Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan ile Fethullah Gülen’in birlikte hazırladığı ve finansmanını Fethullah Gülen’in sağladığı cami-cemevi projesinin temeli, 9 Eylül’de Ankara-Mamak’ta atıldı.
Devlet erkanının da hazır bulunduğu töreni protesto etmek isteyen Mamak halkına polis saldırdı. Saatlerce süren çatışmalarda birçok kişi yaralandı. Asimilasyon amacı taşıyan bu projeye karşı Alevi kurumları da açıklamalar yaptılar, durumu protesto etti.
Tuzluçayır’da yaşanan çatışmalar günlerce sürdü. Cem Vakfı ve Fethullah Gülen ise İstanbul’da da benzer bir çalışma yapacaklarını duyurdular.
Cemaat ve işbirlikçisi Cem Vakfı, bu projenin “kardeşlik” vurgusu taşıdığını, Alevilerle Sünniler arasında asırlardır süren kin ve düşmanlığı bitirmeyi amaçladığını ileri sürüyorlar. İki mezhepten halkların birarada ibadet edebilmesinin son derece önemli olduğunu, birliktelik ortamının kardeşlik bağını da güçlendireceğini iddia ediyorlar. Keza, farklı yerde duruyormuş gibi görünen bu iki mezhebin, “müslümanlık” çatısı altında birleştiği gerçeğini hatırlatmak ve birbirlerini daha yakından tanımasının yolunu açmak yönüyle de faydalı olacağını savunuyorlar.
Cemaat ve işbirlikçilerinin bu savunuları, sadece bir gözboyama ve aldatmadan ibarettir.
En başta bu demagoji, burjuvazinin “hepimiz aynı gemideyiz” demagojisine benzemektedir. Gerçekte ise, burjuvazi geminin güvertesinde lüks ve ihtişam içinde yaşarken, işçi emekçiler, gemiyi yürüten kürek mahkumlarıdır. Dinde de Sünnilik ezen, Alevilik ezilen durumdadır. Tarih boyunca Sünni egemenlerin baskısı, terörü, katliamları ile karşı karşıya kalmıştır Aleviler. Osmanlı padişahlarının, özel olarak da Yavuz Selim’in alevi düşmanlığı iyi bilinir.
Keza Aleviler, Sünni inancını yakından tanımaktadırlar; çünkü egemen sınıfın bütün kitle iletişim araçları, eğitim kurumları, örgütlenme modeli vb, egemen mezhebin kurallarına göre şekillenmiştir. Din dersinde genel olarak Müslümanlığın değil Sünniliğin anlatılması; televizyondaki popüler yarışma programlarında Alevi inancına hakaret eden argümanların rahatlıkla kullanılabilmesi (Güner Ümit ve Mehmet Ali Erbil bu nedenle kitlelerin büyük tepkisini topladılar); Sünniliğin örgütlenmesi tarikatlar, kuran kursları, Diyanet’in doğrudan para desteği vb ile son derece güçlü biçimde teşvik edilirken, Aleviliğin örgütlenme ve kendini ifade edebilme hakkı, ancak ‘90’lı yıllarda genel kitle hareketinin yükselişi ile ve büyük mücadeleler sonucunda elde edilmiştir. Bununla birlikte Aleviler ve örgütlülükleri üzerindeki siyasi baskı bitmemiş, her dönem yeniden yükseltilmiştir. Üstelik Madımak katliamından Gazi direnişine, Çorum-Maraş katliamlarına kadar, Alevilere yapılan saldırıların failleri yakalanmamış, yakalananlar yargılanmamış, hatta çoğu ödüllendirilmiştir. İlk anda sayabileceğimiz bu unsurlar bile, devletin Alevilere dönük bakışını özetlemeye yeter.
Tam da bu nedenle, “aynı bahçede cami-cemevi” projesi, gerçekte “caminin gölgesindeki cemevi” projesinden başka birşey değildir. Devletin, “ülkede komünizm olacaksa, onu da biz yaparız” anlayışının devamıdır. Tıpkı cemevindeki Alevi dedelerine maaş bağlanması düşüncesinde olduğu gibi, Aleviliği “ehlileştirmek”, iktidara bağımlı hale getirmek, onun ilerici ve muhalif özünü boşaltarak, egemenlerin gölgesi altında, kimliğini inkar edecek hale gelmesini amaçlamaktadırlar. Alevilerin ve örgütlenmelerinin tepkisi bunun içindir ve son derece haklıdır.