AKP’li yıllar -2002 Kasımı’ndan günümüze kadar uzanan dönem- Kürt hareketi açısından son derece zikzaklıdır. Yıllarca “açılım”, “çözüm süreci” adı altında devletle görüşmeler yapılmış, Kürtlerin ulusal-demokratik hakları verilecekmiş gibi bir hava yaratılmıştır. Ama Kürt halkı en büyük saldırıları, aylarca süren vahşi katliamları, sayısız tutuklamaları, hak gasplarını AKP döneminde yaşadı.
Sözde barış görüşmelerinin yapıldığı sırada bile bu saldırılar hız kesmedi. Örneğin 28 Aralık 2011 tarihinde gerçekleşen ve çoğu çocuk 35 kişinin öldürüldüğü Roboski katliamı; 9 Ocak 2013 tarihinde PKK kurucularından Sakine Cansız ve iki kadın yoldaşının Paris’te katledilmesi, “çözüm süreci” denilen dönemde gerçekleşti. Yine aynı dönemde “KCK operasyonları” ile yüzlerce Kürt siyasetçisi tutuklandı.
7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ise, “çözüm süreci” AKP tarafından fiilen bitirildi; Kürt bölgesi faşist bir ablukaya alındı ve vahşi bir saldırı başlatıldı. Binlerce kişi katledildi; evler yakılıp yıkıldı, tarihi binalar tahrip edildi; bir savaşın yaratacağı her türlü yıkım yaşandı.
Buna karşın Kürt hareketi, “barış”, “diyalog”, “çözüm” demeye devam etti. Halk faşist abluka altında katledilirken, HDP AKP’nin kurduğu “seçim hükümeti”ne iki bakan vermişti. Bu büyük vahşet karşısında ciddi hiçbir eylem örgütlemediler. Bunu da “Batı duyarsız” diyerek örtbas etmeye çalıştılar; Türk-Kürt ayrımını derinleştiren, düşmanlaştıran bir dil kullandılar.
AKP’nin saldırıları 15 Temmuz darbe girişimi sonrası artarak sürdü. “Olağanüstü Hal” ilan edilerek (20 Temmuz 2016) HDP’nin kazandığı belediyelere kayyum atandı, HDP eşbaşkanları dahil yüzlerce HDP yöneticisi tutuklandı. Kürt hareketi AKP döneminde “AB kriterleri” çerçevesinde haklar beklerken, elde ettiği kazanımları da kaybetti.
AKP, ABD’nin yeni emperyalist savaşı başlattığı, bunun da Ortadoğu’da yaşandığı bir kesitte işbaşına geldi. Dolayısıyla AKP dönemi, bölgemizde emperyalist paylaşım savaşının hüküm sürdüğü bir dönem oldu. Ve Türkiye, bir biçimde bu savaşın içinde yer aldı.
Kürt hareketinin ise, kuruluşundan itibaren en zayıf yönü, anti-emperyalizmdi. Buna bağlı olarak bölgemizdeki emperyalist savaşa karşı çıkmadı. Hatta bu savaşı, bölge ülkelerindeki diktatörlükleri yıkarak “demokrasi”yi geliştirecek bir “fırsat” olarak gördü; Irak işgali sırasında ABD’yi açıkça destekledi.
Bir “savaş hükümeti” olarak işbaşına getirilen AKP’yi de “statüko”ya karşı “değişim”in simgesi olarak tanımladı; AB kriterlerini yaşama geçirecek, demokrasiyi geliştirecek bir yönetim oluşturacağını iddia etti. Ve her aşamada AKP’nin işini kolaylaştıracak adımlar attı. Sonrasında Öcalan, “AKP’ye iktidarı altın tepside biz sunduk” diyerek, bu durumu itiraf edecekti.
AKP’yi “demokrat-değişimci” olarak lanse edip geniş kesimler tarafından benimsenmesine yol açması, her seçim öncesi “ateşkes” ilan ederek AKP’nin seçimi kazanmasını kolaylaştırması, katliamlar, cinayetler, tutuklamalar sürerken “barış” görüşmelerine devam etmesi vb. bir yana; Türkiye tarihinin en büyük ayaklanması olan Gezi Direnişi’ne “çözüm sürecine zarar verecek” diye, Kürt halkının desteğini durdurması ve direnişi bir an evvel bitirmeye çalışması, asla unutulmaması gereken tarihsel bir kırılmadır.
Sonuçta Kürt hareketinin AKP’li yıllardaki politikaları, sadece Kürt halkına değil bir bütün olarak Türkiye halklarına, tüm işçi ve emekçilere zarar vermiştir. AKP’nin yıllarca işbaşında kalmasına hizmet etmiş, gericiliğin bu denli yayılmasında pay sahibi olmuşlardır.
AKP’li yıllar gerek işçi-emekçi hareketi, gerekse Kürt hareketi açısından büyük saldırıların, hak gasplarının yaşandığı yıllar oldu. Ama aynı zamanda büyük direnişlere yol açtı. Kürt hareketinin geriye çeken tüm çabalarına rağmen Kürt halkı da Şemdinli’den Amed’e direniş ve serhildanlarla tepkilerini ortaya koydu.
Komünistler, Kürt halkının direnişlerine destek olurken, ona yönelik saldırılara da asla sessiz kalmadı; güçleri oranında yaptığı eylemlerle protesto etti. Buna karşın sözde barış görüşmelerinin başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarına zarar vereceğini belirterek başından itibaren karşı çıktı. Bugün sonuçları üzerinden kimlerin Kürt halkının dostu, kimlerin dost görünümlü düşmanı olduğu net biçimde görüldü.
Suriye savaşı ile birlikte Kürt hareketinin merkezi Suriye’ye kaydı. IŞİD gibi Ortaçağ gericiliğini temsil eden çetelere karşı Rojava Devrimi’nin başarıları, sadece Kürt halkının değil, tüm halkların sevgisini ve desteğini kazandı.
Elinizdeki kitap AKP’nin işbaşına geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden itibaren Kürt hareketinin izlediği politikaları ve onun sonuçlarını ortaya koyuyor. Haziran 2019 tarihinde gerçekleşen TİKB(B) 6. Konferans Belgeleri’nde yeralan bu bölümler, 2002-2019 tarihlerini kapsıyor. Belgeler’in yanı sıra “çözüm süreci”nde İmralı’da Öcalan ile yapılan görüşmeleri konu alan “İmralı notları üzerine” başlıklı yazı da kitapta yer alıyor. Proleter Devrimci Duruş dergisinin Nisan 2016 tarihli sayısında yayınlanan bu yazı, “çözüm süreci”ndeki görüşmelerin iç yüzünü, Kürt hareketinin AKP’ye sunduğu desteği, bizzat Öcalan’ın ağzından ortaya koyuyor.
Yayınevimiz Mart 2006 tarihinde “Emperyalist savaş ve Kürt sorunu” başlıklı bir kitap yayınlamıştı. Elinizdeki kitap, tarihsel olarak onun devamı niteliğindedir. Kürt hareketi, ulusal kurtuluş mücadelesi veren günümüzdeki ender hareketlerden biridir. Kuruluşundan itibaren verdiği mücadelenin görkemini de, siyasi çizgisindeki yanlışları da görmek ve ortaya koymak gerekir. Özellikle emperyalist savaş ve AKP gibi gerici-faşist bir partinin işbaşında olduğu uzunca dönemde, izlediği politikalar tayin edici önemdedir. Bundan dolayı bu dönemleri kitaplaştırarak geleceğe bırakmak istedik. Dersleriyle donanıp zaferlere yürümek için…
Mayıs 2021