelerinin kendisine karşı ittifaklarına çarptı. Hem içeride, hem dış politikada ekonomik-siyasi sorunlar daha da büyüdü.

Aslında Erdoğan’ın “sorun çözme politikası”, daha ağır sorunlar yaratıp öncekini unutturma biçiminde şekilleniyor. Bunu yaparken kitlelerin dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırıyor, yanısıra baskı ve saldırılarını arttırıyor.

Uzun yıllardır bu politika ile zamanını uzatmayı başarabildi. Bu dönemde ne kadar işe yarayacağı ise, kitlelerin kötüleşen yaşam koşulları karşısında ne kadar direnme gücü göstereceğine bağlı olacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …