1 Mayıs yaklaşırken…

Pandemi koşullarında ikinci 1 Mayıs’ı kutlayacağız. Geçen yıl pandeminin en şiddetli haliyle yaşandığı ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı bir dönemde “her koşulda 1 Mayıs kutlanacak” demiştik ve 1 Mayıs’ı alanlarda kutlamayı başardık. Devletin tüm engellemelerine rağmen küçük gruplar şeklinde bile olsa Taksim’e çıkmaya çalışıldı; 1 Mayıs pankartları ve sloganlarıyla yüründü.

Aradan geçen 1 yıl içinde AKP hükümetinin pandemiyi bahane ederek hak ve özgürlükleri gaspettiği çok daha net biçimde görüldü. İşçi, öğrenci, emekçi direnişleri, her tür protesto eylemi pandemi gerekçesiyle yasaklandı, saldırıya uğradı. Buna karşın dinci-gericilerin, faşistlerin gösterilerine hiç bir engel çıkarılmadı. Aksine Ayasofya’nın ibadete açılmasında görüldüğü gibi, ülkenin dört bir yanından tarikatlar İstanbul’a aktı; kilometrelerce ve yanyana yürüyerek, tekbir getirerek Ayasofya’ya geldiler, dipdibe namaz kıldılar. Keza Baro’ların kongreleri pandemi gerekçesiyle ertelenirken, AKP kongreleri “lebabeb” yapılabildi. Yine pandemi yüzünden kahvehaneler, lokantalar, pastaneler aylarca kapalı tutulup esnaf yıkıma terkedilirken, AVM’lerde, otellerde, kayak merkezlerinde insanlar birlikte yiyip-içip eğlenebildi.

Bu örnekler daha çok uzatılabilir. Kesin olan; pandemi yasaklarının son derece iki yüzlüce yapıldığı; işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü ve baskıyı arttırırken, patronlara her tür kolaylığın sağlandığı, teşvik paketleriyle karlarının garantiye alındığıdır. Her tür zorluk yoksullara dayatılmış, zengine ve yandaşlara hiç bir yükümlülük getirilmediği gibi, önleri açılmıştır. Zaten sınırlı olan hak ve özgürlükler gaspedilmiş, denetleme-gözetleme yöntemleri normalleşmiştir.

Bütün bunlar emekçi halkın hayatını daha katlanılmaz hale getirdi. Bir yandan hastalık ve ölüm korkusu, diğer yanda işsizlik ve açlık girdabında boğulan milyonlar, çaresizlik içinde kendi haline terkedildi. Artık “derin yoksulluk”tan sözediliyor, “açlık intiharları” yaşanıyor. Pandemiyle geçen bir yıl içinde işsizlik yüzde 40’lara ulaştı, neredeyse iki kişiden biri işsiz. Özellikle genç işsizlik öylesine yüksek boyutlara ulaştı ki, “ev genci” diye yeni bir kavram üretildi. Çalışanlar da “kısa çalışma ödeneği” adı altında günde 39 TL’ye mahkum edildi. Patronlara işçilerin onayını almadan “ücretsiz izne” çıkarma hakkı tanındı. Sözümona işçi çıkarma yasağı getirildi, ama patronlar artık işçileri “Kod-29” denilen “ahlaksız saldırı”yla işten atabiliyor. Kod-29 ile, işçilerin elinden sadece işleri-yaşamları alınmıyor; onurlarıyla da oynanıyor!

* * *

İSTANBUL’DA 1 MAYIS

Kıpkızıl, kan kırmızı bayraklarımızın

alevinden

Sarı korsan bir balon gibi soldu güneş.

Ciğerlerimizde şişen türküler ateş!

Kol kola, düştük yola

Yedikule’den amele evleri

Sirkeci’ye dayandı,

Karagümrük kırmızıya boyandı.

Kasımpaşa tersaneyi yüklendi sırtına,

Geçtik köprüden

Geliyoruz:

Yol ver bize Cadde-i Kebir!

Kaldırımları söken topuklarımızla

Tokatlıyan’da göbekli mebusları

tokatladık.

Osmanbey’in ensesine atladık!

Zifosladık Şişli’nin kadife mantosunu!

Bugün toz kondurmuyoruz keyfimize!

Bugün “Mayıs 1”!

1 Mayıs’ta İstanbul

Bizim olmuş gibidir!

* *

Hürriyet-i Ebediye tepesinde taş kesilen

Mahmut Şevket’in iskeleti!

Seni oraya diken sınıf

Zırnık kadar bile vermedi bize hürriyeti;

Yıkıl karşımızdan!

Yangınları haykıran Yangın Kulesi tepeden bakma bize

Bir gün elbet

Seni borazan yapacağız kendimize,

İstanbul’un ağzı

Haykıracak kızıl inkılâbımızı! 

1925 – Nazım Hikmet

2021 1 Mayısı’na işçi ve emekçiler işte böylesi ağır koşullar altında giriyorlar. Dünyanın dört bir yanında “pandemi tedbirleri”ne karşı kitlelerin sokağa çıkması boş yere değil. Çünkü tüm dünyada egemen sınıflar pandemiyi bir fırsata çevirme gayretkeşliği içindeler. Üstelik her tür hak gaspını “halkın sağlığı” demagojisini kullanarak yapıyorlar ve bunlara kölece boyun eğilmesini dayatıyorlar. İnsan yaşamı sadece soluk alıp-vermeye indirgendi. “Solucan-yosun misali” yaşamamız isteniyor. İnsanın sosyal bir varlık olduğu ve yüz-yüze iletişime ihtiyaç duyduğu unutturuluyor. Böylece insanların biraraya gelmesini, dayanışmasını, örgütlenmesini, birlikte mücadele etmesini nesnel olarak da imkansız kılmaya çalışıyorlar.

Oysa bu korona belasını halkın başına saran da yine egemen sınıflar; onların bitmek bilmez kar hırsları. Doğayı tahrip ederek tüm canlıları yok oluşa sürüklemelerinin sonuçlarını, bütün dünya halkları çekiyor. Her tür doğa olayını felakete dönüştüren, binbir çeşit hastalığı çıkartan ve salgın haline getiren, sistemin kendisi. Dünya Sağlık Örgütü korona salgınının 10 yıl süreceğini söylüyor. Bundan sonrasının mutasyonlarla değişen yeni virüslü hastalıklarla geçeceğini bildiriyor. Ve “böyle yaşamaya alışmalıyız” deniyor!

Alışmayacağız! İnsanın insanlaşma sürecini tersine çeviren, onu yeniden hayvan gibi yaşamaya mahkum eden bu sisteme ve onun yarattığı hastalıklı düzene alışmayacağız!

Bu bir kader değil! Yaşadığımız sorunların neden ve nasıl çıktığını, kimler tarafından çıkarıldığını biliyoruz! Öyleyse bu bataklık kurutulmalı! Bataklığı üreten emperyalist-kapitalist sistemin ta kendisidir. Bu sistemi yıkacak olan da başta proletarya olmak üzere emekçi halktır! Onların örgütlü-birleşik gücüdür!

Zehir varsa, panzehir de vardır! Sorun varsa çözüm de vardır! Asla çaresiz değiliz! Yeter ki tüm engellemelere rağmen biraraya gelelim, örgütlenelim, direnelim!

* * *

1 Mayıs, enternasyonal bir gündür! Dünyanın tüm işçi ve emekçilerinin, ezilen halklarının tek enternasyonal günüdür! Ortak sorunları için ortak şiarlarla harekete geçtiği, alanları doldurduğu, hep birlikte taleplerini haykırdığı tek gündür!

2021 1 Mayısı, emperyalist-kapitalist sistemin krizine, pandemisine, savaşına karşı, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen-sömürülen tüm kesimlerin tepkilerini ortaya koyacağı bir gün olmalıdır. Çünkü kriz, savaş ve pandeminin en ağır yükü, işçi ve emekçilerin sırtındadır. Bunu taşımak zorunda değiliz! Bu sistemin sadece yarattığı sonuçları değil, sistemin kendisini hedefe çakan bir mücadele hattıyla üzerine yürümeli, krizsiz-savaşsız-sömürüsüz ve tabi ki hastalıksız, sağlıklı bir dünyayı kendi ellerimizle kurmalıyız!

Emperyalist-kapitalist sistemin yalnız insanlığa değil, tüm canlılara düşman olduğu, pandemi sürecinde net biçimde ortaya çıktı. Artık işçi sınıfının kurtuluşu, sadece insanlığın değil, tüm canlıların, bir bütün olarak dünyanın kurtuluşu anlamına geliyor. İşçi sınıfının birlik, dayanışma, mücadele günü olan 1 Mayıs da, tüm insanlığı kurtaracak enternasyonal bir gün olarak yeni bir anlam kazanıyor.

Bir yılı aşkın süredir pandemi koşulları altında bizleri daha fazla yoksulluğa, açlığa, işsizliğe iten bu sisteme karşı, 1 Mayıs’ta hep birlikte ayağa kalkmalıyız! Bugüne dek farklı zamanlarda ve ülkelerde yaptığımız protestoları 1 Mayıs’ta birleştirmeli ve egemenlere gücümüzü göstermeliyiz!

* * *

Türkiye işçi sınıfı da dünya işçi sınıfının bir parçası olarak pandemi ve krize karşı biriken öfkesini 1 Mayıs’ta ortaya koymalıdır. Önümüze dikilen engeller bir kez daha yıkılarak alanlara çıkılmalı, çaresiz ve yalnız olmadığımız gösterilmelidir.

Türkiye’de 1 Mayıs’ın kalbi İstanbul’da atar; İstanbul’un da Taksim’de! Taksim, 1977 katliamından bu yana 1 Mayıs Alanı olarak ilan edilmiştir. Bugüne dek Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarını engellemek için binbir türlü gerekçe çıkardılar. Geçen yıldan itibaren bu gerekçenin adı pandemi oldu. Bu yıl da “pandemi” denilerek Taksim Meydanı işçi ve emekçilere kapatılacaktır. Ama biz pandemi koşullarının onlar için hiçbir engel teşkil etmediğini, bu bir yıl içinde defalarca gördük.

Öyleyse bu gerekçeyi tanımadığımızı baştan ilan edelim! Bizler kendi güvenliğimizi kendimizi alacak olgunluğa ve disipline sahip bir sınıfın mensuplarıyız. Kimse bizden daha fazla güvenliğimizi düşünemez! Ve kimse, bu ikiyüzlü yalanlarıyla bizleri kandıramaz!

“Kod-29” adı verilen ahlaksız saldırı başta olmak üzere pandemiyle birlikte daha da ağırlaşan yaşam ve çalışma koşullarına karşı, 1 Mayıs’ta üretimden gelen gücümüzü ortaya koymalı ve alanlara çıkmalıyız. Sendikalarımızı bu yönde zorlamalı, Taksim yasağını tanımadığımızı baştan ilan etmeliyiz. Kendi içimizde bugünden 1 Mayıs çalışmasını başlatmalı, hem egemen sınıflara ve onların hükümetine, hem de sarı-reformist sendikalara tabandan bir basınç uygulamalıyız.

2021 1 Mayısı, pandemi karşısında işçi ve emekçilerin de bir sözü olduğunu, hastalıklı düzenden kurtuluşun yolunun bu sistemi alaşağı etmekten geçtiğini ve onun için örgütlenmeye, mücadele etmeye devam edeceklerini haykırdıkları bir gün olmalıdır! Düşmanlarına korku, dostlarına güven ve inanç saldıkları bir gün olmalıdır! Egemenlerin bölüp parçalama çabalarının aksine birlik ve dayanışmayı, halkların kardeşliği şiarını yükselttikleri bir gün olmalıdır!

Yaşasın 1 Mayıs! Biji Yek Gulan!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

1 Mayıs’ta Alanlara!

1 Mayıs’ta Taksim’e!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …