Toplama Kamplarında Direniş

toplama-kampi

II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın, özel olarak da Hitler faşizminin insanlığa yaşattığı acıları sembolize edecek bir şey ararsak, bu kuşkusuz Toplama Kampları olacaktır. Denilebilir ki, Toplama Kampları, yalnızca komünist ve devrimcilerin değil, Hitler faşizminden yana olmayan her türlü insanın vahşice katledildiği, aynı zamanda ruhlarının ölüme sürüklendiği, fiziki ve psikolojik yok etme kamplarıydı.

Savaş başladığında Toplama Kamplarının toplam sayısı 1187’ye yükselmişti. İnsan yakma fırınları, ceset depoları, gaz odaları, insanın kobay olarak kullanıldığı labarotuarları ile barbarlık çağının aynasını oluşturan 1187 kamp… Kampların yönetimi 1940’a kadar SS’e bağlı Totenkopfverbaende (kuru kafa birlikleri)’nin elindeydi.

Avrupa’nın dört bir yanından trenler yığınlar halinde insan taşıyordu ölüm kamplarına… Siyasi tutsaklar kırmızı, Yehova şahitleri eflatun, asosyaller siyah, adi suçlular yeşil, eşcinseller pembe, çingeneler kahverengi, Yahudiler sarı siyon yıldızı takıyorlardı. Bazı kamplarda bu uygulama koluna dövme ile yapılıyordu.

Gelenlerin önce gücüne kuvvetine bakılıyor; ilk ayıklamada çalışabilir durumda olanlar çalışmaya, olmayanlar ise, yani hastalar, çocuklar, güçsüz ve yaşlılar da gaz odalarına, laboratuarlara ya da fırınlara taşınıyorlardı. Bir yanda da fırınların ihalesini almak için patronlar birbiriyle yarışıyordu. Polonya’daki Auschwitz kampının fırın ihalesini ısıtma cihazları yapan Topf ve oğulları kazanmıştı örneğin.

 Auschwitz’de günde 6 bin ceset yanıyordu! Cesetlerden geriye ise sökülüp alınan altın dişlerin yanında altın saatler, bilezikler, yüzükler, altın gözlük çerçeveleri, giysiler, saçlar kalıyordu. Kampa gelenlere özellikle “değerli eşyalarını yanlarına almaları” söylenmişti! Bu eşyaların paraları ise Reichsbank’ın başkanı ile Nasyonal Partinin yöneticileri arasında yapılan bir anlaşma ile uydurma bir isme yatırılıp aklanıyordu.

Denilebilir ki, ölüm kampları herşeyden öte Alman tekelleri için ucuzdan öte ücretsiz işgücünü ifade ediyordu. Kampların birçoğunda belli tröstler imtiyaz sahibiydiler. Auschwitz’de Krupp şirketi, Ravansbrück’te Siemens, Buchenwald’da Zella-Mahlis silah şirketi yüzbinlerce işçi çalıştırıyorlardı. Ðstanbul Metrosunun metal aksamını yapan ve ülkenin birçok yerinde asansör, merdiven gibi metal yapılarda imzası bulunan Thysenn de bunlardan biriydi. Alman kimya tröstü Farben ise Auschwitz’de kurduğu sentetik benzin tesislerini işletiyordu. Sözün kısası Alman tekelleri koynunda büyüttükleri Nazi faşizmi sayesinde 1933-36 yılları arasında net karlarını yüzde 433 oranında arttırmışlardı.

Toplama Kamplarında insanlar aynı zamanda “üstün Alman ırkını yaratmak” ve kimyasal silahları geliştirmek için birer canlı kobaydılar. Hitler’in özel sekreteri Martin Bormann, güçlü, kuvvetli kadınlarla erkekleri çiftleştirerek “soylu bir kana sahip” ve “tohumu sağlam” çocuklar yetiştirmeye çalışıyordu. Daha “değersiz canlılar” ise deney malzemelerini oluşturuyordu. ‘Doktor’ Mengele, bu kobaylar üzerinde deney yapan en ünlü doktordu. “Ölüm meleği” Mengele, insanlara mikrop aşılıyor, kollarda ve bacaklarda kangrene dönüşen yaralar açıyordu. Ardından da buzlu sulara atıp donarak kaç dakikada öleceklerini hesaplıyordu. Bu bilgiler, Sovyetleri işgal etmeyi hayal eden Hitler’in Finlandiya, Sibirya gibi yerlere yollayacağı Alman pilotlar ve denizcileri için gerekliydi.

Dikkat edilirse toplama kamplarında çekilen resimlerde insanların hiçbirinin kafasında saç yoktur. Ðnsan saçından astarlık kumaş ve şilte yapan fabrikalar için saç gerekiyordu! Kızıl Ordu, Auschiwitz’e girdiğinde yalnızca bu kamta 7 ton paketlenmiş saç balyasıyla karşılaştı. Saç gibi insan derisi de süs eşyaları için kullanılıyordu. Yakılan cesetlerin külleri ise gübre yapılıyordu.

Devrimci irade ve insanlık onuru bu koşullarda da direnebildi! Kamplarda direniş dendiğinde elbette, sıradan direniş biçimlerini akla getirmemek gerekiyor. Burada yaşananları resmedecek herhangi bir çizimin, dostça bir gülümseyişin, yaşamı kolaşlaştıracak küçük bir yardımın bile karşılığı ölmekti çünkü. Ve sadece resim çizdiği için asılan yüzlerce insan olmuştu. Buna rağmen kamp tutsakları yaşadıklarını resmetmek için her zaman çok özel bir çaba içinde oldular. Yaşananların resmedilmesi, manevi bir direniş demekti. Majdanek kampında tutsaklardan Kızılhaç ziyareti için bir anıt sütun inşa etmeleri istendiğinde, ortaya çıkan ürünün en tepesinde daha önce yitirdikleri arkadaşlarının külleri duruyordu. Ünlü bir Yahudi Alman filozofu olan Adorno, “Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” diyordu. Ancak bu kamplarda çizilen 30 bin dolayında resim, bunun tersini söylüyordu.

Kamplarda daha büyük direnişler de örgütlendi elbette. Birçok kampta Uluslararası Kamp Komiteleri kuruldu. Komiteler, tutuklular arasında yardımlaşma ve dayanışmayı, yaşam koşullarını kolaylaştırmayı amaçlıyordu. Daha sonra firar, sabotaj, toplu isyan gibi eylemlere de girişildi.

Önemli direnişlerden biri 1944 yazında Auschwitz’de yaşandı. Üç SS subayını öldürmeyi ve bir insan yakma fırınını havaya uçurmayı başarmışlardı. Ancak direnişçiler bir süre Nazilerle çatıştıktan sonra yaşamlarını yitirdiler. Bir başka direniş de Varşova’dan 60 km uzaklıkta kurulu Treblinka kampında yaşandı. Kampa 3 km uzaklıkta “ölüm fabrikaları” bulunuyordu. On üç ay içinde bu ölüm fabrikasında 3 milyon insan can vermişti. 2 Ağustos 1943’te esirler isyan edip kampı ateşe verdiler, ardından da yakındaki ormanın içinden kaçmayı başardılar.

Toplama kamplarındaki en başarılı direniş örgütlenmesini, sonradan Vatan Ordusu’na katılan Tajna Armia Polska (TAP-Gizli Polonya Ordusu) gerçekleştirdi. TAP adına subay Witold Pilecki, Eylül 1940’da şüpheli davranışlarıyla dikkat çekerek kendisini yakalattı. Pilecki’nin görevi, Auschwitz’den dışarıya bilgi aktarmak ve direniş örgütlemekti. Auschwitz’e ilk sızdığında altı kişilik bir hücreden ibaret olarak başlattığı direniş örgütlenmesini, 1942 ortalarında 500 kişiye çıkarttı. 1943’te bir kaç bin kişiyi kapsıyordu. Pilecki ve adamları, bir süre sonra kaçışlar örgütlemeye başladılar. Toplam 667 kişinin kaçışı gerçekleştirildi. Pilecki de Nisan 1943’te Auschwitz’den dışarı kaçarak Varşova ayaklanmasına katılmıştır.

Esir düşen Sovyet subaylarının kurduğu “Savaş Esirlerinin Kardeşliği Örgütü” de etkili direnişler örgütledi. Ðlk örgütlenme Mart 1943’te Münih yakınlarındaki München-Perlach kampında, Sivastopol savunmasında esir düşen Sovyet subaylarınca gerçekleştirildi. Bu grup daha sonra diğer esir ve toplama kampları ve Almanya’ya zorla çalıştırılmak için getirilen işçiler ile ilişki kurdu. 1943 sonlarında örgüt, etkinliğini Güney Almanya ve Avusturya’ya kadar genişletmiş bulunuyordu. Amaç, Alman askeri ve sınai varlığını zayıflatacak sabotajlar yapmak, casus ve işbirlikçileri açığa çıkarıp yok etmek ve kamplarda ayaklanma örgütlemekti. 1943 yazında Alman antifaşistleri ile bağlantı kuruldu. Silahlı bir ayaklanma planı yapıldı. Ancak Gestapo bunu açığa çıkardı, düzenleyenler işkencelerden geçirildi, 93 Sovyet subayı kurşuna dizildi.

II. Emperyalist savaş sırasında Alman faşizminin kurduğu toplama kamplarðndan olan Buchenwald, toplu isyan gerçekleştiren tek toplama kampı olma özelliğini taşır. 1933 yılında gizli olarak açılarak Alman komünistlerin taşındığı, sonrasında Nazilerin işgal ettiği topraklardan, 18 ulustan komünistlerin, antifaşistlerin, Sovyet askerlerinin hapsedildiği bu kampta, üzerlerindeki vahşi teröre rağmen, olağanüstü bir direniş sergilendi. Kampta enternasyonal bir komite kurulmuş, sadece kamptaki tutsaklar değil, çevrede bulunan toplama kampları bile bu komitenin altında örgütlenmişti. Bu örgütlülük sayesinde tutsaklarðn yaşaması başarılmış ve en sonunda da bir ayaklanma gerçekleşmişti. Alman proletaryasının önderi Ernst Thaelman, uzun yıllar tutsak olarak kaldıktan sonra, bu kampta ensesine kurşun sıkılarak katledildi.

Kızıl ordu, Hitler’in ordularını geri püskürtünce, Toplama kamplarına doğru ilerlediler. Onlar yaklaştıkça SS subayları korkudan fırınları, gaz odalarını sökmeye başladı. Kızıl Ordu, kamplara tek tek ulaştı, insanlık suçluları gereken cezalarını almaktan kurtulamadılar.

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …