Kavganın baharına merhaba! SON SÖZÜ DİRENENLER SÖYLEYECEK!

49kapak

Faşizmin en azgın saldırılarını gerçekleştirdiği günleri yaşıyoruz. Başta Kürt halkı olmak üzere, tüm halka karşı açılmış topyekün bir savaş var.

Cizre ve Sur’dan sonra şimdi de İdil’de, Yüksekova’da operasyonlar başladı. Üç aydır süren bu saldırılarda yaklaşık bin kişi hayatını kaybetti. Yüzbinlercesi evinden-yurdundan oldu. Bombalar ve kurşunlarla delinmeyen ev ve işyeri kalmamış durumda.

Bunun savaştan bir farkı var mıdır? Zaten Cizre ve Sur’un son halini, Irak, Suriye, Filistin gibi savaş halinde olan ülkelerden ayırmak mümkün değildir.

* * *

En şiddetlisi Kürt illerinde yaşanmakla birlikte, egemenlerin açtığı savaş orasıyla sınırlı değil. Karadeniz’de de başka biçimde bir saldırı var. Dağlar, ormanlar, yaşam alanları yok ediliyor.

Bütün bunlar “maden çıkarma” adı altında yapılıyor. Gerçekte ise, bir avuç burjuva, karlarına kar katsın, yandaşlara yeni rant alanları açılsın, Mehmet Cengiz gibi halka küfreden işadamları, “havuz medya”sını beslemeye devam etsin diye yapılıyor.

Son 10 yıl içinde 400 bin maden arama ruhsatının verildiği söyleniyor. Memleketin hemen her yeri kazılıyor, dağlar tıraşlanıyor, ağaçlar kesiliyor ve her tarafa zehir saçılıyor. Böylece hem doğanın, hem de orada yaşayan insanların geleceği ile oynuyorlar.

Geçtiğimiz yıl Artvin ilçelerini sel basması, her aşırı yağmurda Karadeniz yolunun kapanması, tamamen aşırı kar hırsının sonuçlarıdır. Dik yamaçların ortasında kurulan bu şehirde, daha önce hiç heyelan yaşanmamış iken, şimdi bu tehlike ile de karşı karşıya.

Karadeniz halkı, bu yağma ve talanın yol açtığı sonuçları kendi yaşamında çok iyi gördüğü için, yıllardır direniyor. Bazen HES’lere karşı, bazen “Yeşil Yol” dedikleri kapkara projeye karşı ölümü göze alan bir direniş sergilediler. Şimdi de Cengiz Holding’in Cerattepe’de maden aramasına bedenleriyle-arabalarıyla barikat kurdular.

Günlerce süren direniş, Artvin’i aşarak diğer illere de sıçradı. Bunun Gezi direnişinde olduğu gibi daha da yayılmasından korkan AKP hükümeti, görüşme yoluyla durumu kontrol altına almaya çalıştı. “Hukuksal süreç bitene kadar” diyerek zaman kazanma yolunu seçti. Bu süre içinde hem gerekli hukuksal düzenlemeyi yapmayı, hem de direnişin gücünü kırmayı planlıyorlar.

Fakat Karadeniz halkı da deneyimli. Bu tür planları daha önce nasıl mücadele ile boşa düşürdüyse, bugün de bunu başarabilir. Başta Artvin halkı olmak üzere muhalif tüm kesimleri daha zorlu bir mücadele dönemi bekliyor.

* * *

Erdoğan, kendisine karşı olan herkese yaptığı gibi, Artvin halkına da saldırıya geçmekte gecikmedi. Zaten önceki yıllarda Artvin’de karşılaştığı protestolar üzerine, “bunlar eşkiya” demişti. Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olan polis saldırısı, onun üzerine gerçekleşmişti. Artvinliler “Hepimiz eşkiyayız! Hepimiz Metin’iz”diyerek gösteriler yapmıştı.

Şimdi de Artvinlilere “bunlar yavru Gezi’ci” diyor. Zenginden alıp yoksula veren “eşkiya”lığı reddetmeyen Artvinliler, “Gezi’ci” olmayı bir onur nişanesi olarak göğüslerine takarlar. Ama anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın yüreğinden “Gezi korkusu” hiç çıkmıyor. Korksun ve beklesin… “Yeni Gezi”ler ilkinden çok daha büyük ve etkili olacaktır. Ve Erdoğan’ın sonunu getirecektir.

* * *

Son günlerde gelişen olaylar, Erdoğan’ı fazlasıyla rahatsız etmişe benziyor. Artvin’de hükümetin attığı geri adım kadar, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesi de canını çok sıkmış! Çünkü her ikisi de “Erdoğan’a rağmen” ve mücadele sonucu elde edilen başarılardır. Bunlara karşı tahammülsüzlüğünü her zamanki nobranlığı ile ifade etti: “Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duymuyorum ve tanımıyorum!”

Bunu Erdoğan ilk kez yapmıyor. Daha önce de anayasayı askıya aldığını, yeni bir rejime geçildiğini söylemişti. Faşizm, kendi yasalarını bile çiğneyen bir yönetim şeklidir. Erdoğan bunu en açık, en pervasız haliyle yapıyor.

Fakat buradan hareketle, her şeyi Erdoğan’ın belirlediğini sanmak ve hedefe sadece Erdoğan’ı çakmak, büyük bir yanılgıdır. Liberal kesimlerden reformistlere, oradan devrimci saflara kadar böyle bir yanılgı yayılmaktadır. Bunda Kürt hareketinin özel bir yeri vardır. Yıllarca AKP’ye “çözüm süreci” adı altında örtük destek sunduktan sonra, şimdi yaşanan vahşetin tek sorumlusu olarak Erdoğan’ı göstermesi ve bunu “Saray’ın savaşı” olarak adlandırması, bu yanılgının en önemli kaynağıdır. Öyle ki, her şey Erdoğan’ın çılgınlığı, iktidar hırsı vb. kişiliği ile açıklanmaktadır.

Bu yaklaşım, toplumsal gelişme ve olayları sınıflar arası ilişki ve çelişkilerle değil, bireylerin kişisel tutumlarıyla açıklayan idealist bir yaklaşımdır. Sömürücü sistemlerde her zaman krallar, imparatorlar öne çıkarılmıştır. Faşizmde de “lider”ler ön plandadır. Bu egemenlerin işine gelir. Kitlelerin sistemle değil kişilerle uğraşması, egemenlerin çıkarınadır. Oysa bütün faşist diktatörlerin arkasında burjuva tekeller vardır. Örneğin Almanya’da Hitler’i iktidara taşıyan, dev çelik tekeli Krupp’tur. Musolini, Franco, Salazar vb. diğer bütün faşist liderlerin de öyle. Bu faşist liderler intihar etmiş, ölmüş veya öldürülmüştür, ama bu tekeller hala ayaktadır ve sistemlerini sürdürmektedir.

* * *

Tarihi, kişiler değil, kitleler yapar. Toplumsal gelişmelerde belirleyici olan, sınıf mücadelesidir. Erdoğan’a gelene kadar, kendini dünyanın merkezinde gören kaç “lider” sınıf mücadelesinin altında ezildi gitti. Bugün de Kürdistan’dan Karadeniz’e direnen halk, geleceği belirleyecektir. Faşizmin güç gösterisi boşunadır. Her zaman olduğu gibi son sözü direnenler söyleyecektir!

Doğada ve toplumda “yeni bir gün” başlıyor! Newroz’dan 1 Mayıs’a, Gezi’den Cizre ve Artvin’e kavganın baharına merhaba!

 

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“MÜHENDİSSEN, Mühendislerin Sendikası Girişimi” ilk toplantısını gerçekleştirdi

Ağır sömürü koşulları altında çalışmaya zorlanan mühendisler, sınıf mücadelesi içinde kendi örgütleriyle yer almak için …

Adana İHD’de Makbule Berktaş anısına toplantı yapıldı

İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Adana İHD’de Makbule Ana (Berktaş) anısına bir toplantı yapıldı. 13 Aralık’ta …

Suriye cezaevleri, Türkiye cezaevleri

Yandaş basında Suriye haberlerinin önemli bir kısmını Suriye cezaevleri oluşturuyor. Büyük bir “dehşet ve panik” …