12 Eylül cuntasını gerçekleştiren “beşli çete”nin şefi Kenan Evren 92 yaşında öldü. Yaşamı boyunca halkın laneti sürekli üzerine yağmıştı, ölümü de lanetlerle karşılandı. Tam da “anneler günü”ne ölünce, 12 Eylül’de çocukları işkence gören, katledilen anneler, bunun en güzel “anneler günü hediyesi” olduğunu söylediler.
Devlet de üzerine düşeni yaptı. Kendisine yıllarca hizmet vermiş olan Evren’i “devlet töreni” ile kaldırıp, devlet mezarlığına defnetti. Halkın tepkisinden çekinen siyasi liderler cenazeye gitmeye çekindilerse de, Evren’e saygıda kusur etmediler. Sözde 12 Eylül’ü yargılayan AKP hükümeti, Evren’i mahkemeye bile çıkartmadı. Yaşlılık gerekçesiyle ifadesini yatağında aldılar. Mahkemeyi yıllarca uzattılar, öyle ki verilen cezayı Yargıtay onaylamayıp bekletti. Böylece Evren’i ölümüne dek koruyup kolladılar. Ve sonunda “devlet töreni” ile uğurladılar. Devlete de bu yakışırdı!
Çünkü bu devlet, faşist karakterini hala koruyor. 12 Eylül anayasası ile yönetiliyor. 12 Eylül’ün kurumlarıyla halk üzerinde baskı ve sömürüyü gerçekleştiriyor. 12 Eylül’le birlikte artan dinci gericiliği daha da koyulaştırarak, halkı ortaçağ karanlığına sürüklüyor. Bizzat AKP’nin kendisi, varlığını 12 Eylül’e borçlu. Fettullah Gülen, Evren döneminde artan İmam Hatipler’i hatırlatarak “cennetlik adam” demişti. Kısacası Evren’e ne kadar teşekkür etseler azdı.
Bunlardan Evren’i ve 12 Eylül’ü yargılaması beklenebilir mi? AKP, kendini “askeri vesayete karşı” gösterebilmek ve 28 Şubat’ın intikamını almak için 12 Eylül’e de karşıymış gibi göründü. Arkasına liberalleri, reformistleri de alarak böyle bir yanılsama yarattı. O zaman da “12 Eylül’ü halk yargılar” demiştik. Aradan geçen zaman AKP’nin yalan ve demagojilerini bir bir açığa çıkardı. O gün AKP’den 12 Eylül’ü yargılamasını bekleyenler, Evren’in ölümünün ardından “devlet töreni” yapılmayacağı beklentisine girdiler. Oysa faşizm halk hareketi ile devrilmediği sürece, faşist liderler ne gerçek anlamda yargılanabilir, ne de devlet katındaki itibarlarına bir helal gelir.
12 Eylül’e karşı halk hareketinin onları yargılayacak boyuta ulaşmaması, bu sonucu doğurmuştur. Örneğin Türkiye’den önce Şili’de benzer biçimde gerçekleşen darbe ile iktidara gelen Pinochet, Şili halkının yıllarca verdiği mücadele sonucunda “ev hapsi”ne çarptırılmış, öldüğünde ise kitleler sokağa çıkıp kutlama yapmıştı. Onların da tek üzüntüsü bu faşist liderin “eceliyle” ölmesiydi. Ve Pinochet’in yakınları, mezarının tahrip edileceği korkusuyla cesedini yakıp küllerini dağıtacaklarını söylediler. Yani Pinochet’in bir “mezar taşı” bile olmadı.
Evren de Pinochet gibi çok yaşadı. Ve özellikle son yıllarını yargılama ile, lanetleme ile geçirdiler. Evlatlarını, yakınlarını yitirenlerin bedduaları üzerlerine yağdı. Yıllar yılı ölüm korkusuyla korunaklı yerlerde yaşadılar. Ölümü hep enselerinde hissettiler. Halkın adaleti sağlanamadıysa da, “cezaları” uzun yıllar bu şekilde yaşamak oldu. Evren, son yıllarında verdiği bir röportajında “bizi o yıllarda övenler, şimdi yerme yarışına girdiler” diyerek yakınıyordu.
Evren de diğer faşist liderler gibi hep lanetle anılacak. Hitler, Mussolini, Franko, Pinochet Evren… Hepsi, “halk düşmanı” olarak tarihin sayfalarına geçti.
Elbette aslolan bu liderlerin temsil ettiği düzenlerin tarihin çöplüğüne atılmasıdır. Fakat bu kişilerin rolünü de asla unutmamak kaydıyla…