Liselilerde isyan

liseli-eylemi

Bu öğretim yılının son günleri, liseli gençliğin arka arkaya patlak veren isyanına sahne oldu. Liseliler diploma törenlerini, AKP’nin faşist-gerici uygulamalarına karşı protesto gösterilerine çevirdiler.

İlk kıvılcım, İstanbul (Erkek) Lisesi’nde çakıldı. Onu Galatasaray Lisesi, Cağaloğlu Anadolu, Vefa, Kabataş, İzmir Bornova, Ankara Gazi gibi, Türkiye’nin en köklü liseleri takip etti. Ve ardından birçok lisede benzer protestolar gerçekleşti, kıvılcım yangına dönüştü.

İlk olarak İstanbul Lisesi öğrencileri, mezuniyet töreninde okul müdürü kürsüye çıktığı anda, sırtlarını döndüler. Okulun aşure gününde ise, “Yandaş değil çağdaş idare” pankartı açan öğrencilere veliler de alkışlarla destek verdi. Müdür, bir kez daha protesto ile karşılaşmamak için “aşure günü”ne katılmadı.

Ardından Galatasaray Lisesi’nin geleneksel pilav gününde, öğrenciler “acil müdür aranıyor” başlıklı broşür dağıttılar. Broşürde; “koltuğundan çok öğrencileri koruyacak, öğrencinin çamaşır makinesini, piyanosunu çalıp evine almayacak, hiçbir padişaha kölelik yapmamış, Tevfik Fikret’in makamına yakışan” bir müdür istediklerini belirttiler.

Bu iki köklü lisenin öğrencilerinin protestosu, başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Sakarya, Mersin, Muğla, Diyarbakır, Edirne, Ordu, Adana, Bursa, Afyon, Konya, Antalya gibi Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı ve liseli gençliği, faşist-gerici eğitim sistemine, bu sistemin sorumlularına karşı mücadelede birleştirdi.  “Gelin padişah yalakalarına hep birlikte sırtımızı dönelim”, “Karanlık zihniyetlere karşı aydınlık mücadelesini yürütelim” başlıklı bildirilere, yüzlerce lise imza attı. İmzacı liseler arasında fen, anadolu, sosyal bilimler, güzel sanatlar,  mesleki ve teknik liselerin yanı sıra imam-Hatip’lerden de olması dikkat çekiciydi.

 

Bardağı taşıran damla

AKP Hükümeti’nin en fazla uğraştığı alanların başında eğitim geliyor. Her yıl değişen müfredat programları ile yaz-boz tahtasına çevrilen eğitim sistemi, 4-4-4 ile iyice çığrından çıktı. Erdoğan’ın “dindar ve kindar gençlik” isteği doğrultusunda, okullardaki dinci kadrolaşma arttı, müfredat da koyu bir dinci-gerici içeriğe büründü. İmam Hatip Liseleri bir çığ gibi arttı.

Düz liseleri kaldıran AKP Hükümeti, Anadolu liselerine giremeyen öğrencileri, bu liselerde okumak zorunda bıraktı. Böylece  60 bin olan imam hatipli öğrenci sayısı 1.5 milyonu aştı. Dahası imam ve vaizler, okul yöneticiliğine atanmaya başladı.

Bu durum, eğitimin düzeyini de hızla düşürdü. Örneğin eğitim sistemlerinin öğrencileri ne kadar iyi yetiştirdiğini ölçmek için 3 yılda bir yayımlanan “PISA Raporu”nda Türkiye, 64 ülke arasında 45. sırada yer alıyor. OECD’nin araştırmalarına göre ise, 15 yaşındaki öğrencilerin “eleştirel düşünce ve problem çözme becerileri” Türkiye’de yüzde 2.2. Bu oran Güney Kore’de yüzde 28, tüm dünya ortalamasında ise yüzde 11.

Yüksek Öğretime Geçiş sınavındaki bazı veriler de bu düşüşü çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Geçen yıl üniversite sınavına katılan 2 milyonu aşkın adayın 750 bini, fen bilimlerinde tek soruya dahi doğru yanıt verememiş.

Eğitimin faşist-gerici içeriğine, kadrolaşmaya ve niteliğindeki düşüşe, ilk başta en başarılı öğrencileri bünyesinde toplayan ve pek çok sanat ve bilim insanını yetiştirmiş liselerin isyan etmesi, son derece doğaldır. Ancak anlaşıldı ki, tepkiler sadece bu genel gidişata değil, kendilerine dönük özel uygulayamaya karşı da birikmiş. Adına “proje okulları” denilen uygulama ile, bu liselerin yönetim tarzı değiştirilmiş. Ve bu, bardağı taşıran damla olmuş.

2015 yılında, aralarında İstanbul Lisesi’nin de olduğu 44 lise “proje okulları” kapsamına alınıyor. Bu okullarda müdürler, daha önce aynı okulun öğretmeni ya da müdür yardımcılığı yapanlar arasından seçilirken, yeni uygulama ile Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından atanıyor. Yani her lise kendi içinde -liseye ait vakıfların da görüşü alınarak- bazı sınavlara tabi tuttuktan sonra müdürlerini belirlerken, son bir yıldır atama usulü müdürler göreve başlıyorlar.

Bu uygulamanın ilk hayata geçirildiği yerlerden İstanbul Lisesi’nde öğrencilerin sırtını dönerek protesto ettikleri okul müdürü Hikmet Konar, sınavsız olarak MEB tarafından atanan müdürlerden. Bununla da kalmayıp 15 yıldır görev yapan tarih öğretmeni Seyit Işık’ı ‘dine hakaret ettiği’ gerekçesiyle görevden almışlar. İstanbul Lisesi öğrencileri, tarih öğretmenlerinin görevine iade edilmesi için de eylem yapmış.

 

Yeni Gezi korkusu

Yüzlerce lisenin arka arkaya bildiriler yayınlayıp protesto gösterileri yapması, AKP Hükümeti’nde yeniden “Gezi korkusu”nu hortlattı. İsyanın liselilerle sınırlı kalmayıp, ailelerden ve devrimci-demokrat öğretmenlerden destek alması, bu korkuyu daha da arttırdı.

Her zaman olduğu gibi yine baskı ve sindirme yöntemlerini devreye soktular. Milli Eğitim Bakanlığı, okullara yazı göndererek, protestolara katılanlar hakkında işlem yapılmasını istedi.

Elbette Erdoğan da konuyla ilgili bir şeyler söylemeden duramadı. MÜSİAD’ın düzenlediği iftar programında, “MÜSİAD üyesi tüm iş adamlarımızın Ensar bilinciyle misafirlerimize sahip çıktıklarına inanıyorum” diyerek Ensar Vakfı’na bir kez daha sahip çıktıktan sonra, liselilerin protestolarına geçti. “Yaşanan bunca hadiseden ders almayan birilerinin halen liseleri, üniversiteleri kaşıyarak, toplumun ulaşabildikleri her kesimini tahrik ederek, yeni huzursuzluklar peşinde koştuklarını biliyoruz” dedi.

Milli Eğitim’in yeni bakanı İsmet Yılmaz da benzer şekilde liselileri “bazı STK’ların kışkırttığını” ve “kökü dışarda” olduğunu söyledi. Ardından protestoya katılan liseliler hakkında soruşturma başlatmakla kalmadılar, bir grup liselinin çıkardığı “İzah” adlı dergiyi de hedefe çaktılar.

İsyanın başını çeken liselerden öğrencilerin çıkardığı “İzah” adlı edebiyat dergisi, liselerdeki protestolardan kısa bir süre önce yayın hayatına başlamış. İzah’ın ilk sayısı, Nazım Hikmet’in “Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak / Unutma, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak” dizeleriyle okurlarına “merhaba” diyor. Derginin amacı da “giriş” bölümünde şöyle belirtiliyor: “Yalnızlığın, ümitsizliğin ve korkunun kara bulutlarının bizleri abluka altına aldığı bu günlerde, birlikte sesimizin ne kadar gür çıktığını fark etmemiz, aslında yalnız olmadığımızı görmemiz, tek yürek ve tek yumruk olabilmemiz gayesiyle…”

* * *

Egemenler, gençliğin bu birliğinden korkuyorlar. Nazım Hikmet’ten Ahmet Arif’ten Rıfat Ilgaz’dan alıntıladıkları dizelerle konuşmasından, yazmasından korkuyorlar. Faşizme ve gericiliğe karşı, aydınlık yarınları savunmalarından korkuyorlar!.. Her dönemin diktatörleri bu korkuyu yaşadı. Ama korkularının ecellerine faydası olmadı. Hele ki mücadele liselere kadar inmişse, ecelleri daha da yaklaşmış demektir.

Türkiye’de toplam 10 bin 550 lisenin içinde seslerini yükseltenlerin yaklaşık 400 civarında olması, rakamsal olarak elbette çok küçüktür. Fakat niteliksel olarak büyük bir anlamı vardır. Sadece isyanı başlatan liselerin özellikleriyle değil, her büyük başkaldırının, ayaklanmaların bu tür öncü çıkışlarla gerçekleştiği, tarihsel bir gerçektir.

Liselilerin isyanının bu kadar yankı yapması ve yeniden “Gezi korkusu”nu yaşatması bundandır.

 

* * *

Liselilerin sıraladıkları sorunlar

Öğrenciler arasında ayrımlar yapılıyor.

Şeriatçı, yobaz dernekler okulumuzda stand açmaya kalkıyor.

Yakasında Berkin Elvan’ın fotoğrafı olan arkadaşlarımız dersten atılıyor.

Okulumuza davet ettiğimiz aydınlara sansür uygulanmaya çalışılıyor, uygulayamadıkları da iptal ettiriliyor.

Yanımızda durup bizlere cesaret veren öğretmenlerimiz dahi bu baskının altında eziliyor.

Derste Davutoğlu güzellemesi yapan hocaya karşı çıkanlar dersten atılıyor, hakarete maruz kalıyor.

Ülkemizin aydınları için ağza alınmayacak sözler sarfeden insanlar “sözde” bizim adımıza okulumuza davet ediliyor, karşı çıkmaya kalktığımızda tehditlerle önümüze çıkılıyor.

Okulumuzun değerleri, saçma bahaneler öne sürülerek tek tek yok ediliyor.

 

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …