Yine torba yasası, yine işçi ve emekçilere saldırı, burjuvaziye teşvik krediler…
“İşsizlik sigortası kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması” adı altında meclise sunulan yasa tasarısı da, burjuvazinin istediği esnek ve kayıtdışı çalıştırmayı yasal hale getiriyor. Düzenlemede en çarpıcı olan ise; 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilere “belirli süreli iş sözleşmesi” getirilmesiydi. Bu düzenleme, daha önceki torba yasada getirilmek istenmiş, gelen tepkiler üzerine geri çekilmişti. Şimdi yeniden gündeme alındı.
Düzenleme yasallaşırsa, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler artık kadrolu olamayacak, uzun süreli çalışamayacaklar. Yani “kullan at” dönemi başlayacak. Sırf belli yaş grubunda oldukları için milyonlarca işçi, sendika, TİS, kıdem gibi temel haklardan yoksun, güvencesiz bir şekilde çalıştırılacak. Bu, yeni bir taşeron işçiliğine kapı açacak aynı zamanda. Patronlar sigorta prim maliyetinden, kıdem ve ihbar tazminatından kurtulacaklar. Kadrolu işçi çalıştırmak yerine kısa süreli sözleşmelerle karlarına kar katacaklar.
Düzenleme, kayıt dışı çalıştırmaya af ve ödül getiriyor! 8. maddesinde “SGK’ya bildirilmeksizin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla istihdam edilmeye devam edilmekte olanları işsizlik sigortası fonundan destek verilecek” deniyor mesela. Yani kaçak işçi çalıştıran patron, kayıt dışı çalıştırdığını kabul ederse, vergi kaçırması af edileceği gibi, üstüne üstlük işsizlik sigortasından da destek verilecekmiş! Kayıt dışı işçi çalıştırdığını kabul eden patronlara, prim ödeme gün sayıları 44,15 TL çarpılarak hesaplanacak ve bu teşvik her ay SGK tarafından karşılanacakmış!
En geri ülkelerde bile kayıt dışı çalıştırma vergi dolandırıcılığı olarak görülür. Ve çeşitli idari, para cezalarına çarptırılır. Ama Türkiye’de son düzenlemeyle bırakalım ceza verilmesini, vergi kaçırmak teşvik ediliyor! Böyle bir durumda patronlar neden kayıtlı işçi çalıştırsın ki?!
Burjuvaziye teşvik üzerine teşvik
Burjuvaziye teşviklerin ardı arkası kesilmiyor. Yapılan teşviklerin adı da “istihdamı arttırmak” oluyor. Oysa bırakalım istihdamın artmasını, işsizlik giderek çoğalıyor. Aslında çoğalıyor demek bile hafif kalıyor, çığ gibi katlanarak devasa boyutlara ulaşıyor.
Patronlara yıllardır hem bütçeden, hem işsizlik sigortasından kaynak aktarılıyor. 2017-2020 arasında bütçeden sigorta prim desteği olarak 114,2 milyar TL kaynak aktarılmış. Yine aynı yıllar arasında işsizlik sigortası fonundan 43 milyar TL doğrudan destek ve teşvik verilmiş. Yani 4 yıl içerisinde sermayeye 134 milyar TL kaynak aktarılmış. (Rakamlar DİSK kaynaklarından alınmıştır.)
Getirilmek istenen yeni düzenleme de, benzer şekilde patronları koruma ve kollama tedbirlerini içeriyor. Örneğin kurumlar vergisinin 5 puan indirilmesi, işsizlik sigortası fonundan patronlara sağlanan desteğin artırılması gibi… Bu teşvik ve desteklerin geri dönüşü de yok! Yani hepsi hibe ediliyor.
Hibe ve teşviklere rağmen 2017 yılında 28,2 milyon 189 bin olan istihdam, 2 milyon 56 bin kişi azalarak 26 milyon133 bine geriledi. (Bkz. Aziz Çelik “İstihdamda yaman çelişki: Teşvik artıyor istihdam azalıyor”)
Kısacası sermaye sahiplerine yapılan her teşvik ve destek, işsizlik fonu birikiminin yok olmasına, hazinenin boşalmasına yol açıyor. Bu da işçi emekçilere yeni vergi yükünün binmesi, temel tüketim ve hizmet mallarına yeni zam furyası anlamına geliyor.
Kıdem tazminatı tırpanlanıyor
Patronların uzun yıllardır en önemli hedefi, kıdem tazminatını gasp etmekti. İşbaşına getirdikleri hükümetler aracılığıyla bunu çok kez denediler, fakat yükselen tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kaldılar. Gelinen noktada, “madem ki tümden gaspedemiyoruz, orasından burasından kırparak parça parça alalım” yöntemini devreye sokmuş bulunuyorlar. Kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin uygulaması ve “belirli süreli iş sözleşmesi” düzenlemesi, kıdem tazminatını parça parça tırpanlamanın adlarıdır.
Kısa çalışma ödeneği, patronu ücret ve sigorta prim yükünden büyük oranda kurtardı. Çünkü buna tabi tutulan işçiler, günlük kazancının yüzde 60’ını ücret olarak alabiliyorlar. Bu da devlet tarafından ödeniyor. İşçinin ücretinin eksik kısmının tamamlanması, patronun insafına bırakılmış. Diğer yandan bazı işletme ve fabrikalarda “kısa çalışma” gösterilmesine rağmen, tam kapasiteyle, tam zamanlı mesaiye devam ediliyor. Yani “tam çalışma-yarım ödenek” yapılıyor. Üstelik kısa çalışma sürecinde işçinin sigortası eksik ödenerek, bu durum emekli prim gün sayısına yansıyor. Böylece işçinin kıdem ve emeklilik hakkı da zorlaşıyor.
Kısacası patronlar, ücret ve sigorta prim derdinden kurtulurken; işçiler, ücret kaybı yaşıyor, kıdem ve emeklilikleri adım adım gaspediliyor.
Ücretsiz izin uygulamaları da benzer sonuçlara yol açıyor. Ücretsiz izine tabi tutulan işçi, çok düşük bir ücrete mecbur bırakılıyor. Bu süre boyunca sigorta primleri ödenmiyor. Bu durumda işçi, hem ücretinden hem kıdem biriktirme hakkından mahrum ediliyor.
Son darbe: Kısa süreli iş sözleşmesi
Pandemi sürecini kullanarak attıkları bu adımlara, şimdi bir yenisi daha eklendi. “Kısa süreli iş sözleşmesi” kıdem tazminatına vurulan büyük bir darbedir. 50 yaş üstü işçilerin kısa süreli iş sözleşmesine tabi tutulmaları, kıdem biriktirme hakkının hayal olması demektir. Üstelik bu yaş grubundaki işçilerin iş bulması çok zordur. İş bulsa da kısa süreli girdi-çıktılarla kıdem biriktirmesi imkansızdır. Bu şekilde milyonlarca EYT’liye yenileri eklenmiş olacaktır. 25 yaş altı işçilerin ise, kıdem ve emeklilik hakkı baştan yok edilecektir. Ömrü kısa süreli sözleşmelerle geçen 25 yaş altı işçiler, kıdem primi biriktiremez. Her kısa süreli sözleşme, sigorta primlerinin kısalığını beraberinde getirir. Sözleşmesi biten aylarca işsiz bekler. Böylesi çalışma koşullarında kıdem biriktirmesine, emeklilik için gerekli gün prim sayısını doldurmasına ömrü yetmez. Ve gelecek kuşaklar kıdem ve emeklilikten mahrum kalır.
Sonuç olarak burjuvazi, tümden gaspedemediği kıdem tazminatını, zamana yayarak ve parça parça kopararak ortadan kaldırmanın adımlarını atmaktadır. Buna karşın işçi konfederasyonları TÜRK-İŞ ve DİSK, basın açıklamalarıyla, pasif eylemlerle tepki gösteriyor. Oysa saldırının büyüklüğüne denk düşecek şekilde eylemlere ihtiyaç vardır. Öncesinde her iki konfederasyon da “kıdem, kırmızı çizgimiz” demişler ve bunun, “genel grev nedeni” olacağını söylemişlerdi. Ancak bu yönde bir hazırlık bile sözkonusu değildir.
Kısa çalışma ödeneği, kısa süreli iş sözleşmesi, ücretsiz izin dayatmalarına karşı, “insanca yaşanacak ücret-güvenceli iş” talebiyle şalterleri indirme, sokaklara çıkma zamanıdır. İşçiler, ücretsiz izin uygulamalarına karşı bazı fabrikalarda eylemler yaptılar, yapıyorlar. Bunları çoğaltmak gerekir.
Tabandan böyle bir hareketlilik yaratılamazsa, sendikaların geçiştireceği belli olmuştur. Kıdem gibi işçi sınıfının yüz yıllık kazanımının parça parça gaspedilmesine göz yumulamaz! Sendikalar verdikleri sözün arkasında durmalı, işçiler sendikalarını bu yönde zorlamalıdır!