Yoksul çocuklara dayatılan DİNCİ GERİCİ EĞİTİM

turbanli-ögrenci

Sınıflı toplumlarda eğitim; egemen sınıfın ideolojik, politik, kültürel, ahlaki vb. çok yönlü çıkarlarını korumak ve devam ettirmek içindir. Sınıflı toplumların sonuncusu kapitalizmde ise, sistemin temel işleyişinin meta ilişkisi olması, eğitimi de bunun bir parçası haline getirmiştir. Patronların ve kapitalist devletin ihtiyaçları doğrultusunda eğitime şekil verilir. Ekonomik, siyasi ve askeri olarak kapitalizmin gereksindiği becerilere sahip insan kaynağı da bu sayede sağlanır.

Bir bütün olarak kapitalist-emperyalist sistemde olduğu gibi Türkiye’de de eğitim bu bakışaçısıyla ele alınmaktadır. Özellikle ‘80 sonrası, hem geleceğin kadrolarını yaratma ve ülke yönetiminde söz sahibi olma, hem de kar alanı olarak çok daha önemli hale geldi. Anaokullarından üniversitelere kadar özel okullar kuruldu. Gülen Cemaati, hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde eğitime el attı. Dershaneler ve özel okulları ile büyük vurgunlar vurdu. Daha da önemlisi başta polis teşkilatı ve yargı sistemi olmak üzere, devletin en önemli kurumlarında kadrolaştı.

Bu durum, AKP hükümeti ile olan iç çatışmanın da en önemli konusu oldu. Erdoğan, çocuklarına kurdurduğu TÜRGEV gibi bir vakıf aracılığı ile Gülen’in eğitim alanındaki saltanatına ciddi bir darbe vurdu. Dersanelerin kapatılması, bu yöndeki en önemli girişimdi. Esasında AKP ile Cemaat, “dindar nesil yetiştirme” konusunda farklı düşünmüyorlardı. Asıl sorun, bundan kimin yararlanacağıydı. Yani devlet içinde kadrolaşmanın, finansal ve ticari rantın kimin elinde toplanacağıydı. AKP-Cemaat çelişkisinin altında yatan gerçek buydu.

 

“Dindar gençlik yaratma” adımları

Geçen öğretim yılında AKP hükümeti, kızlı-erkekli yurtları kapatıp, kızlı-erkekli evleri yasaklamıştı. Hatta bu yüzden bir genç erkek öldü, birçok genç kız ailesinin ve çevresinin baskısına maruz kaldı. Aynı dönemde bazı yerlerde Milli Eğitim Müdürleri, kız öğrencilerin etek giymesini, erkeklerle aynı kantini kullanmasını dahi yasakladılar; birçok AKP’li milletvekili, karma okullara karşı olduklarını açıkladı. Dönemin meclis başkan vekili Sadık Yakut, “kız ve erkek öğrencilerin birlikte öğrenim görmesi büyük bir hata” demişti mesela. AKP Düzce milletvekili İbrahim Korkmaz ise, ergenlik çağında gençlerin “hormonal dengelerinin altüst olduğu”nu, “birbirlerine aşık olabildikleri”ni söyleyerek, ortaöğrenimde okulların ayrılmasını savunmuştu.

Kısacası üniversitelerden başlayıp, ortaöğrenime, oradan ilkokullara kadar inen ve hepsinin odağında cinsellik olan bir bakışaçısıyla karma eğitime karşı saldırı başlatıldı. Ve bu yönde yeni adımlar attılar. Erdoğan’ın “dindar ve kindar gençlik yaratma” hedefi doğrultusunda İmam Hatip Liseleri (İHL) neredeyse zorunlu hale getirilerek patlama yaptı. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında 708 olan İHL sayısı, 850’ye; 1099 olan imam hatip ortaokulu sayısı ise 1367’ye yükseldi. 142 yeni İHL ile 268 İmam Hatip Ortaokulu açıldı. Sadece kız öğrencilerin okuduğu İHL sayısı ise 36’ya ulaştı. Bu öğretim yılında ise İHL’ler yüzde 70 oranında arttı, dahası TEOG sistemi ile neredeyse zorunlu hale getirildi. İstediği okulu kazanamayan bütün öğrenciler, İHL’lelere kaydedildi. Müslüman olmayan öğrenciler bile İHL’ye kaydının yaptırıldığını gördü.

İmam Hatip Liseleri’ni arttırmanın yanı sıra, “Hafız Lisesi” için hafta sonları ve akşam saatlerinde hafızlık derslerinin verilmesi planlandı. İlk olarak İstanbul ve Denizli’de açılan hafız liselerinin üçüncüsü Antalya’da açılacak ve tüm Türkiye’ye yayılacak. MEB, hafız liselerinin büyük şehirlerde yaygınlaşması için gerekli çalışmaları yürütme kararı aldı.

 

Eğitimin bütçedeki payı artıyor ama…

AKP hükümetinin bütçede ayırdığı en büyük pay, eğitim, din ve güvenlik konularını kapsıyor. 2014 yılı bütçesinde Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi, yüzde 20’lere dayanmış. Bu artışın 2016’ya kadar süreceği belirlenmiş. Eğitime ayrılan kaynak ise, bütçe içinde yüzde 18’e ulaşmış. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) bütçesi, 55 milyar 704 milyon 817 bin TL ile büyük bir paya sahip.

Bu artış, tabi ki, eğitimin gelişimesine, daha bilimsel hale getirilmesine yaramıyor. Yeni açılan üniversitelere, sürekli değişen sisteme, eğitim materyallerinin piyasadan temin edilmesine harcanıyor. Devlet okullarının “hademeleri”nin ücreti dahil birçok gideri, velilerden toplanan paralarla karşılanırken, özel okullara öğrenci başına 15 bin TL teşvik verilebiliyor. Yani MEB’e ayrılan bütçe, ağırlıklı olarak yine kendi yandaşı tekellere gidiyor.

Üstelik MEB’in bir de “gizli ödeneği” olduğu açığa çıktı. 2014 yılı bütçe görüşmelerinde BDP milletvekili Hasip Kaplan, MEB’in 873 milyon TL olduğu söylenen gizli ödeneğinin ne işe yaradığını sordu, fakat yanıtını alamadı.

Devlet, parasız ve bilimsel eğitim vermek zorundadır. Ancak AKP hükümeti döneminde diğer alanlarda olduğu gibi, eğitimde de büyük oranda özelleştirme yaşandı, yaşanıyor. Türkiye adeta “özel okullar cenneti” haline geldi.

Geçtiğimiz yıl uygulamaya sokulan TEOG sistemi, bir yandan İHL’lerin önünü olabildiğince açarken, bir yandan da özel okullara teşviki arttırdı. Çocuklarını İHL’ye göndermek istemeyen ailelerin önüne tek seçenek olarak özel okullar kaldı. Böylece yoksul emekçi çocukları İHL’ye, orta halli, zengin aile çocukları ise özel okullara tasnif ediliyor. Eğitimdeki fırsat eşitliği, artık sözde bile kalmıyor.

 

Yoksul çocuklar “ara eleman”

Bütçede en büyük pay MEB’e ayrılmasına karşın, Türkiye, OECD verilerine göre 6-15 yaş aralığında öğrenci başına yapılan harcamalarda, 19 bin 821 dolar ile en son sırada! 9. sınıfta çeşitli nedenlerle okulu bırakan kız ve erkek öğrenci sayısı ise yaklaşık 120 bin. Türk Eğitim Derneği’nin hazırladığı “Türkiye Eğitim Atlası”nda yer alan bilgilere göre; Türkiye’de 4. Sınıf düzeyinde temel beslenme eksikliği nedeniyle (yani yoksulluktan) öğretimi aksayan öğrenci oranı yüzde 74! Kütüphanesi olmayan ilkokul oranı, Türkiye’de yüzde 24! Yetişkin nüfusun yüzde 68’i ortaöğretim düzeyi altında eğitime sahip!

Gün geçtikçe kalitesi düşürülen ve paralı hale gelen eğitim sistemi nedeniyle, öğrencilerin birçoğu çalışmak zorunda kalıyor. Eğitim-Sen’in raporları da, son yıllarda okulu terk eden ortaöğretim öğrencilerinin sayısının katlanarak büyüdüğünü ortaya koyuyor. Ortaöğretim zorunlu olmasına rağmen, geçen yıl 800 bin civarında, bu yıl ise 900 bin civarında öğrenci, açıktan okumak için kayıt yaptırmış.

Zaten devlet de, yoksul çocuklarını İHL ve meslek liselerine mecbur bırakarak, fabrikalara “ara eleman” olarak yetiştirmeye bakıyor.

Çalışan öğrencilere bir darbe de Kredi Yurtlar Kurumu’ndan (KYK) geldi.“Kızlı-erkekli”yurtları ayıran KYK, çalışan öğrencileri yurtlara almama hazırlığı yapıyor. Tasarı yasalaşırsa, part-time ve staj çalışması dışında çalışan öğrencilerin yurtlarla ilişkisi kesilecek. Asgari ücretle herhangi bir yerde çalışan öğrenciler, anında kapı önüne konabilecek. Açık Öğretim’de okuyan öğrenciler de yurtlarda kalamayacak.

Hal böyleyken TÜİK bile 15-24 yaş grubu arasındaki gençlerde işsizliğin yüzde 20’ye dayandığını söylüyor. Bu gençlerin önemli bir kısmı uyuşturucu başta olmak üzere her tür suça itiliyor. Türkiye, dünya “suç ekonomisi”nde 93 ülke arasında 15 sırada yer alıyor.

Bir yandan “dindar gençlik” yaratma çabaları, bir yandan artan işsizlik, uyuşturucu ve suç oranı! Kapitalizmin yarattığı bütün sorunlar, her geçen gün artarak yaşanıyor.

* * *

Sonuç olarak, AKP hükümeti döneminde eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşti. Cinsel ayrımcılık arttı. Öyle ki 10 yaşındaki kız çocukları bile türbana sokuldu. Zorunlu din derslerine, “seçmeli” adı altında Peygamberin hayatı, Kuran kursu gibi yeni dersler eklendi. İHL’ler patlama yaptı, diğer sektörlerde olduğu gibi eğitimde özelleştirilmede büyük mesafeler alındı. Sözde “çözüm süreci” ile Kürt halkı oyalanırken, anadilde eğitim yasağı devam etti.

Eğitimin iyice gericileştiği ve özelleştirildiği bir dönemde, öğretmen-veli-öğrenci dayanışması ile parasız-bilimsel-demokratik eğitim mücadelesini yükseltmekten başka çare yok!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …