Haziran direnişi, kitlelerin devasa gücünü ortaya koyduğu gibi, komünist ve devrimci önderlik boşluğunu, acı bir şekilde gözler önüne serdi. Keza kitle hareketi ne denli güçlü olursa olsun, devrimci bir önderlikten yoksunsa, en fazla kısmi-geçici başarılarla yetineceğini, gerçek bir zafer kazanamayacağını bir kez daha gösterdi.
Ülkemizde güçlü bir komünist-devrimci partinin olmayışı, 12 Eylül’den itibaren tasfiyecilikle birleşen reformizmin artan gücü, direnişlerin -en kitlesel ve en yaygın haliyle Haziran’da yaşandığı gibi- bir biçimde yenilmesine ya da aynı anlama gelmek üzere sönümlenmesine yol açıyor.
Bunu gidermenin en etkili yolu, hiç kuşkusuz güçlü bir komünist-devrimci partinin yaratılmasıdır. Bununla birlikte devrimci örgütler arasında güç ve eylem birliklerini oluşturmak, faşizmin ve reformizmin karşısına birleşik bir güç olarak çıkmak, “olmazsa olmaz” görevlerdendir.
Haziran direnişinden bu yana “devrimcilerin birliği” bir kez daha ve olanca yakıcılığı ile gündeme gelmiş bulunuyor. Direnişin ilk gününden itibaren bu yönde çabamız olmasına karşın, böyle bir birlik o günlerde oluşturulamadı. “Taksim Dayanışması” adı altında reformistlerin ve liberallerin baskın olduğu bir çatıda, direnişe yön verilmeye çalışıldı. Ne var ki, tek tek her devrimci kurumun çabası, reformizmin ve liberalizmin etkinliğini kırmaya yetmedi, yetemezdi. Hiç değilse, “Dayanışma” toplantılarına, devrimciler olarak biraraya gelerek ortak kararlarla katılma önerimiz de, “toplantı enflasyonu”, “zaman sorunu” vb. gerekçelerle yaşama geçirilmedi. Ta ki, reformistlerin kendi aralarında toplandıkları ve “Dayanışma” toplantılarına ortak kararla geldikleri görülene dek…
Temmuz başında PDD, HC, MB ve Kaldıraç, biraraya gelerek, bu yönde ilk adımı attı. Aynı zamanda birliği genişletme çabalarını başlattılar. Eylül-Ekim aylarında yaklaşık 10 devrimci kurum adına ortak kararlarla “Dayanışma” toplantılarına katılındı. Ve bunun olumlu sonuçları da görüldü. En başta “Haziran şehitlerine ve tutsaklarına sahip çıkma” ve bu yönde eylem kararları aldırmayı başardı. Fakat “Dayanışma”nın reformist-uzlaşmacı karakteri, karar almama konusundaki ısrarı, eylemlerden uzak duruşu halen devam ediyor.
* * *
Sonuçta gecikmeli de olsa böyle bir birliğin kurulmuş olması önemlidir. Ancak yeterli olmadığı da görülmüştür. Bu durum, “merkezi platform”dan, “cephesel oluşum”a kadar çeşitli önerilerin tartışılmasını gündeme getirmiştir. Konuyla ilgili düşüncelerimizi yazılı olarak bir kez daha ifade ediyoruz:
1- Devrimci-demokrat kurumların güç ve eylem birliği, yerine getirilmesi gereken ivedi bir görevdir. Haziran direnişi, bunun gerekliliğini yakıcı hale getirmiştir.
2- Haziran direnişinin ardından kurulan birlik, “Dayanışma”ya ortak kararları götürmekle sınırlı bir darlıktadır. Kaldı ki son toplantılarda bunu yapmakta bile zorlanmaktadır. Her halükarda kararlar ortaklaştırılmalı ve “Dayanışma”nın kabul etmediği durumda, kendi gücüyle yaşama geçirecek hale gelmelidir.
3- Varlığını “Dayanışma”dan bağımsız hale getirmeli, dünyayı ve ülkeyi ilgilendiren önemli gelişmelerde birlikte hareket etmeyi, ortak eylem ve gösteriler örgütlemeyi başarmalıdır.
4- Emperyalizme, gericiliğe, faşizme, şovenizme karşı mücadeleyi yükseltmeli, bu doğrultuda hareket eden tüm güçleri bir araya getirmeyi amaçlamalıdır.
5- Önceki yıllarda önerdiğimiz “Savaşa ve Faşizme Karşı Birlik” (SFKB) bugün için de geçerlidir. Bu birlik, yanıbaşımızda süren emperyalist savaşa ve emperyalizmin tüm politikalarına, özelde ise faşizmin ve gericiliğin saldırılarına karşı direnişi örgütlemeyi esas alan, merkezi bir birlik olmalıdır. Her gelişme için oluşturulan ayrı platformlar yerine, devrimci kurumları temsilen tek bir birleşik güç halini almalıdır.
6- Cephe önerileri, bu konudaki farklı bakışaçıları bir yana, henüz merkezi bir güç ve eylem birliği dahi oluşmamışken gereksiz bir zorlamayı ifade etmektedir. Merdivenin ilk basamağını aşmadan, üçüncü-dördüncü basamaklara ulaşmaya; “erken doğuma” zorlayan bir yaklaşım olmaktadır. Dahası, merkezi eylem birliklerinin yaşama geçmesini de engelleyen bir rol oynamaktadır. SFKB, daha ileri birliklere ulaşmanın ilk adımı olmalıdır. Cephesel birlikler, ancak bu tür birliklerin oturması, gelişmesi ve büyümesi üzerinden gündeme gelebilir.
7- SFKB’yi oluşturan her bir kurum, kendi bağımsız faaliyetlerini sürdürür. Bileşenlerin her birinin birçok konuda farklı politikaları olabilir. Öne çıkardığı farklı bir konu, bir kampanyası da olabilir. SFKB’de birleşilen noktalarda ortak hareket edilecektir. Kararların mümkün olduğunca oy birliği ile alınması esas olmalıdır. Fakat bu sağlanamadığında oy çokluğuna başvurulmalıdır. İlkesel bir durum sözkonusu değilse, tüm bileşenler, ortak kararlar doğrultusunda hareket etmelidir.
8- İsmi, biçimi, işleyişi tartışmaya açıktır. Önemli olan içeriğinde anlaşabilmektir. Bunun birinci koşulu, emperyalizme, faşizme, şovenizme ve tüm gericiliğe karşı mücadeleyi esas almasıdır. İkinci olarak, devletin saldırılarına ve reformizmin uzlaşmacılığına karşı, devrimci bir güç birliğini temsil etmesidir.
9- Kürt ulusal hareketi etrafında HDK, başını İP’in çektiği ulusalcıların kurduğu “milli birlik”, TKP ve CHP’nin ‘sol’unu biraraya getiren “sol cephe” gibi birlikler oluşmuştur. Bunlar genellikle seçimlere dönük oluşan birliklerdir. Fakat reformist kesimlerin kendi içinde çeşitli birlikler etrafında bir araya geldikleri görülmektedir. Eksik olan devrimcilerin birliğidir. SFBK, bu yönde atılmış ciddi bir adım olmalıdır. Bu, tüm devrimci kurumların, işçi ve emekçilere karşı sorumluluğudur.
* * *
Her örgüt biçimi bir ihtiyaçtan doğar. Bugüne dek platformlarla bu ihtiyaç karşılanmaya çalışıldı. Fakat gelinen noktada platform türü biçimlerin yetersiz kaldığı ortada. Esasında bu, uzun süredir görülmekteydi. Çünkü gelişmeler, daha ileri biçimleri dayatıyordu. Bu yönde biz de dahil çeşitli kurumların önerileri oldu. Ne var ki, subjektif yönde yaşanan zayıflıklar, daha ileri adımlar atmayı engelledi.
Haziran direnişi, artık bu şekilde gidilemeyeceğini gösteren en sarsıcı gelişmedir. Her siyasal hareket, Haziran sonrası kendine yeni bir şekil vermeye çalışıyor. Egemen kesimlerin blokları çatırdıyor, devletin kurumları kendi içinde parçalanıyor, TC tarihinde ilk kez, devlet böylesi bir kaotik ortama sürükleniyor, rejim krizi yaşanıyor. Reformizm ise her zamanki gibi itfayeci rolünü üstlenmiş durumda. Kendi deyimleriyle “çivisi çıkmış düzenin çivilerini yeniden çakmaya” çalışıyorlar. Ve hep birlikte tek çözüm olarak sandığı gösteriyorlar.
Kitleler, öfkeli ve tepkili. Fakat devrimci bir önderlikten yoksun. İlk günler sokaklara çıkmasına rağmen, bu boşluktan dolayı arkası gelmedi. “Dayanışma” tıpkı Haziran’da olduğu gibi, kitleleri yüz üstü bıraktı. Devrimci bir birlik ve devrimci bir basınç olmadığı sürece, “Dayanışma”nın harekete geçmeyeceğini defalarca gördük. Reformizmin etkisini kıracak, onun manyetik alanında olan kesimleri devrimcilere yaklaştıracak bir devrimci güç birliği olmadan; kitlelere güven verecek bir önderlik yaratılmadan, bu kaotik ortamdan devrimin kazançlı çıkması sağlanamaz.
İşçi ve emekçiler, “AKP mi CHP mi”, “kırk katır mı kırk satır mı” sözde seçeneği ile karşı karşıyalar. Her ne kadar “bu pisliği devrim temizler” sloganı, yeniden yaygınlık kazanıyorsa da, geniş kitleler nezdinde devrim, somut bir seçenek olarak görülmüyor. Objektif olarak böylesine olgunlaşmış bir durum sözkonusu olduğu halde, ne yazık ki, subjektif eksikliklerden dolayı bu başarılamıyor.
Devrimi, kitlelerin somut bir talebi, tek alternatifi haline getirmek, her komünist ve devrimci yapının varlık koşuludur. Bugün bu yönde atılacak en önemli adımlardan biri de, devrimci bir güç birliği yaratmaktır. Her devrimci kurumun bu bilinç ve sorumlulukla yaklaşacağını umuyoruz. Ve daha fazla vakit kaybetmeden bu yönde adımların atılmasını bekliyoruz.
Ocak 2014
Proleter DEVRİMCİ DURUŞ