Dergimiz çalışanları yargılanıyor

arka-logo

2014 yılı Aralık ayında, dergi büromuza ve yazı işleri müdürümüzün evine yapılan baskın ve gözaltının üzerinden 15 ay geçtikten sonra, hakkımızda dava açıldı. Yazı işleri müdürümüz Çağdaş Büyükbaş ve okurlarımız Gülümser Seyitcemaloğlu ile Zeynel Sarar, 5 Nisan günü ilk duruşmaya çıkacak.

Dava konusu “terör örgütüne üye olmak”!

Üyelik “kanıtları” ise çok çarpıcı: 1 Mayıs ve Gezi direnişi başta olmak üzere çeşitli eylemlere katılmak ve bu eylemlerde, dergimiz Proleter Devrimci Duruş flaması taşımak, önlüğünü giymek.

Doğrudan Basın Kanunu çerçevesinde yayın yapan; yayınlarına Kültür Bakanlığı tarafından bandrol ve barkod verilen Proleter Devrimci Duruş dergisine ait amblemin olduğu flama ve önlüklerin kullanılması, “terör örgütüne üyelik” kanıtı olarak dava dosyasına girmiş durumda. Dahası, İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, ülke genelinde yaklaşık 15 milyon insanın katıldığı Gezi direnişinin içinde yer almak; valiliğe resmi başvuru ile düzenlenen 8 Mart mitinglerine katılmak; DİSK, KESK, TTB ve TMMOB tarafından çağrısı yapılan 1 Mayıs kutlamalarında bulunmak gibi unsurlar da, “terör örgütü” adına işlenen “suçlar” olarak dava dosyasının omurgasını oluşturuyor.

Hakkımızda açılan dava, tam bir hukuksuzluk örneğidir. Son dönemde giderek artan hak gasplarının ve muhalif tüm kesimleri susturma girişimlerinin çarpıcı bir simgesidir.

Son birkaç ayda buna benzer sayısız örnek çıkmıştır ortaya. Sadece barış çağrısı içeren bir bildiriyi imzalayan akademisyenler yargılanmış, üçü tutuklanmıştır. Avukatlar gözaltına alınmış ve haklarında tutuklama kararı çıkartılmıştır. Can Dündar ve Erdem Gül, MİT tırlarının cihatçılara silah taşıdığını haberleştirdikleri için tutuklanmıştır. Erdoğan hakkında olumsuz bir cümle kuran herkes sorgulanmış; hapishanelerde “Erdoğan koğuşları” açılmıştır. Ve tüm bu davalar, “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla açılmaktadır.

Bu davalar, muhalif seslere duyulan tahammülsüzlüğün ürünüdür. AKP hükümetinin, korku ve gözdağı ile kitleleri susturma politikasının sonucudur. Ortada hiçbir kanıt olmadan açılmış davalar, haksız tutuklamalar, pervasızca yapılan ev-büro baskınları, kuralsız gözaltılar…

Faşist baskı ve saldırganlık dört bir yanımızı kuşatmış durumda. Elbette her baskı dönemi gibi bu dönem de son bulacaktır. Ve bu davalar, bu dönemin kara lekesi olarak tarihteki yerini alacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Adana’nın Yoldaşcan’ı” METİN AYDIN (1956-1980)

11 Aralık 1980… Metin Aydın, belinde silahı, yanında bir yoldaşı, çalıntı bir araba ile Adana-Kozan …

İEB asgari ücret için eylem yaptı

Asgari ücret için göstermelik toplantıların başladığı 10 Aralık günü, İşçi Emekçi Birliği İstanbul-Tophane’deki Çalışma Müdürlüğü …

Suriye düştü; şimdi yeni bir Ortadoğu

27 Kasım günü HTŞ’nin Halep saldırısı ile başlayan süreç, 10. gününde tamamlandı. 7 Aralık günü …