İşçi ve emekçilerin dilinde “kiralık işçilik” olarak bilinen ve “kölelik yasası” olarak tanımlanan iş kanunu, meclisin alt komisyonlarından geçti. Yakın zamanda genel kurula getirilerek yasalaşması bekleniyor. Elbette işçi ve emekçilerin yükselen tepkisini bastırabildikleri ölçüde…
Hatırlanacağı gibi bu tasarı, AKP hükümetinin yıllardır yasalaştırmaya çalıştığı sınıfa saldırı furyasının önemli bir paçasıdır. “Ulusal İstihdam Stratejisi” adlı pervasız sömürü programının içinde yer alan “Özel İstihdam Büroları” (ÖİB) adıyla bilinmektedir.
İlk olarak 2003 yılında gündeme geldi. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 7. maddesine “geçici iş ilişkisi” şeklinde yerleştirildi. İşçinin herhangi bir şirkete 6 ay süreyle kiralanmasına olanak tanıyordu. Ardından aynı amaca hizmet edecek şekide İŞKUR yasası değiştirildi. Ve İŞKUR adeta bir kiralama şirketi haline getirildi. İŞKUR’un bir yıl içinde 200 bin işçiyi kiraladığı belirtiliyor. Bununla da kalmadılar, bir yönetmelikle “Özel İstihdam Büroları”nın kurulmasının önünü açtılar. Bugüne 451 köle taciri şirket kurulmuş durumda. Ve bunlar ruhsat almak için yasanın çıkmasını bekliyor. 2009 yılında meclisten geçirilen yasa, “eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve işçileri korumadığı” gerekçesiyle dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilmişti. Elbette ki, Gül’ün vetosu, bu yasaya karşı yükselen tepki ve eylemlerin sonucuydu.
Şimdi bir kez daha meclise getirdiler. Bu kez yasalaştırabilmek için, önceki yıllardan daha fazla zorlayacakları kesindir. Ancak mücadelenin buna koşut oranda yükselmesi durumunda, yeniden hüsrana uğrayacaklardır.
“Kiralık işçilik”, köleliktir
Tasarıda “kiralık işçilik “ yerine “geçici iş ilişkisi” ifadesi kullanılıyor. Elbette bu işin perdesi. Taşeron sistemindeki “asıl iş-alt iş” ayrımı ne kadar geçerliyse, “geçici” kavramının “kalıcı” hale gelmesi de zaman içinde sağlanmış olacak.
Tasarıda “asıl işçi”nin çeşitli nedenlerden dolayı izin alması durumunda veya “iş hacminin öngörülemeyen artışı”, “dönemsellik arz eden işler”de patronlara OİB’den işçi kiralama hakkı veriyor. Buna mevsimlik tarım işçileri, ev hizmetleri, çocuk-yaşlı bakımı gibi işler de dahil. Ayrıca son anda “çağrı üzerine çalışma”, “uzaktan çalışma” maddeleri de eklenmiş.
“Uzaktan ve çağrı üzerine çalışma” fiilen uygulanıyor zaten. Eve iş alarak çalışan insanların sayısı giderek artıyor. Bu şekilde çalışanlar, sosyal güvenceden ve örgütlenmeden yoksun olduğu için patronların tercih ettiği bir durum. Ayrıca patronlar yer kirasından, elektrik, su giderlerinden, işçilere sunacakları servis, yemek, tatil, mesai parası, kreş, işyeri hekimi vb maliyetten kurtulmuş oluyorlar. Taslak yasallaşırsa, arkasına yasayı da alan patronlar, bu yönteme daha fazla başvuracaklar.
Kapitalist, sermayesini büyütmek için, işçinin işgücünü satın almaya ihtiyaç duyar. İşçi de yaşamını sürdürebilmek için, işgücünü kapitaliste satmak zorundadır. İkisi arasında iş ilişkisi kurulur. Bu tasarıyla patronlarla işçi arasındaki bu ilişki koparılıyor ve ÖİB’lere veriliyor. Çünkü “kiralık işçi”lerin patronu ÖİB’ler. Böylece patronlar, kiraladıkları işçileri istedikleri gibi çalıştırmaya, istedikleri işe sürmeye yetkili oluyorlar; ama ücret, sigorta primleri, sosyal haklar vb. hiç bir yükümlülük altına girmiyorlar. İşçilerin her şeylerinden ÖİB’ler sorumlu!
ÖİB’ler 8 ayı geçmemek üzere bir işçiyi, herhangi bir şirkete kiralık gönderebiliyor ve sözleşme en fazla iki kez yenileniyor. İşçiler kiralandıkları süre için ücret alabilecekler, sigorta primleri ödenecek, kiralanmadıklarında ücret alamayacaklar, sigorta primleri ödenmeyecek. Yani kiralık işçi için, emeklilik de bir hayal. Sözde “kiralık işçi de diğer işçiler gibi 7200 gün prim biriktirmesi ve yaş koşulunu yerine getirmesi halinde emekli olabilecek”. Ki bunun için 40 yıl çalışılması gerekiyor. Yılın yarısını işsiz geçiren veya girdi-çıktı yapan bir işçinin, emekli olabilmesi mümkün mü? Böylece işçilerin kıdem tazminatı, emeklilik hakkı da gasp ediliyor.
Mevcut yasaya göre yıllık izin haketmek için, bir işyerinde en az bir yıl kesintisiz çalışmak gerekiyor. Kiralık işçinin bir işyerinde kesintisiz bir yıl çalışması söz konusu olmayacağı için, izni de tıpkı kıdem ve emeklilik gibi gasp edilmiş oluyor.
Tasarıda ayrıca işyerlerinde işçilerin yüzde 25 kadarının “kiralık işçi” olabileceği söyleniyor. Fakat 10 kadar işçi çalıştıran işletme ve atölyelerde, böyle bir sınır da yok. Diyelim ki, bir işyerinde 45 kişi çalışıyor, bunun 10’u “kiralık”! Bu durumda işyerinde çalışan genel işçi sayısı, 45 değil, 35 görülecek. Çünkü “kiralık işçi” o işyerinin işçisi sayılmıyor. Bununla neyi amaçlıyorlar? Bugünkü yasalara göre 50’den fazla işçi çalıştıran bir işyeri, işyeri hekimi bulundurmak zorunda. Ayrıca hükümlü ve engelli çalıştırması gerekiyor. Patronlar bu yükümlülükleri yerine getirmemek için, zaten farklı isimler altında şirketler açarak sıyrılmaya çalışıyordu. Şimdi onları bu tür zorluklardan da kurtaracaklar. İşyeri hekimi bulundurmak, sigorta primlerini ödemek vb. gibi her tür yükümlülükten kurtulmuş olacaklar.
Tasarıda, işçi ile ÖİB arasında yapılan ücret sözleşmesi, “asgari ücretin altında olmayacak” deniyor. Sanki işçiler ÖİB’lerle asgari ücretin üzerinde sözleşme yapabileceklermiş gibi! İşsizliğin kol gezdiği günümüzde, işçi iş bulabilmek için ÖİB’lere muhtaç kalacak. Dolayısıyla işçinin asgari ücretin üzerinde sözleşme yapması da asla mümkün olmayacak. Dahası, işçi, kiralık da olsa iş bulabilmek için her türlü tavizi vermeye mecbur bırakılacak.
Diğer yandan kadrolu işçisinin işçi sağlığını ve güvenliğini önemsemeyen patronlar, kendi işçisi sayılmayan bir işçinin sağlığına-güvenliğine hiç aldırmayacak. Hatta en riskli yerlere bu işçileri yollayacaktır. Böylece zaten rekorlar kıran işçi cinayetlerinin haddi hesabı olmayacak. Keza kiralık işçi bir meslek hastalığına yakalandığında,-sürekli işyeri değiştirmek zorunda kalacağından- hangi işyerinde bu hastalığı kaptığı belirsiz olacak. Hiç bir patron da bu mesuliyeti kabul etmeyecektir.
Her konuda işçiyi ÖİB’lerin insafına bırakan bu tasarı, ÖİB’lerin işçinin parasını vermemesi, eksik vermesi, sigorta primlerini eksik göstermesi gibi durumlarda ÖİB’e her hangi bir yaptırım da getirmiyor. ÖİB’lere ilişkin en büyük “yaptırım”, 3 yıllığına lisansını iptal etmek. Mevcut düzenlemede işçiler, alamadıkları ücretlerini zar-zor da olsa çalıştıkları iş yerlerinden alabiliyorlardı. Bu tasarıyla bu olasılık da ortadan kaldırılıyor.
Ve tabi ki, asıl olarak işçi sınıfını örgütsüzleştiriyor. Şu haliyle bile işçi sınıfının örgütlenmesi bir dolu yasal engelle kısıtlanmış durumda. Şimdi “kiralık işçilik”le örgütlenmek, sendikalı olmak, neredeyse imkansız hale getiriliyor. 4-5 ayda bir farklı işyerlerinde çalışan bir işçinin örgütlenmesi mümkün mü? Fiilen sendika örgütlenmesine girse de zamanı yetmeyecek.
Aslında işçi, kiralandığı işyerinin işçisi olarak görünmediğinden, hukuken sendikalı da olamıyor. Sendikalı olamadığı için de TİS hakkından da yoksun kalıyor.
Görüldüğü gibi bu yasa gerçek anlamda bir “kölelik yasası.” Çünkü işçilerin kölece çalışma koşullarında hiç bir hakkı-hukuku bulunmuyor. İşçiler, önce bir sınıf olmaktan çıkarılıp, tek tek bireyler haline getiriliyorlar; sonra da alınıp-satılan bir köle durumuna düşürülüyorlar.
Eylemlerin gücü yasaları parçalar
Bu yasa taslağının asıl hedefi, kadrolu işçi bırakmamak, bütün işçileri kiralık işçi statüsüne indirmek, kıdem tazminatı başta gelmek üzere kazanılmış tüm haklarını gasp etmek ve tamamıyla örgütsüz, güvencesiz bir işçi piyasası oluşturmak.
Onları bu hedeflerine ulaşmayı durduracak tek güç, işçi ve emekçilerin örgütlü birleşik mücadelesidir. Bugüne dek kaç kez kıdem tazminatını gasp etmeye çalıştılar, fakat işçi ve emekçilerin mücadelesiyle geri çekmek zorunda kaldılar. Sendikaların kıdem tazminatının gaspını “genel grev nedeni” sayacaklarını söylemesi de işçi ve emekçilerin yükselen tepkileri üzerine olmuştu.
Ne var ki, kıdem tazminatına karşı oluşan duyarlılık, “kiralık işçi”lik konusunda oluşabilmiş değil. Oysa “kiralık işçi”lik, kıdem de dahil olmak üzere tüm hakları gaspediyor.
Bu tasarının meclise gelmesiyle birlikte kısmi de olsa tepkiler yükselmeye başladı. Ancak bu tepkilerin, tasarıyı geri çektirecek bir güce ulaşmadığı da bir gerçek. Önceki yıllarda olduğu gibi, işçi ve emekçiler tabandan bir basınç yaratmadıkça, işbirlikçi-uzlaşmacı sendikalar harekete geçmiyor.
İşçi sınıfı “kiralık işçilik” ile ne büyük bir saldırı altında olduğunu kavradıkça, tepkisinin çapı da büyüyecektir. Bu tasarıyı meclisten geçirmeyecek, geçse bile uygulayamayacak hale getirmek, işçi ve emekçilerin eylem gücüne bağlı olacaktır.